1990'ların sonbaharında, Anadolu'nun küçük bir köyünde gün, her zamanki gibi erken başlamıştı. Kızıl sabah ışığı yavaş yavaş gökyüzüne yayılırken, köyün taş yollarını inceden inceye örten toz kalkıyor, tavukların gıdaklamaları ve koyunların uzaktan gelen meleyişleri köyün uykulu havasını yavaşça dağıtıyordu. Köyde, kimse gün doğmadan uyumazdı; güneşle birlikte uyanır, işlerine koyulurdu herkes.
O sabah Zeynep, yine ilk ışıklarla gözlerini açtı. İçini dolduran serinlik, yatağından kalkarken ona bir tazelik hissi veriyordu. Çamurla kaplı taş evin küçük odasında, pencereden içeri süzülen ilk ışıklar yüzüne vururken, sarı buklelerinin arasına düşüyordu. Bu sırma saçları, köyde dillere destandı. Onun güzelliği, uzaktan bile dikkat çekerdi; esmer teniyle ahenkle ışıldayan uzun saçları, ona ağırbaşlı bir güzellik katıyordu.
Zeynep, sessizce yatağından kalktı. Annesi Emine Hanım, erkenden kalkıp ahırda hayvanları yemlemeye başlamıştı bile. Zeynep mutfağa geçip tandırı hazırlamaya koyuldu. Ocaktaki kuru odunları ateşledi, tandırın içinde alevlenen ateşin kokusu küçük mutfağı doldurdu. Ekmek yapmak, Zeynep için annesiyle geçirdiği sabahların en keyifli anlarından biriydi. Hamurun ellerine yapışması, ateşin sıcağı, sabah serinliği ve annesiyle baş başa geçirdiği bu vakitler, onun için her şeyden değerliydi.
Annesiyle sessizce ekmek yoğururlarken, Emine Hanım arada sırada Zeynep'e derin bir bakış atıyordu. Kızının alımlı güzelliğini fark etmemek mümkün değildi. Köydeki erkekler Zeynep'i görür görmez etkilenir, onunla konuşmak için cesaret bulamayanlar bile uzaktan gizlice onu izlerdi. Fakat Zeynep, gözünü her şeyden sakınan, sessiz ve ağırbaşlı bir genç kızdı. Ailesinin onurunu her şeyin üstünde tutar, kendisini gözlerden sakınır, köyde dikkat çekmemek için mümkün olduğunca az dışarı çıkardı. Onun bu hali, köydeki gençlerin ona olan ilgisini daha da artırıyordu.
Ekmekleri tandıra dizip biraz soluklandıklarında, annesi derin bir nefes aldı ve gözlerini tandırdan ayırmadan Zeynep'e seslendi.
"Zeynep," dedi, sesi yumuşaktı ama içinde bir ciddiyet vardı, "artık evlenme çağını geçtin sayılır kızım. Akranların bir bir yuva kuruyor. Biz de senin muradına ermeni, kendi yuvanda mutluluğunu bulmanı isteriz."
Zeynep, annesinin bu sözlerini işittiğinde yüzü hafifçe kızardı. Köyde yaşamak demek, insanların her adımını gözler önünde yaşamak demekti. Zeynep'in yaşıtları, düğünlerle, nişanlarla birer birer evleniyor, kendi hayatlarını kuruyorlardı. Annesinin kendisine verdiği bu işaret, onun da yakında bir talibi çıkacağının habercisiydi. Fakat Zeynep, her ne kadar evlenmeyi bir gün istemiş olsa da, içinde derin bir korku ve çekinme hissi taşıyordu. Kendi ailesinden ayrılıp bambaşka bir aileye katılmak, yeni bir hayat kurmak onun için büyük bir değişiklikti.
Zeynep, başını eğip ellerini dizlerinde birleştirerek annesine bir şey söylemeden sustu. Emine Hanım, kızının yüzündeki bu ifadenin ne anlama geldiğini biliyordu ama bir şey söylemedi. Gönlünden geçen, Zeynep'in huzurlu bir evde, güvenilir bir adamla evlenip kendi mutluluğunu bulmasıydı. Annesi, kızının zor bir evliliğe düşmesini istemiyor, onu köyde tanınan, ailesine saygılı bir adamla mutlu bir yuva kurarken hayal ediyordu. Bu yüzden, Zeynep'i hayırlı bir talip için saklıyor, kızını sıradan biriyle değil, saygın bir adamla evlendirmek istiyordu.
Günün ilerleyen saatlerinde, Zeynep bahçedeki işleri yapmak için dışarı çıktı. Ahırdaki hayvanlara yem vermek, kümesteki tavukları temizlemek ve bahçedeki sebzeleri sulamak onun günlük işleri arasındaydı. Bahçede çalışırken, köydeki insanlar yavaş yavaş dışarı çıkmaya başlamış, kendi işlerine koyulmuşlardı. Zeynep, etrafta gezen komşulara başıyla selam verdi, ama yüzünü fazla kaldırmadan işine devam etti. Köyde dikkat çekmek istemediği için her zaman alçakgönüllü ve sessiz bir şekilde dururdu.

YOU ARE READING
YANKISIZ - BERDEL
Ficção AdolescenteDokunayım mı Hasan? Senin bana dokunduğun gibi ben de sana dokunayım mı hı erim?" Kısık sesimle konuşarak ellerimi hareket ettirdim. Gözlerine kenetlediğim gözlerime bakarak başını salladı. İstiyordu beni istediğini zaten biliyordum ama bunu göster...