"Ne?"
Bana baktı, sonra kendini toparladı ve Barış'a dönüp devam etti.
"Bunu yapamam. Ben bir polisim.."
"Oho.. Ben bunları dinleyemem. O zaman bende videoyu veremem komiserim."
"Seni.."
"Bak Urazcım, oyun oynamıyoruz. Senden çok basit bir şey istiyorum. Ben polislere ve aramalara takılmadan bu şehirden çıkaracaksın ve karşılığında bu hayattaki en büyük hedefine ulaşacaksın."
Derin bir nefes verdi, çok korkuyordum. Bütün hayatımı bu piskopatla geçiremezdim ama babamın elinde babasının kanı varken ondan yardım isteyecek yüzüm yoktu, ne yapsa haklıydı.
"Şehirdeki bütün emniyet müdürlüğüne senin plakanı söyleyeceğim. Kimse seni durdurmayacak bile. Tamam mı?"
"Kabul. Videoyu şehirden çıkınca sana yollayacağım. Garantici bi insanım."
"Eğer yine oyun çevirirsen bu dünyanın herhangi bir yerinde nefes alamayacağının farkında olarak hareket et yeter."
Yüzüme bile bakmıyor, umrunda değilim.
Düşündüğüm şeye bak. Lanet olsun.
"Anlaştık. Bu gece yola çıkıyoruz."
"Bu gece mi? Ama çok erken.."
Yüzümü elleriyle tuttu ve gülümsedi.
"Birbirimizi ailenin ve çevremin bizi rahatsız edemeyeceği yeni bir yerde tanıyalım istiyorum Parecim.."
"Pare, bana su getirir misin kızım?"
Ninem beni kurtarmak için seslendiğinde Barış'ın ellerinden kurtuldum ve Uraz'ın sinirli bakışlarını görmezden gelerek nineme döndüm.
"Tabii."
İçecek satılan kısıma doğru koşar adımlarla ilerlerken tek istediğim şey o ortamdan uzaklaşmaktı. Masaya yaslandım ve derin nefes almaya çalıştım.
Bu kabustan nasıl kurtulacağım?
Başımı ormana giden patika yola çevirdim. Ne yaptığımın bi önemi yoktu, birşey yapmasam da hayatım berbat olacaktı. Ormanın ortasına olduğunu bildiğim kulübeye doğru koşmaya başladım. Kulübe eskiydi ve bi oduncuya aitti ama duyduğum kadarıyla oduncu çoktan ölmüştü.
Nefesim kesilene kadar aralıksız koşmaya devam ettim. Sonunda durdum ve bir ağaca yaslandım. Heryer kapkaranlıktı, orman karanlıkta daha korkunçtu.
Sonunda bir çatı gördüğümde heyecanla kapıya koştum ama kapı kilitliydi.
"Kahretsin.."
Kapının yanına çöktüm ve ağlamaya başladım, karanlıkla birlikte soğuk rüzgarlar da artıyordu.
"Çekil."
Tanıdık sese başımı kaldırdım.
"Sen.. Neden buradasın?"
"Sen neden buradasın?"
Sustum. Duyduklarımızdan sonra yüzüne bakmaya bile utanıyordum.
"Sen suçlu değilsin Pare."
Tek tekmeyle kapıyı kırdı, içeri girmemi işaret etti.
İçerde eski bir çekyat, soba, kitaplık, masa ve sandalyeler vardı. Halıların üstü bile toz tutmuştu. Kasabanın manzaralarına ait tablolar tozlu olmasına rağmen çok güzel duruyordu.
"Çok soğuk."
Sobaya yaklaştım ve içine baktım.
Duvara çarpan sandalyenin parçalanmadan önce çıkardığı yüksek gürültülü sesle refleks olarak yerimden sıçradım ve çığlık attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pare
Ficção AdolescenteBabasının illegal işleri yüzünden büyük bir iş adamıyla evlendirilmeye zorlanan Pare'nin, hayatını mesleğine ve intikam yeminine adamış bir polisin yardımıyla kurtarmaya çalışması. Ninesinin ona verdiği -annesinden kalma- yüzük ile 𝙖𝙮𝙣ı 𝙠𝙞𝙨̧𝙞...