*Bölüm 2*

518 28 16
                                    

Ne yaptığımı telefon çalmaya başladıktan sonra fark ettim. "Açma lütfen açma!" diye haykırırken telefon açıldı. "Alo?"

Elim titriyordu. Sesi o kadar güzeldi ki. O kadar karizmatik.. Kendimi topladım ve cevap verdim "Alo."
"Pardon çıkaramadım sesini."
"Eda ben."
"Eda, Eda, Edaa.. Yok çıkaramadım."
-Yani tamam odunsun biliyoruz ama dünya üzerinde ayak basılamamış ormanların odunu musun anlamadım ki. Hayır nasıl hatırlamazsın yani. Şunun şurasında bir 3 yıl kadarcık geçti. Ayıp ayıp.- diye içimden saydırırken cevap vermek sonunda aklıma geldi. "Kreş öğretmeninin kızı Eda."
"Haa Eda, naber?"
"İyi sen nasılsın?" -Kibar olmalıyım değil mi-
"İyiyim ben de. Bir şey mi oldu?"
"Mesaj atmıştım ama sen takmayınca bir arayayım dedim."
"Mesaj mı attın? Görmedim ya kusura bakma uyuyordum."
"Her neyse." -Burda cool olmaya çalıştığım doğrudur.-
"Ben sana bir şey söylemek için aradım. Bugün seni bir numara yüz defa aradı değil mi?" -Evet direk konuya dalmayı seviyorum.-
"Evet aradı da.. sen nereden biliyorsun?"
"Biliyorum çünkü seni arayan bir arkadaşımdı. Dur ben baştan itibaren anlatıyım. İlk senin numaranın bende ne işi var onu açıklayayım. Boran vardı ya hatırladın mı?"
"Evet hatırladım." -E oha ama şimdi. Boran'ı hatırla Eda'ya gelince 'çıkaramadım ama'. Tövbe tövbe. Neyse sakin Eda sakin.-
"Hah işte benim telefondaki numaralar silinmişti onun telefonundan numaraları alırken tanıyorum diye kaydetmiştim seni de." -Biliyorum berbat bir yalandı.-
"Bugün seni arayan arkadaşım da telefonumu almış whatsappdaki kişilere bakıyordu. Sonra seni görmüş, çok beğenmiş. Numaranı aldığı gibi de aramaya başlamış. Ben iş işten geçtikten sonra fark ettim. Benim yüzümden rahatsız olduğun için de arayıp söylemek istedim. Özür dilerim." -Bu sanki daha profösyönelce bir yalan oldu.-
"Şu 506'lı numara mıydı?"
"Evet o sanırım."
"Hep derste aradı hep."
"Dediğim gibi çok özür dilerim benim yüzümden oldu."
"Saçmalama ya önemli değil. Haber verdiğin için de ayrıca teşekkür ederim."
"Önemli değil."
-yaklaşık 30 saniyelik bir sessizlik-
"Neyse  ben kapatayım o zaman. Selam söyle Nalan Hoca'ya da."
"Sen de Aylin Hoca'ya selam söyle."
"Söylerim. Görüşürüz o zaman. Gerçi nasıl görüseceksek. Neyse bay bay."
"Bay bay."
Sona kadar iyi gelmiştim ve sonda batırdım sanırım. Hala elim titriyordu. Telefonu kapatmıştık ama telefon hala kulağımdaydı. Elim titrediği için gözlüğüme çarpıp ses çıkarıyordu. Sonra yatağa uzandım. Düşündüm. Sesini düşündüm. Onu düşündüm. Kendime gelemiyordum. Zeynep'i aradım. Anlattım her şeyi yarın detaylıca konuşuruz diye sözleşip kapattık telefonu. Biraz rahatlamış hissediyordum ve anlamsız bir şekilde sırıtıyordum. Annem odaya girdi ve neden sırıttığımı sordu. "Egehan'ın selamı var." dedim.
"Nasıl yani? Naptın Eda? Yine naptın?" dedi.
Kahkahayı patlattım acaba pskolojim bozulmaya mı başlamıştı. Ama şu anda bu konudan daha büyük bir problemim vardı. Annem gözlerini belertmiş bana bakıyordu. Anneme anlatmıştım Egehan mevzusunu. Onu sevdiğimi biliyordu. Zaten annemden hiçbir şey saklayamıyordum hemen anlıyordu bir şeyler olduğunu. Gerçekleri anlattım. Zorunda kalmadıkça yalan söylemeyi sevmezdim zaten. Tamam öyle bakmayın Egehan'a yalan söyledim çünkü gerçeği söyleyemezdim. Ne yani 'Seni seviyorum da sesini duymak için arkadaşlarıma arattırdım.' diyemezdim değil mi? Bu da yalan söylemek için geçerli bir sebep bence. Neyse annem Egehan'a ne diye açıklama yaptığımı sordu. "Umarım bana bu anlattıklarını anlatmamışsındır." dedi. Egehan'a anlattıklarımı da anlattım. "Bence yememiştir. Hem siz niye böyle boş şeylerle uğraşıyorsunuz?" dedi annem. Gülümsedim. Konuyu kapattı ve odamdan çıktı. Mantıklı bir açıklaması olan çoğu şeyin üzerinde fazla durmazdı zaten. Gece geç olmuştu çantamı toparlayıp yattım. Yattım ama sadece yattım. Uyuyamadım. Acaba telefonu kapattıktan sonra beni düşündü mü? Nalan Hoca'ya selamımı söyledi mi? Söylediyse Nalan Hoca ne tepki verdi? Kafamda deli deli sorular dolaşırken uyumak pek mümkün olmuyordu..


Sabah kalktım. Yağmur yağıyordu. Yağmuru hiç sevmezdim. Kusura bakmayın ama ben yapmacık 'tumblr girl'ler gibi "Ay yağmuru çok severim. Elime kahve alıp izlemeye bayılırım." tiplerinden değilim. Hatta yağmurlu bir hava içimdeki bütün yaşam duygusunu sömürebilmeye yetiyor diyebilirim. Yağmuru sevmediğim kadar ıslanmaktan da nefret ederim. Sırf bu yüzden yazın su savaşlarına katılmadığım söylentisi de doğrudur. Bu ne ya basın açıklaması yapar gibi oldu. Her neyse. Montumun kapşonunu geçirdiğim gibi servisi beklediğim durağa doğru yürüdüm. Annemin eski öğrencilerinden biriyle birlikte servisi bekliyorduk. Adı Barış'tı. Her sabah onu gördüğümde kocaman bir gülümsemeyle 'günaydın' diyordum. O da sanki ölmüş de üzerine toprak atmayı unuttuğumuz bir ceset gibi  bana karşılık vererek 'günaydın' diyordu. Hayat enerjisini tüketmişti. Belki erken uyandığından böyledir diye düşündüm. Hadi ama. Ben de erken kalkıyorum ama Barış'daki enerji dedemdeki enerjiden daha az.. Eskiden yakındık aslında tabi yıllar araya mesafe koyuyor. Yoksa bu benim ona yürüdüğümü mü zannediyor? E ama yok artık. Gerçekten böyle düşünüyor olabilir mi? Yok canım sanmıyorum. Eğer öyle düşünüyorsa kafadan tırlatmış olmalı. Ben bunları düşünürken servis de geldi tabi. Bindik. Her zamanki rahat olan ve herkesin beni görmediği kör nokta yerime oturdum. Cam buğulanmıştı. Elimle sildim. Her zaman yaptığım gibi kulaklıkla telefonumu çıkarttım. Son ses en sevdiğim şarkılardan biri olan 'Benimle Yan' şarkısını açtım. Normalde son ses olunca bass'dan başım ağrıyordu ama servis şoförünün ve onun yanına oturan geveze çocuğun her sabahki muhabbetinin müziğin yanında arka fon olması yerine başımın ağrımasını tercih ediyordum.

Okula ulaştığımızda yağmur hala devam ediyordu. Islanmamak için özel bir çaba sarf ederek okula doğru koşturdum. Neden liseye daha yeni başlamış sizlerin tanımıyla çöm olan kısmı en üst kata koyuyorsunuz ki. Acı çekelim diye mi yapıyorsunuz bunu. Her sabah olduğu gibi yine söylenerek çıktım yukarı. Son merdivenlerde yine nefesim kesilir gibi oldu topladım kendimi. Hayır hem bu acılara katlan hem de ilk ders Cengo'nun o benli suratıyla karşılaş. -Cengiz Hoca. Matematik öğretmenimiz. Her ders mutlaka birine takma gibi bir potansiyele sahip. Gözleri yakını görmüyor. Bunu nerden biliyorsun diye soranlarınızı duyar gibiyim. Evet biliyorum çünkü teneffüste nöbetçilik yaparken telefonuna bakmak istediği zamanlarda telefonu indirebildiği kadar aşağı kafasını da itebildiği kadar yukarı itiyor ve öyle telefona bakıyor. Evet hobilerimiz arasında teneffüslerde Cengo'yu süzmek var. Cengo bizim arkadaş grubumuzda kodladığımız bir şey. Evet Cengiz Hocadan bahsettiğimiz hiç anlaşılmıyor biliyorum. (Puhahahahah) tamam sakinim.- Neyse. Konumuz Cengo'yu betimlemek değil. Asıl konumuz ilk dersimizin onunla olması.  Nerde adalet? Ha? Nerde? Burada hiçbir adalet kokmuyordu.


Sınıfa yeni yeni gelmeye başlamışlardı. Tabi ki her gelene "Abi dün Egehan'la konuştuk. Hem de telefonla aradım Ağbii." diye böğürüp başımdan geçenleri her salisesine kadar anlatmıyordum. Tabi ki öyle bir şey yapmıyordum. -YALAN!- Evet nerdeyse bütün kızlara anlattım. Herkesin tepkisi ilk başta "Oha iyi cesaret!" oldu. Sonraki dediklerini söylemeye dilim bile varmıyor...



MERHABA!

UMARIM BEĞENİRSİN. DÜŞÜNCELERİNİZİ PAYLAŞIP VOTELERSENİZ SEVİNİRİM!

HEPİNİZİ ÖPÜYORUUM :*


ÇİRKİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin