4' BİRBİRİNDEN KAÇARKEN RASTLAŞANLAR

25.2K 1.4K 666
                                    


BÖLÜM-4 BİRBİRİNDEN 

KAÇARKEN RASTLAŞANLAR

*

Onun dilinden çıkanların kaburgama bıraktığı hasarı tarif edemezdim. Son sürat direğe çarpan bir aracın içinde kalmışım gibi bir sancı dört yanımı kuşattığı vakitlerde zorlukla toparlandım.

O benden bir adım yukarıdan bakıyor, üstten attığı o yeşil okları sineme birer kurşun gibi saplanıyordu. Gözlerinde gördüğüm o keyfin biraz sonra yavaş yavaş söndüğüne, sonrasında suratının kaskatı kesildiğine şahit oldum.

"Bana inat olsun diye sevmediğin birini mi alacaksın?" dedim boğuk bir sesle. Derince soluyup göğsünü şişirdi. Gözleri etrafta sonsuz bir tura çıkmış gibi hissettiğim sıralarda konuştu.

"Bugün sevmiyorum ama belki yarın," devamını getirmediği o cümlenin sonunu yazdı beynim. Vücudum aniden başlayan bir yangının ortasında kalmış gibi yanmaya başladığında boğazımı temizleyip yüzüme bir alay maskesi takındım.

"Belki yarından da yakın." dedim gözlerimi devirirken. Böyle bir olasılığı bile kabul edemiyordum. Hayır efendim, ihtimali bile korkunçtu.

"Nereye gidiyorsun sen?" sorgular sesiyle kaşlarım alnıma yükselirken alttan attığım soğuk bakışları umursamadı. Yüzümden başlayıp yolculuğunu ayakkabılarımda bitiren gözlerindeki ifadesizlikten atlasam ölecektim.

"Janset'in yanına." dedim boş bir sesle. Kaşları hafifçe çatılırken, "Kız mı o?" dediğinde gülecek gibi olduysam da bu hissi zapt ettim.

"Neden soruyorsun?" sorum bir müddet havada kaldı, onun da bunu neden yaptığını sorguladığını anladım. Kaşları titriyorken yüzündeki düşünceli hal an be an bozuldu.

"Neden sormayayım?" dedi mantıklı bir cevap sunmuşçasına.

"Neden cevap vereyim?" diyerek cevapladım onu. Bıraksalar yatsıya kadar burada böyle küçük münakaşalar içinde kalacaktık.

"Neden vermeyesin?" oflayıp bakışlarımı kaçırdım. Omuzlarım bıkkın bir tavırla çöktü. Onu cevaplamayı bir kenara bırakırken yokuşu inmeye başladım ki birkaç metre sonra arkamdan gelen adım sesleriyle yürümeye bir son verdim. Benimle birlikte o adım sesleri de kesildiğinde hızla arkamı döndüm ve ne göreyim? Beni takip edecek kadar umursamadığını söyleyen adamın beni takip ettiğini elbette!

"Ne yapıyorsun sen?" dedim katı bir dille. Yanımızdan geçen araçlar, insanlar umurumuzda değildi. Birbirine kenetlenmiş o gözler, o kadar büyük bir nefretle bakıyordu ki o nefret bağını yok edebilecek herhangi bir güç yoktu.

"Kaan çikolata istemişti, onu unutmuşum." tek kaşı havada, bir eli cebinde ve bir elinde ekmek poşetiyle iki metre kadar uzağımdaydı. "Ben durunca neden duruyorsun o zaman? Beni takip ediyorsun işte." diye söylendim.

Göğüs kafesini şişirecek bir nefes alıp yürümeye başladı fakat ben halen olduğum yerde ona bakıyor ve bir adım dahi atmıyordum. Attığı her adımda yaklaşıyor, saniyeler geçtikçe bakışlarındaki o yoğunluk artıyordu. Nihayet yanıma vardığı sırada tam dibimde durdu. Ayakkabılarımızın uçları burun buruna olacak vaziyetteyken üstten attığı bakışlara soğuk birer karşılık verdim.

"Kaldırım dar." dedi düz sesi. "Yol ver şüşko."

Dudaklarım hayretle açıldı. Hırsla soluyup dişlerimi sıktım. "Elli iki kiloyum. Şüşko olan sensin." dedim dudaklarımı bile kıpırdatmadan. İfadesiz yüzüne okkalı bir tokat geçirmek istesem de barbar olmadığımı hatırlayıp durdum.

AŞKIN DIŞAVURUMUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin