*Multimediadaki coğrafyacımızın saçı.*
Son iki ders kalmıştı. İçimdeki her hücre '#direnEda' diye sloganlarıyla beni protesto etmeye başlasa da uyku tepemden iniyordu. Saate bakıp kaç dakika uyuyabileceğimi hesap edecektim ki whatsapp'dan mesaj geldiğini gördüm. Kimden geldiğini görmek için baktım ve gerçekten dizilerde olduğu gibi telefon kucağıma, kendimi de yere doğru bırakıp bayılmak istedim..
Egehan'dan mesaj gelmişti. Elim titremeye başlamıştı. Kalbim deli gibi atıyordu. Çantamdan suyumu çıkarıp birkaç yudum almaya çalıştım. Boğazım kurumuştu ve avuç içlerim terliyordu. Nafiye'ye döndüm ve "Egehan mesaj atmış." dedim. Sesim o kadar tiz çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Ama bizim tayfanın kulakları yarasa kulağı gibidir. En ufak fısıltıyı, ufak bir dedikodu tohumunu duyar ve profesyonel oyuncuya taş çıkaracak nitelikte hiç duymamış gibi rol yapabilir. Sonuç olarak en arka sıraları hep bizim tayfa kapladığı için ve duyanlar duymayanlara ışık hızıyla bildirdiği için bütün kafalar birden bana döndü. Herkes ayrı laf ediyordu. "Açtın mı?", "Ne demiş?", "Ay Allah'ım çok heyecanlı." gibi tepkilerin sonunda "Açmadım." diyebildim. Şaşılacak bir şekilde hepsi aynı tepkiyi verdi. "Açsana kızım mal mısın ya?".
Telefon kilidini açtım. Mesaja elim gitmiyordu. İçimi kötü bir his kaplamıştı. Kafa dağınıklığıyla hangi derste olduğumu bile bilmiyordum. Mesaja tıkladım, herkes nefeslerini tutmuştu ve heyecandan el dahil bütün uzuvlarıma tik bulaşmış gibi seğiriyordu. O an hayatım ağır çekime alınıyormuş gibi hissettim. Aslında saatler geçiyor ama ben hala bir milim ilerleyememişim gibi hissediyordum. Tam mesajı görecektim ki zebellah gibi başıma dikilmiş birini hissettim. Kafamı kaldırdığım gibi coğrafya hocamızın o güzelim benli suratıyla ve ahenk içinde dans edemeyen -maalesef edemiyor- tiftik tiftik olmuş saçlarıyla karşılaştım. Resmen bütün hayat enerjimi bir süpürgenin içine hapsedebiliyordu. Ve bunu ne o cırtlak sesi ne de o sert bakışları yapıyordu. Bir insan dış görünüşüyle bir insanı bu kadar etkileyebilirdi. -Kötü anlamda etkiliyor emin olun.- Dersin coğrafya olduğunu bilseydim telefona gelen mesajı açmayı bırak saate bakmak için bile elime almazdım telefonu. Bildiğiniz Feray 2 efendim. Bu ne cin gözlük yahu? Tabi mesaj falan yalan oldu bu sırada. "Çabuk telefonunu kapat ve bana ver." dedi. Emredersin haspam diyecektim tuttum kendimi. Verdim telefonu mecbur yapacak bir şey yok. Bizim tayfadakilerin bazıları bana dönüp "Allah kahretmesin mesajın merakından ders dinleyemem şimdi." bakışı atarken, bazıları da "Telefon gitti geçmiş ola yavrum." bakışı atıyordu.
Kafamı sıraya gömdüm her zamanki gibi. Meraktan çatlayacaktım. Hayır bir de kadın susmak bilmiyordu arkadaş. Ne çene varmış sende. İlk iki derse coğrafya koyan zihniyete de sövüyorum buradan unuttum zannetmesinler. Ben bunları düşünürken zil çaldı. Fırladım hocanın yanına. Tabi 'bizim Feray insaflıysa bundan kesin alırım telefonu' gözüyle baktığım için rahatça gittim hocam telefonumu alabilir miyim dedim. "Ben Fatih Hoca'na bırakacağım. O zaman tabi ki gidip alabilirsin." demez mi. Ya ne demek Fatih Hoca'na bırakacağım oradan al. Hayır ne demek yani.
