Bölüm 2- Güneşsiz Yıldızlar-

12 3 39
                                    

Bir kaç kilit noktayı açtığı için bu bölümü kafamda toparlamak çok zordu, umarım beğenirsiniiiz. 

Oy ve yorumlarınızı bekliyoruum :)

⛓️⛓️⛓️

Herkes her mevsimi sevemezdi. Çünkü bazı mevsimler sadece havanın sıcaklığını değil, anıların nasıl yaktığını da anlatırdı. Ve bu eziyet bir güne sığmaz, haftalara yayılırdı.

Düşüncelerinde boğduğu yetmiyordu insanı, bir de gökyüzüne yüklediği bulutlarıyla öldürecekti dünya.

Bende en çok rüzgarı sevmezdim. Çünkü ateşi en çok rüzgar harlar, belki de sönmek üzere olan küçük bir kıvılcımı koca bir aleve yine o çevirirdi.

"Senden sonra hiç konuşmadı baba. İki ay oldu, inanabiliyor musun? İki koca ay."

Mezar taşının kenarına oturup poşetimden çıkardığım koca yorganı adının yazılı olduğu dikili mermere sıkı sıkı sardım. Babam soğuğu hiç sevmezdi, şimdiyse kar yağıyordu. Donmuyor muydu koca bedeni içeride?

Lütfen dünya, tek bir şey istiyorum senden.

Onun çekeceği her acıyı ben üstleneyim.

Babam gibi, bunu da bana çok görme.

"Yemek yemiyor, yüzüme bakmıyor en kötüsü de hala sana sığınıyor baba. Resmine sarılıyor, ağlayarak uyuyor."

Koca bir kaktüs tarlasında sağa sola yalpalıyormuş gibiydim. Her hamlemde daha da acıyordu her yanım, yaptığım her şey bir bana yara açıyordu. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Babam ölmüştü çünkü ben onu o yangından çıkaramamıştım. Oradan bir annemi alabilmiştim kendime ama annem buna rağmen yaşıyor demek için fazla ölüydü.

"Sende kızıyor musun baba bana? Sende suçlu buluyor musun beni? Seni kendi dünyama sakladığım için bencil olduğumu düşünüp benim gibi bir evlada sahip olduğun için utanıyor musun?" Boğazıma oturan o dikenli tellerin beraberinde zorla yutkundum. "Çünkü ben kendimden çok utanıyorum baba."

Yağmurun beraberinde toprağa düşen her kar tanesi mümkünmüş gibi biraz daha donduruyordu parmaklarımı. Kendimi kandırıyordum, bir tane örtü babamı bu soğuk zindanda ısıtamazdı.

Düşünmeden üzerimdeki montu da örtünün üzerine serdim. İçimdeki ıslanmış kazak bu defa beni yakarken bacaklarımı kendime çekip sırtımı yasladım ismine.

Seyit Aldinç

Bana kendi dünyamı kurmayı öğreten, o dünyayı nasıl yöneteceğimi gösteren ve beni düştüğüm o yerden kırıklarımla toplayan adam.

Dünyanın ona kırk sekiz yıl ömür biçtiği o adam, babam.

Bakışlarım yanında duran boş ama çiçeklerle bezenmiş mezara düştü.

Sana hayatımda ilk defa teşekkür ederim dünya.

Gözüme çektiğin o ateşten perde için.

"Sen kendinden utanmak için fazla sahipsizsin Kül. Bırak bunu gerçekten hak edenler yapsın."

Arkamdan gelen tanıdık ses oturduğum yerden beni kaldırırken karşımda belirmiş kişinin beraberinden birkaç adım geriledim. O benim aksime gayet sakin ve hatta her zamanki gibi yargılayıcı bakışlarıyla bakıyordu gözlerime. Mezarın başında durup elindeki dosyaları az önce oturduğum taşa bıraktı ve montumu hiç düşünmeden yerinden kaldırdı.

"Ne yapıyorsunuz hocam? Ne işiniz var burada?"

Kısık gözlerle montumu bu defa omzuma bıraktı. Bense hala gözlerinin tam içine bakarak zaten sisli olan kafamı bir de sorularımla boğmamak için cevapları arıyordum. O babamın öldüğünü bilerek beni saçma bir acıyla soyutlamayan tek kişiydi ve yine o bir anda babamın mezarında beliren tek ve kuvvetle muhtemel son kişi olacaktı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 05 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Mum Işığı KülleriWhere stories live. Discover now