MAHALLE
İnsanın hayatında kimi anlar vardı ki, bir dönüm noktası ya da sıfırdan başlangıcı olabilirdi kişinin. Tek bir durum, tek bir mekan ya da tek bir insan yeterdi. Ve tek bir duygu. Kızgınlık olabilirdi, kırgınlık belki de. Kimi zaman mutluluk...
Bölüm silindiği için yeniden yazmak durumunda kaldım. İlk hali daha iyiydi fakat bu biraz aceleye geldi. İlk smutun günahı olmaz diyoruz ve bölümü okuyoruz inşallah 👍🏻Gecikme için kusura bakmayın 💖
17.Bölüm oy sınırı 1000
İyi okumalar 💖
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BÖLÜM 16- DÜNYANIN ÇATISI
Ona duyduğum o arzunun kollarında, ruhumu tamamen ellerine teslim etmiş bir köleyi andırdığımı düşündüm. Birbirimizin tadına sonuna kadar bakıyor, bu sonmuş gibi delicesine öpüşüyorduk. Ancak yeni kavuşmuş olan dudaklarımızın ayrılmaya asla niyeti yoktu.
Vücuduna sıkı sıkı sardığım bacaklarım, boynuna bütün gücümle doladığım kollarımla onun vişneyi andıran etli dudaklarını ısırdığım o sırada sırtım serin, yumuşak bir nevresime serildi. Islak saçlarım tenime yapıştıysa da buna müdahale etmedim. Zira üzerime verdiği ağırlığı, koca yatağın ortasında birbirimize uyguladığımız o teması düşünmekten de daha fazlasını istemekten de ileriye gidemiyordum.
Banyodan hangi arada hangi derede çıktığımızı bile silmişti zihnim. İçimi dolduran tek şey, onun kasıklarıma ağırlık yapan organıydı.
Birbirini büyük bir iştah ve açlıkla döven o iki et parçasının arasından içeriye sızdı dillerimiz. Onun yumuşak, içimi eriten dokudaki o dili, dilime dolandığında halihazırda kapalı olan gözlerimi dahası mümkünmüş gibi sıkıca kapattım. İki yılanın birbirine dolanmasını andırıyordu. İçimizdeki ateş, bizi yakıyordu.
Ağzının içinde gezinen, onunla savaşan dilimi dudaklarını sıkı sıkıya kapatırken emmeye başladı. Bacaklarımda hissettiğim titremeyle kendimi ona bastırırken buldum. Kollarım boynundan çözüldü ve onun kalın, geniş omuzlarını okşamaya başladım. O'ysa hâlâ dilimi emmeye devam ediyordu ve bunu büyük bir açlıkla yapıyordu.
Bir an sonra dilimi serbest bırakıp ansızın dudaklarımın üzerinde gezintiye çıktı. Sivri dilinin ucu onun aşkıyla kızarmış, hırpalanmış dudaklarım üzerinde ağır bir tura çıkarken tırnaklarımı kollarına sapladım.
Onun ağırlığının ve onun arzusunun altında nefes nefese kalmış göğüs kafesim, zorlukla yükseliyordu. Bundan şikayetçi olmam gerekmez miydi? Değildim.
Dili, dudaklarımı yalayıp yanaklarıma geldiğindeyse bir an kuş tüyü kadar hafif bir an sonraysa bir dünya kadar ağır o öpücüklerle kokumu içine çekmeye başladı. Burun kemeri tenime mükemmel bir baskı yapıyor, alnının dahi vücuduma değiyor olması günahkâr şeytanı cennetine kavuşturuyordu.
