İsmail yarı yolda koşarak geri dönmüştü. Barışın gitmesine bu kadar kolay izin vermesine anlam verememiş, daha sonrasında bunun şüpheli olduğuna karar vermişti.
Ve haklıydı.
"Barış! İyi misin ? Geldim Barış, seni bırakamadım."
Barış onu kaldırmaya çalışan bedene öfkeyle baktı. Onu sağlam koluyla ittirdi ve bağırdı. Korkudan gözü dönmüştü.
"Sana gitmeni söylemiştim İsmail, neden geri döndün. Çabuk git buradan!"
İsmail ağlayarak kafasını salladığında Barış dizlerinin üzerinde yavaşça kalktı. İsmaile ulaşmak istedi ama ondan daha hızlı birisi vardı.
Tarık elindeki bıçakla İsmail'i kendine çektiğinde Barış da hızlı davranarak silahı almıştı ama elleri titriyordu korkudan.
"At silahını Barış, yoksa onu gebertirim. Duydun mu lan beni ? Gırtlağını keserim sevgilinin! Bırak silahı!"
İsmail korkuyla boğazındaki bıçağa baktı. Korkuyor muydu ? Evet korkuyordu. Ama daha çok Barış için korkuyordu.
Barış ise elleri titreyerek acı içinde silahını onlara doğrultmuştu. İsmaili vurmaktan korkuyordu, ayrıca yarası tekrar kanıyor işini zorlaştırıyordu. Fazla zamanı kalmamıştı.
"Atmıyor musun silahını ? Tamam sen bilirsin Barış efendi!"
"Dur!" Diyerek korkuyla bağırdı Barış. İsmaile baktı, bir şey yapmasını istiyordu. Son bir şey. Çok geçmeden de silah sesi tüm ormanda duyulmuştu...