Fatih Hoca müdür yardımcımız oluyordu. Ve eğer telefonum ona giderse almak bir işkence, 13 saat nasihatlerini dinlemek bin işkenceydi. Bunu bana yapamazdı değil mi? Daha önce ufak bir durumdan Janset ve Beyza'ya takmıştı. Taktımı da kolay bırakmayan tiplerdendi zaten. Hala nerde Beyza'ları görse nerden laf sokarım diye düşünüyor. Lütfen ya ne olur. Zorlaştırma durumu hocacım. Tabi ki içimden geçenler bunlar değildi. Bana kalsa 'La karı ver la telefonumu yiyeceksin şimdi sümsüğü, mal.' derdim. Ama tabi bunun sonrası okuldan atılmak mı olur yoksa hoca bana dava mı açar bilemiyorum yani. Tuttum kendimi. Peşinden gidip yalvarmaya devam ettim. Ama yok. Terbiyesiz resmen. Sen koskoca peygambere Nuh de ama peygamber deme. Terbiyesizlik bu yani. Alamadım telefonu tabi. Ben sınıf öğretmenimiz olan tonton mu tonton, tatlış mı tatlış, minnak edebiyat öğretmenimize koştum. Tabi ki her şeyi olduğu gibi anlattım.
"Hocam annem arıyordu. Ben de tam kapatıp mesaj atacaktım derseyim diye ama hocaya yakalandım. Hocam Fatih Hoca'dan al diyor bana ne olur yardım edin kulunuz olayım."
Biliyorum biliyorum. Acıtasyonda dünya markası, yalan söylemekte mükemmel bir yetenek olan ben yine konuşturmuştum kifayetsiz kalan kelimeleri. Neyse edebiyatçıya edebiyat yapmayayım ben en iyisi. Biricik, saf, minnak hocam yedi tabi ki bu numarayı. "Tamam sen sınıfa çık ben sana öbür teneffüs getiririm." dedi ve göz kırptı. Sonra neden Eda edebiyat yapıyor? "Biricik hocam çok teşekkür ederim." dedim ve en tatlı olan gülümsemelerimden birini göndermeye çalıştım. Ama sadece çalıştım. Çünkü tatlı bir gülümsemem yok. Genelde haykıran bir şekilde gülmek var ama bunu çoğu insan tatlı bulmuyor. Tamam kimse tatlı bulmuyor tamam.
Bir sevinçle yukarıya çıktım. Herkes zıplıyor, tezahüratlar başlamış falan. Dedim herhalde okulu falan yıkacaklar başka neye bu kadar sevinilir ki? Gittim bizim tayfaya sordum hayırdır diye, 'Bütün öğretmenler toplantıya çağırılmış, dersler boş' demezler mi. Ben onlar kadar sevinemeden "Telefon!!" diye böğürerek aşağı koşturmak için depara hazırlandım. İnsanları yıkarak geçtim. -gerçekten birkaç insanı yıkmış olabilirim.- Resmen ışınlanmıştım öğretmenler odasına. Bir de ışık hızından daha hızlı bir şey yoktur derler. Peh. Nefes nefese hocayı durdurdum. "Hocam toplantı varmış, gidecekmişsiniz sanırım. Lütfen telefonumu verin hocam. Valla bir daha hiç bir derste bakmayacağım telefona. Ne olursunuz."
"Aa. Senin telefon değil mi?" "Evet. Ne yaptınız ona? Ne oldu?" Bir ter basmıştı. Yoksa.. Sakın bana Fatih Hoca'na verdim deme karı sakın!
"Ne yapacağım senin telefonuna yahu. Al burada. Bu seferlik affediyorum." demez mi?
Yemin ediyorum sarılıp öpeceğim, gel kız buraya demek gelse de içimden "Tamam hocam, söz." dedim. Tövbe Allah'ım çok tövbe. Tek ayağımı havaya kaldırmıştım tabi ki. İçimden kötü kahkahaları atarken mesajı hatırladım. Bir hışım çıktım yukarıya. "Kızlar toplanın!" dedim. Herkes "Aha mesaj!" tepkisi verirken yine elim titremeye başlamıştı. Sakinleştim ve mesaja tıkladım. Gördüğüm şeyle gözlerim doluvermişti. Her şeyi anlamıştı. Oyun yaptığımızı, her şeyi.. Şöyle demişti mesajında:
"Ben her şeyi anladım sanırım. Söyleseydin de anlayışla karşılardım ama üzgünüm, ben Elif adında birini seviyorum."
SELAM PITIRCIKLAR..
UMARIM BEĞENİRSİNİZ..
DAHA UZUN YAZMAYA ÇALIŞIYORUM VE DORUK NOKTALARINDA BİTİRMEK HEYECANLANDIRIYOR..
VOTE VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.. EN SULUSUNDAN ÖPÜCÜKLERİMLE...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİRKİN
Teen FictionÇirkin ve bir o kadar da platonik bir genç kızın hikayesinin anlatıldığı bu kitapta her yaştan kesit kendine ait bir şeyler çıkarabilir. Hem kendisiyle hem aşkıyla savaşan karakterimiz acaba savaştan galip gelip yüzü gülecek mi? Yoksa kaybedenler ku...