barış alper yılmaz.

1.3K 61 45
                                    

Sadece Barış'ı düşünüyordum. Eve ne halde gelecekti, ne zaman gelecekti, nasıldı..

Çok çabalamıştı bu maç için. Her şeyini ortaya koymuştu, biliyorum. Bilmem kaç kere eve çok geç gelmişti.

Her bulduğu fırsatta antrenman yapıyordu. Ağır, zor, kolay demeden hepsini yapıyordu.

Telefonda dolaşırken, bir sürü kötü tweet, post, yazı görmüştüm bile. Daha fazla dayanamayıp kapattım telefonu.

Beklemeye devam ettim.

Stadyuma gidememiştim. Çünkü ayağım burkulmuştu. Bu halde o karmaşaya girmek hiç istememiştim. Barış'ta gitmemi istememişti zaten.

Bir saat sonra, anahtar sesi duydum. Öylece beklemeye başladım. Şimdi içeri gelir diye. Uzun süre gelmeyince, seslenmeye karar verdim.

"Barış!"

Anahtarın portmantoya koyulma sesi geldi. Sonra da adım sesleri. Barış görüş alanıma girdiğinde, ona baktım dikkatlice.

Yanıma geldi ve bana meyilli oturdu.

"Hey.."

Oturuşumu hafif ona çevirmeye çalıştım. Bacağımın ağrısından pek beceremesemde, biraz yapmıştım.

"Merhaba.."

"Nasılsın? Bacağın nasıl?"

Kaşlarımı çattım ve kafa salladım. Belli etmemeye çalışıyordu. Bunu yaptığına göre, canı gerçekten çok yanmıştı.

"İyiyim, iyi. Sen nasılsın?"

Kafa salladı. Yüzüme bakmıyordu.

"Yüzüme bak, Barış."

Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerinin altı çökmüştü. Gözleri de hafif kanlanmıştı.

"Duş alayım, gelirim bir iki saate.."

Tam ayağa kalkacağı sırada, kolundan tuttum.

"Anlat bana, Barış. Bir şeyler söyle."

"Ne söyleyeyim?"

"Sanki hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi davranma sadece."

Omuz silktiğinde, gözlerinin dolduğunu gördüm. Kolundan tutup kendime çektim ve sarıldım. Başını boynuma gömdü.

"Çok çalışmıştım.."

"Biliyorum bebeğim, biliyorum."

"Neden olmadı? Neden olmuyor? Böyle hayal etmemiştim.. Canım çok yanıyor."

Omzumun ıslandığını hissettim. Çenesi kasıldı. Sesli ağlamamak için kendini sıkıyordu.

Elimi yavaşça belinden indirdim ve boşta olan kolunu çekip elini tuttum. Kendine herhangi bir zarar vermesine göz yumamazdım.

"Sen her şeyi, elinden geleni yaptın, Barış.. Bu sadece senin suçun değil."

"Beş gol yedik, Alisa. Beş gol. Bu ne demek biliyor musun sen?"

"Biliyorum, sadece senin suçun değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum sana. Bu bir takım oyunu, öyle değil mi? Tek sen oynamadın."

Kafasını iki yana salladı.

"Yeterince iyi değildim, kendimi kontrol edemedim. Her şey berbat oluyor. Hiçbir şey güzel değil, hayatımda."

"Böyle düşünme, Barış. Her şeyi kenara atma, lütfen."

"Seni çok istedim."

"Ne?"

"Seni istedim. Yanımda ol, ben seramoniye çıktığımda o tribünlerden bana gülümse, el salla istedim."

"Neden gelmediğimi biliyorsun."

"Biliyorum, benim gelme dediğimi de biliyorum. Ama yine de böyle olmasını sevmiyorum. Sensiz geçen her maçım kötü oluyor."

Benden ayrıldığında, yüzüne baktım. Gözlerinden yaşlar hâlâ akıyordu. Yavaşça elini elimden ayırdı ve ayağa kalktı. Hiçbir şey söylemeden salondan çıktığında, nefesimi bıraktım.

"Barış,"

Adım seslerini, ve yukarıya çıktığını duydum. Yerimden kalkamıyordum. Çünkü ayağımın üzerine bir süre basmamam gerekiyordu. Zaten basınca da çok acıyordu.

Onu anlıyordum, suçlayacak birisini, ya da olanları üstüne yıkacak birisini arıyordu.

Bunun ben olacağımı düşünmüyordum. Ama, sanırım bendim.

Birkaç saat sonra, uykuyla uyanıklık arasında adım sesleri duymuştum.

Barış'ın kendini toparlamasını bekliyordum, ama çok uykum gelmişti. Uyudum, uyuyacaktım.

Gözlerimi açmaya zorladım kendimi. İçeri giren Barış'ı görmek istedim. Yanıma oturdu ve kafasını göğsüme yasladı. Kollarını belime dolayıp bana sımsıkı sarıldı.

O an duyduğum tek şey, "özür dilerim.." lafıydı.

-

Ah barış ah.

with footballers | one shotHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin