Barış omzundaki yaradan kanlar akarken ve oldukça halsiz düşmüşken yine de öfkeyle bakıyordu yarasına bastıran adama. İsmail ise bağırmaktan sesi kısılmış, ağlayarak Barış'a bakıyordu. Bu kadar acıya nasıl dayanabiliyordu ?
Tarık'ın niyetinin iyi olmadığını çok iyi biliyordu Barış, onu yaralamakla kalmayacağını tahmin edebiliyordu. Bu yüzden İsmail için korkuyordu, onu canından vuracaktı. Bunu tahmin edebiliyordu.
İsmail ise adamların onu bırakması için yalvarıyor, ellerini Barış'ın vücudunda gezdiren adama nefretle bakıyordu
"Yalvarırım bırak onu, görmüyor musun ? Canı çok yanıyor!"
Tarık ufak sayılmayacak bir kahkaha attı tekrar
"Amacım da bu zaten sarışın. Senin bu melek yüzlü manitan bana nelere mal oldu biliyor musun ? Elimden öyle kolay kurtulamayacak bu sefer!"
Barış baygın gözlerle bakıyordu saçlarından çekiştiren adama. Kan kaybediyordu, yorgundu. Kolundaki yara cehennem gibi yakıyordu canını.
İsmail ise... İsmail çaresizdi. O Barış kadar güçlü değildi, onlara karşı koyamazdı. Dövüşemezdi.
Tarık bu sefer Barış'ın canını daha da yakmak için ayağa kalktı. İsmail'in çenesini sıkıca tuttu ve eliyle yanağını okşadı. Genç adam iğrenerek geri çekilmek istediğinde Barış kalan tüm gücüyle bağırdı
"Dokunma ona! Duydun mu beni piç kurusu! Ona dokunduğun ellerini kıracağım senin! Çek elini ondan!"
İsmail korkmadığını göstermek istiyordu. Korkuyordu ama böyle görünsün istiyordu. Bu nedenle ağzında biriktirdiği tükürüğü karşısındakinin yüzüne attığında Tarık öfkeyle yüzünü sildi.
Sırıttı ve sert bir tokatla sarışın olanı yere serdi...