"Barış, saçmalamayı keser misin artık?"
"Hazal hadi ama ya! Kimse yemeyecek seni orada."
"Olmaz. Kendin git."
"Gitmem, sen de geleceksin."
Ofladım.
"Hadi ama Hazal, ne olursun ya.. Bir kere sadece. İstemezsen, sonra bir daha gelmezsin."
"Bilerek mi yapıyorsun?"
"Ne?"
"Bilerek mi yapıyorsun, diyorum. Artık sıkmaya başladı."
"Neyi?"
"Berkan'ın da sizinle geleceğini bile bile."
"Berkan'ın bizimle alakası olmaz. Yaklaşmaz, merak etme."
"Güven vermiyorsun."
"İkizine güvenmiyorsan, sen bu hayatta kimseye güvenme Hazal."
"Barış, başlama yine."
"Tamam git o zaman. Kırk yılın başı bir şey istedim senden. Onu da yapmıyorsun. Çık, kapıda bekle. Çantamı toplayıp geliyorum."
Bir şey demeden lavaboya girdiğine, Barış'ı gerçekten kırdığımı anlamıştım.
Yine de hiçbir şey söylemedim.
Dediğini yapıp, sakince boş soyunma odasından çıktım.
Koridorda, duvara yasladım ve telefonuma bakmaya başladım.
"Hazal."
İsmimi tanıdık bir sesten duymak, boğazımın düğümlenmesini sağlarken zorlukla başımı kaldırdım.
Sağımda, bir metre kadar uzağımda Berkan dümdüz durmuş bir şekilde bana bakıyordu.
Ben herhangi bir cevap vermeyince, biraz yanıma yaklaştı.
"Evet?"
Sesim titrediğinde, ufak bir küfür savurdum.
"Gelmeyecek misin?"
"Ne?"
"Ne, ne? Diyorum ki, gelmeyecek misin? Yemeğe."
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Neden?"
"Canım istemiyor, ayrıca çalışacağım."
"Çalışacaksın?"
"Evet."
"Kimi kandırıyorsun? Bu aralar davan olmadığını biliyorum."
Barış.
Kaçsan iyi edersin.
"Yeni telefon aldım, aradılar."
"Yalan söyleme, bence."
"Of, seni neden ilgilendiriyor Berkan?"
"İlgilendiriyor, çünkü.."
"Çünkü, ne?"
"Gelmeni istiyorum."
Derin bir nefes bıraktım.
"Neden?"
"Artık saklamaktan yorulmadın mı, Hazal? Seneler oldu. Sen hâlâ, kendi tarafında durup bir şeyleri saklamaya çalışıyorsun. Herkes her şeyin farkında, ben de öyle."
"Ne?"
Söylediği şeylerle, ağzımdan çıkabilen tek kelime bu olmuştu. Gerçekten.. Fark etmiş miydi?
"Ne düşünüyorsun, neden böyle yapıyorsun bilmiyorum ama.. Yapma, Hazal. Karşıma çıkıp bir kere demedin ki bana, Berkan seni seviyorum, diye. Kendi kendine kurdun. Sevgilim falan yok, Hazal. Seninle karşılaştıktan sonra da hiç olmadı zaten."
"Olmadığı için mi bütün gün telefona gömülüsün? Sen körsün, Berkan. Nasıl etrafına bakabildin? Üniversitede de böyleydin sen."
"Böyleydim ama yıllar önceydi. Neden bağımızı kestin öylece? Sonra geldin, Barış Galatasaray'da olduğu için. İlk başlarda yine yaklaştın yanıma. Yine geldin. Ama sonra uzaklaştın, yine ve yine. Kendini çektin. Uzak tuttun kendini."
"Sana yaklaşmanın bir anlamı yoktu, çünkü. Barış hiçbir şey bilmediği halde, gidip ona sevgilin olup olmadığını sordum. Nelere yol açabileceğini düşünerek. Barış bana ne dedi, biliyor musun?"
Berkan çatık kaşlarla öylece bana baktığında, konuşmaya devam ettim.
"Bu aralar sürekli telefonda, kendisi. Sanırım birileri var. Söyleyince de mal mal sırıtıyor, dedi."
"Seninle mesajlaştığım için sürekli telefonda olduğumu es geçerek mi?"
Siktir..
Biz o zamanlar Berkan'la mesajlaşıyorduk.
"Benim yanımda da mı benimle konuşuyordun?"
"Sikeyim, Hazal! Sadece ailemle, arkadaşlarımla konuşuyordum! Bana bir kere bile sormadan, kendi kendine neden karar veriyorsun?"
"Haza-"
Soyunma odasından hızla çıkarken, bizi görmesiyle söyleyeceği şeyin yarıda kaldığı Barış'a baktım.
"Gidelim, Barış."
Başka hiçbir şey demeden hızla yürümeye başladım.
Arkamdan koşma sesleri duyuyordum. Kendimi büyük tesisten dışarı attığımda, derin bir nefes aldım.
Koluma dokunan elle, ani olarak titredim.
"Hazal.."
"Sus, Barış."
-
Berkan'ı pek tanımıyorum. O yüzden aklıma gelebilen ilk seneryoyla yazdım😭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
with footballers | one shot
FanfictionHepsine ayrı ayrı hikaye yazmamak için, toplu imagine🤓🤍