İntikam Ya Da İmtihan / 18. Bölüm

132 9 4
                                    

Evet efenim nabersiniz. Size şunu söylesem inanır mısınız? O izlediğimiz lanet bölüm var ya hani en azından onun acısını kısa bir süre unutturacak bir şeyle geldim ayrılığın nasıl olması gerektiğini görsün şu baho iyi okumalar...

Halil İbrahim Karasu Dış Çekim

Emir gelmişti, Halil İbrahim hızla hazırlanmaya başlamıştı hatta hazırdı. Son olarak yanına tabancasını aldı ve evden çıktı Derviş arkasından seslendi "sağlam gel yeğenim". Halil arkasını döndü ve güldü, arabasına doğru ilerledi konum bildirilmişti. Arabasına bindikten sonra yanına yedek şarjör almak için torpidoyu açtı ama orada bir şey gördü Zeynep'in fuları... Gözleri doldu, ağlamak istemedi ama istemsizce gözlerinden firar eden yaşları durduramadı. Hatırladı o anı.

Geri Dönüş

Halil ve Zeynep arabadaydı eve dönüyorlardı araları biraz limoniydi, durgunlardı. Halil dayanamayıp sağa çekti ve arabayı durdurdu "daha ne kadar bana bakmayacaksın" dedi Zeynep kafasını çevirmeden "özür dileyene kadar" dedi. Halil ona dönüp "tamam bir hata yaptım özür dilerim Zeynep lütfen beni affet" dedi ve Zeynep'in elini aldı, öptü "Zeynep'im bana döner misin?" diye sordu Zeynep kafasını çevirdi ve "tamam ama bir daha yapma" dedi. İkisinin küsmesinin sebebi Halil'in gece haber vermeden çıkmasıydı. "Ama Zeynep'im söyleseydim sen de yardım etmek isterdin, seni tehlikeye atamam" dedi Zeynep ona uzanıp "korktum Halil İbrahim bak lütfen bir yere gideceksen bana haber ver" Halil'in gittiği yer bir ofisti, düşmanın ofisi. Geldiğinde suratında çizikler ve yaralar olduğu için Zeynep endişelenmişti. Halil Zeynep'e daha da uzanıp "tamam bir daha yapmam" dedi ve Zeynep'in dudaklarına uzandı, birbirlerine çok yakınken "seni çok özledim" dedi ve suratına bir sırıtış yerleştirdi sonra Zeynep'in dudaklarıyla birleştirdi dudaklarını. Boynuna uzandığında fuları çıkardı ve torpidoya koydu. Boynunu öptü. (buradan sonra bir şey olmadı bu arada ilişki falan)

Şimdi

Halil İbrahim Karasu Dış Çekim

Aklına gelen anılarla Halil İbrahim donup kalmıştı gözlerinden akan yaşlarla bakışı bulanıklaşmıştı. Çok özlemişti onsuz 2 ay, çok istiyordu onu. Belki uzaktan bakabilirdi ama bakamazdı, yapamazdı. Çünkü onu gördüğü anda kendini onun kollarına atmaktan alıkoyamazdı. Görev için, görevi için vazgeçti... Aslında zorunda kaldı. Nasıl olsa beni unutur dedi ama olmadı Zeynep'ini unutamadı. Hayatını tehlikeye atıyordu belki, belki böyle daha iyiydi en azından Zeynep abisinin yanında ve güvendeydi. Ama oturmayan bir şey vardı onu ne zaman düşünse yutkunamıyor, gözlerinden akan yaşları durduramıyordu. Eski günleri özlüyordu... 2 küçük çocuk gibi oyun oynadıkları günleri, kendi yarattıkları ütopyadaki günleri. Böyle bir şey miydi ayrılık? Hep acı çekmek mi gerekirdi. Belki de o çok söz edilen imtihandı bu, hayatın imtihanı. Neden ama? Ne yapmıştı? Ne günah işlemişti? Ya da şöyle bir söz vardı "Allah sevdiği kullarını daha çok sınar" bu olabilirdi, belki de sonu iyi bitecek bir imtihandı onunki. Ama Zeynep olmadıktan sonra sonu iyi bitse ne olurdu ne yapabilirdi, nasıl yapabilirdi. O her şeyiydi gündüzü, gecesi, hayatı, mevsimi kısacası her şeyi. Zeynep olmadan dünya sadece siyah beyazdı, renk yoktu, gece yoktu, gündüz yoktu, mevsim yoktu ve belki de en önemlisi hayatı yoktu. Bir avuç toprak ve birazda suydu sadece. Hiç bir artısı yoktu, boştu. Şu an görevini bırakıp sevdiğine gitmek ona sarılmak, kokusunu içine çekmek, saçlarını okşamak istiyordu. Çok mu şey istiyordu... Sadece sevdiğinin yanında olduğu bir ömür, uzun ya da kısa.

Düşüncelerinden çıktı kendini arabada yüzü sırılsıklam, saçları birbirine karışmış bertaraf bir halde buldu. Arabanın aynalı olan kısmına bakıp kendini düzeltti sonra kıpkırmızı olan gözlerine baktı. Gözleri için yapabileceği bir şey yoktu, geçerdi. Her şey gibi geçer...

İyiki: Başlangıç | HalZey |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin