*Multimediadaki Eda.*
Merhaba,
Eda ben. 10. sınıfa yeni geçmiş, arkadaş grubu dışına pek çıkmayan -çıkamayan- çocukluk aşkıma platonik bir zavallıyım. Ergenliğin katkılarıyla oluşan sivilce, siyah noktalarla yaşamaya alışmış biri olarak bir de gözlük kullanıyorum. Ah ne de inekimsi güzel bir şey -hayır güzel değil-.
Şimdi siz diyeceksiniz 'çocukluk aşkını nasıl hatırlıyorsun ÇOCUKLUKTAN BERİ Mİ PLATONİKSİN amanıın yazık!' Ama aslında öyle değil. Yahu normalde hiç takmam amaan çocukluk aşkıymışmış. Ama bu farklı. Normalde ismini cismini bile hatırlamıyacağım o çocukla ilk başta aynı kreşteydik. O zamandan başlamıştı macera. Ben sanırım bunu seviyormuşum -hatırlamıyorum-. Her neyse işte. Benim annem kreş öğretmeni fakat şöyle bir durum var -ki inadına yapılan bir şey- kendi çocuğunu öğrenci olarak alamıyordu. Ben başka öğretmendeydim. Egehan -platonik olduğum çocuk- annemin sınıfındaydı. Tabi muzur ve huysuz ben sürekli ağlayıp annemin sınıfına kaçıyormuşum -güya onu görmek içinmiş peh hadi ordan- Bir de annemin sınıfı benden bir yaş büyük olmasın mı? Kreşten mezun oldu gitti gidiş o gidiş.
Bir daha onu görmedim ve kitap bu kadardı iyi uykular diyeceğimi sanıyorsanız ıh-ıh.
Bitmedi. Ben de mezun oldum kreşten. Farklı farklı ilkokullarda büyüdük gittik. Ta ki 7 yıl sonra ailemin aldığı ani bir kararla okul değişikliği yapana kadar.
4 kişilik arkadaş grubu -ben, Beyza, Zeynep ve Boran- evimize biraz uzaklıktaki ortaokula geçiş yaptık. Okulların açıldığı ilk gün. Ah o ilk gün ilk görüş yok mu ahh. Okula gittik kimseyi tanıyoruz tabi. Girdik sıraya İstiklal Marşı'nı bekliyorduk. Bütün gözler bizde kenetlenmiş öyle rahatsız bir durumdayız ki. Birden arkadan ayı gibi böğüren bir ses duyuldu. Herkes normal karşıladı -alışmışlar herhalde- Tabi bizim dörtlü birden döndük sesin geldiği yöne. Hiç unutmam sol çaprazda üçlü arkadaş grubuyla böğürüyorlardı. Ama ben bitek ona bakıyordum. Sonra bir tırnak hissettim kolumda. AH! Beyza cimciklemişti niye ama dememe kalmadan İstiklal Marşı'na geçtiğimizi fark ettim.
İstiklal Marşı da bitince sınıflara çıkmak için hareketlenmiştik ki çok güzel, alımlı, kızıl saçlı bir bayanın sesi duyuldu. Gür bir sesle "Edağğ" diye bağırdı. Ama bana bakmıyordu. Yanına gittim koşarak "Efendim hocam" dedim. Eğildi bir şeyler söyledi ama o kadar çok ses vardı ki sadece dudağının kıpırdadığı gözüküyordu. Ben de kafa sallayıp uzaklaşmaya başladım. Ama yok yine aynı ses. Aa yeter be diyen iç sesime aldırmadan tekrar kadının yanına gittim. Kızıl saçları ve daha koyu tonda kullandıģı mat rujuyla gerçekten dikkat çekici ve hoş duruyordu. "Efendim hocam" dedim. Bu sefer kalabalık daha az olduğu için sesini net duyabiliyordum. "Sana demedim canım Egehan'a sesleniyorum." deyip gülümsedi. Bende içimden kendime küfürler yağdırırken gülümsemeye çalışıp oradan uzaklaştım. Hayır yani 'Egehaaan' diye bağırdığını nasıl 'Edaaaağ' diye anlayabiliyordum. Hayret gerçekten de.
Sınıfa çıktığımızda sus pus oturuyorduk. Biri hariç. Adının Melisa olduğunu öģrendiğim kız susmuyordu. Gerçekten Allah bir çene vermiş gerisini koy vermiş. Yanına gidip "Bir şey sorabilir miyim?" dedim. Gülümsedi. Aslında o kadar da kötü değildi. Hatta iyi bile anlaşabileceğimizi düşünmeye başlamıştım. "Tabi canım ne sorucaksın?" dedi. "Aşağıdaki kadın kimdi?" diye birden yönelttim soruyu. "Kızıl saçlı kadını diyorsan Nalan Hoca. Müdür yardımcımız aynı zamanda 8. sınıflardan Egehan'ın annesi" dedi ve göz kırptı. Ahahah ne yani kreşte annem Egehan'ın öğretmeniyken şimdi de Egehan'ın annesi benim öğretmenim miydi. Gerçekten mükemmel. Melisa'ya bakarak "Teşekkür ederim." dedim. İşte benim hikayem böyle başladı. Ilgilenmeyeyim ona bakmayayım diye çok çabaladım ama beceremedim. Böyle saf kızlar vardır ya popüler çocuklarla takılmak için yırtınanlar.. Onlar gibi miydim. Yok canım o kadar da değil. Seviyodum ben sanırım. Evet basketbol oynuyordu, gitar çalıyordu, popülerdi, kızlar peşindeydi, imreniyordum ama sırf bunlar yüzünden bir oğlana aşık olacak kadar da düşmedim yani. Çok fazla konuşmuşluğumuz yoktu ama anlamıştım kesin hoşlanıyorudum bu çocuktan. Okula beraber geldiğimiz Boran'a güvenip anlattım. Dedim seviyorum bu çocuğu. "Konuşup numarasını alıyım mı?" dedi. Bir sevindim dedim "Koş, git, al, gel."
Aldı canıım aldı ama bir işe yaramadı. Ne yapacaktım sanki arayıp telefona üfleyecek miydim sapık gibi.
Hiçbir şey yapamadım. Ne açıldım ne konuşmaya çabaladım. Hiçbir şey. Koca bir hiç. Sonra ne oldu biliyor musunuz mezun oldu gitti. Bir yıl benim lise için sınava hazırlanmamla geçti. Aklımda o yoktu ama numarası hala kayıtlıydı telefonumda. Yine de bir işe yaramıyordu.
Sonra liseye yerleştim ve çok iyi arkadaşlıklar edindim. Konu aşktan açıldığında onlara anlattım. Böyle böyle bir şey oldu hala numarası var ama bir işe yaramıyor diye. Rukiye dedi ki ver telefon numarasını arayalım. İlk başta yok olmaz desem de kabul ettim. Aradık açmadı,birdaha aradık açmadı,sonra tekrar aradık, tekrar ve tekrar.. Ve Egehan "Dersteyim" diye mesaj attı. Rukiye "Mesaj attı olay bana dönmesin akşam ya yaz ya da ara söyle, bir şeyler uydur." dedi.
Bir şey diyemedim kız haklıydı. Eve gidince mesaj attım. "Selam, çok önemli bir şey konuşmamız gerekiyor görünce hemen yaz lütfen." İki saat cevap gelmedi. Zeynep ile konuştuk ve aldığım gazla bir çırpıda ara tuşuna bastım. Ne yaptığımı telefon çalmaya başladıktan sonra fark ettim. "Açma lütfen açma!" diye haykırırken telefon açıldı. "Alo?"İLK BÖLÜÜM!
UMARIM BEĞENİRSİNİZ. EMEĞE SAYGI OLARAK VOTELERSENİZ SEVİNİRİM. YORUMLARINIZI DA ESİRGEMEYİN ÖPTÜÜM
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN
Teen FictionÇirkin ve bir o kadar da platonik bir genç kızın hikayesinin anlatıldığı bu kitapta her yaştan kesit kendine ait bir şeyler çıkarabilir. Hem kendisiyle hem aşkıyla savaşan karakterimiz acaba savaştan galip gelip yüzü gülecek mi? Yoksa kaybedenler ku...