BÖLÜM26 - AŞKIN DIŞAVURUMU
*
Gözlerimin dalıp gittiği bir boşlukta, hiçbir şey yokken nice anılar belirip geçti gözümün önünden. Bu yollarda çocukluğumdan bu yana koşturmalarım, oyunlarım, bisiklet sürerken düşüşlerim belki de çocuk aklımla kavga edişlerim canlandı.
Şimdi oturduğum kaldırım taşında, çok değil birkaç ay öncesine kadar yanımda oturan ve şimdiyse oldukça yabancı kaldığım bir kadın belirdi zihnimde. Kişisel hırslar, çıkarlar, farklı istekler yolumuzu ayırmıştı. Her ne kadar onunla kötü bir sonu hazırlamış olsak da onun için iyisini dilemeye devam edecektim.
Teoman ile yaşadığı ayrılığın hırsı, onu yiyip tüketmişti. Ebru'dan duyduğum kadarıyla benimle konuşmak istediğinden haberdardım. Fakat bunu reddetmiştim. Bazı arkadaşlıkların ömrü vardı ve bize ayrılan ömür de buraya kadardı.
Yarın ise son olacağını hissettiğim bir sınavın kollarına atılacaktım. Ter dökecek, çalıştığım yerden sınanacaktım. Yalnızca bununla da kalmayacaktı. Buna son olduğunu hissediyorum diyordum çünkü eğer olmazsa seneye çalışacak kadar dinç hissetmiyordum. Yorgundum.
"Ne oldu kız Karadeniz'de sandalın mı battı?" diyen sesle dalgın bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirdim. Gülümser teyzeyi günler sonra görüyordum. Yine camında çekirdek çitliyor, kedisi Abuzittin ise koynunda öğle uykusunun tadına bakıyordu.
"Gemi değil miydi o ya?" dedim boş bir sesle.
"Gemin olacak kadar zengin değilsin züğürt." dedi keyifle. Sahte bir tebessümle karşılık verdim. Kucağımdaki ekmek poşetine sarılıp öne eğildim.
"Zorba olduğunu söylemiş miydim?" dediğimde başını sallayıp onayladı beni.
"Birkaç kez duymuşluğum oldu." derken Abuzittin'in kulaklarını okşadı. Sessiz kalmayı tercih ettiğimde kısa sürede bir kez daha konuşup yardı sessizliği.
"Geçen akşam Tibet'i gördüm kapıdan çıkarken." kaşları alnına yükseldi. Dudakları arasındaki çekirdeği zevkle kırıp çiğnemeye koyuldu.
"Olabilir." dedim boş bir sesle.
"Kedi gibi dudaklarını yalayıp duruyordu. Öpüşmüş müydünüz?"
Ansızın içime giriveren utançla kıpkırmızı kesildim. Bir ağacın altında oturmuş, diğer günlere nispeten serin olan havanın tadını çıkarmak istemiştim ama şimdi kaynar bir kazana düşmüştüm sanki.
Biri duydu mu korkusuyla sağa sola bakındım. Boş sokakta bizden başkasının olmadığını görünce sert bakışlarımı camdan beni seyreden kadına çevirdim.
"Belki öpüştük. Seni ne ilgilendiriyor? Azgın mısın ya?" diye payladım bir an. Keyifli yüzü bozulurken çekirdeği zorlukla yutup avucundakileri önünde duran kaseye koydu.
"Ben mi siz mi?" dedi üstten bakışlar atıp. "Atatürk'ün umudum gençliktedir dediği gençliğe bak, çok yazık."
"Atatürk ne alaka şimdi Gülümser teyze?" diye sordum boş bir sesle.
"Çok alaka. Ukala Tutku." deyip perdesini hırsla çekti. Aramıza koyduğu setle şaşıp kaldım. Gerçekten yaşlılarla uğraşmak iki çocuk doğurup bakmaktan zordu.
Cık cıklayıp oturduğum yerden kalktım. Kucağımdaki ekmek poşetini sıkı sıkı tuttum ve bahçe kapısından girmek için yönümü değiştirdim ki karşımda gördüğüm yüzle adımlarım yarıda kesildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKIN DIŞAVURUMU
General FictionMAHALLE İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlangıcı olabilirdi kişinin. Tek bir durum, tek bir mekan ya da tek bir insan yeterdi. Ve tek bir duygu. Kızgınlık olabilirdi, kırgınlık belki de. Kimi zaman mutluluk...