"Barış! BARIŞ! Ne olur uyan! Bak nefes alıyorsun hala! Korkutma beni yalvarırım!"
İsmail omzundaki çocuğu çığlıklar atarak sarsıyordu. Üzerindeki kazağını çıkardı önce elleri titreyerek. Barış hala ona yaslanmış baygındı. Kazağı saçma sapan bir şekilde ona giydirdi ve sırtına aldı yaralı bedeni.
Barış yaşıyordu ama fazla zamanları kalmadığını biliyordu İsmail. Bir an önce anayola çıkması gerekiyordu.
Barış İsmail'den ağırdı normalde ama sanki kuş gibiydi şu an. O kadar kan kaybetmişti ki İsmail omuzlarında ölümün ağırlığını taşımaktan korkuyordu.
500-600 metre yürüdü zar zor. Bugün şans ilk defa yüzlerine gülmüştü ki büyük bir kamyonet geçtiğinde resmen yola atlamıştı.
Adam durmasa ikisini de ezip geçebilirdi ama umrunda değildi İsmail'in. Barışı kurtarmak için her şeyi yapardı.
İyi bir amcaydı onlar için duran adam, soru bile sormadan onları kamyonetin arkasına aldı ve hızla hastaneye sürdü.
Ameliyat içeride sürerken İsmail son sözlerini düşünüyordu Barışın ağlayarak. Ameliyata girmeyi öyle çok istiyordu ki ama şu an ona yardım edemeyeceğini iyi biliyordu.
Bir saat, iki saat ve ameliyathanenin ışıkları söndü. Doktorlar çıktı, hemşireler çıktı ve sonunda Barış çıktı ameliyattan.
Cevaplanacak çok soru, kaçmaları gereken çok gerçek vardı belki ama İsmail her şeyi onunla yaptığı sürece bunları sorun etmiyordu.
Önemli olan tek bir şey vardı : Barış yaşıyordu ve iyiydi...
***
<3