Sırlar...

12 1 0
                                    

Multipedia; GoldBoss'da çalan müzik ;)

Hatırlatma;

Mesaja baktığımda ise ekranda kocaman James Broneel yazıyordu.Bir anda karnıma ağrı girdi ve gözlerim buğulandı...Gene beni arıyordu ve tehtit edecekti....

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°••°•°•°•°•°•

Ürkekçe sessize aldım ve alnımdaki terleri elimin tersi ile sildim.Kimseye bundan bahsedemezdim.Tek başımada karşı çıkabileceğimi de hiç sanmıyordum.Bir şekilde halletmek lazımdı.

Berk'in bu tarafa doğru yaklaştığını görünce hemen telefonumu cebime attım ve derin nefes aldım.Aldığım nefesler zehirliymiş gibi ciğerimi yakıp,kalbimi de ziyaret edip tüm vücudumda geziniyor gibiydi.

"Sorun mu var?" dedi garipsermiş bir şekilde.

"Sadece biraz gerginim."

"Eve dönmek ister misin yoksa biraz kafa dağıtmakmı?"dedi ve sırıttı.

"Sanırım dağıtmak daha cazip geliyor."dedim ve koluna girdim.Sessizce yürüyorduk.Bar caddesine yaklaştığımızda yol kenarında kusanlar,sarhoş kafayla salakça gülüp konuşanlar doluydu.Onları görünce bana döndü ve "Umarım sonun onlar gibi olmaz.Çünkü hiç uğraşamam." dedi.

"Sanmam..Ne zaman çok üzgün ve ya kötü olsam sarhoşlarım." dedim elimi cebime attım ve telefona baktım.Ne mesaj vardı nede cevapsız arama.İçimdeki piranalar hafiflemişti.

İsmi ünlü olan bir bara geldik.İçeri adımımı attığım anda o bara has olan kokusu yüzüme çarptı.Hafif aromalı nargile ile vanilya karışık bir kokuydu.Birazda sigara kokuyordu.Buraya genellikle sözü geçen kişiler gelirdi.O yüzden halk dilinde burası "GoldBoss" olarak bilinirdi.Zaten adıda oydu.

Çok büyük bir yerdi.Tam karşı köşe tarafı özel platformla ayrılmıştı.Koltukları ise özel osmanlı desenlı beyaz kumaş ile döşenmişti.Duvarlar ise kırılmaz camdan oluşuyordu.Tüm şehir manzarası vardı.Diğer tarafta ise sıralı yuvarlak L koltuk gibi sıralı şekilde oluşuyordu.O koltuklarda mat beyazdı .Masalar ise mat siyahtı.Bar tezgahı ise açık turkuaz renginde ve gene mattı.Tabureler ise siyah beyaz karoydu.Yerlerde ise şeffaf cam gibi, fakat beyaz loş ışık simetrik şekilde yayıyordu.

"Ne tarafa geçmek istersin?" müzik sesinden dolayı sesini seçmekte zorlansamda belli etmeyip bar taburelerini gösterdim.Kafasını onaylar şekilde salladı ve önden geçti.O sırada pistin her yeri doluydu.Ortasından geçerken elini belime koydu ve sahiplenirmiş gibi tuttu.Hernekadar basit bir şeymiş gibi gözüksede son derece heycanlanmıştım.Aramızda kesinlikle bir şey vardı fakat olmamış gibi davranıyordu.Bu beni iliklerime kadar sinir ediyordu.Bir tavrı diğerini tutmuyordu.

"Acemi mi?Usta mı?" diye sordu.Kısa bir süre yüzüne baktım ve düşündüm.Acaba neyden bahsediyordu?Tabiki içkiden! Seni salak!

"Acemiyle açılış yapalım." dedim tatlı bir şekilde.
"Anlamadığından cevap vermedin sanmıştım." dedi ve alayla gülüp masaya koyduğu sigarasını yakıp derince içine çekti.Bu kadar sert,umursamaz birisi basıl bu kadar güvenilir oluyordu? Daha yeniydi benim için.Güvenmemem gerekirdi normale göre fakat ben onu yıllardır tanıyormuşum gibi güveniyordum.

Buz dolu bira bardağı geldi ve hemen alıp kafama diktim.Rahatlamaya ve biranın boğazımı yakıp geçmesine ihtiyacım vardı.

"Kızım sen bu kafayla Ege'ye meydan okursun." dedi birasından büyükçe yudum alırken.

"Bir gün deneriz.." dedim ve keyifle içmeye devam ettim.

•°•°•°• 4 saat sonra•°•°•°•°•°•°•

"Alya?İyi misin?"

"Sorma..." ve gene tüm yediklerimi kustum.Artık midem boştu fakat hala böğürüyordum.

"Seni uyarmıştım."dedi hafif kızgın ve endişeli bir şekilde

"Cevap vermek istemiyorum." dedim geveleyerek.Harfleri yutarmış gibi konuşuyordum.Şuanda herşey tozpembeydi.

"Tamam....Kilidi aç." dedi net bir şekilde.Uzatmak istemedim ve açtım.

"Tadaaa..." dedim kapıyı açınca.Gelirken gördüğümüz sarhoşlardan bir farkım yoktu.

"Alya..Temiz havaya ihtiyacın var.Beynine oksijen gitmiyor."dedi hayıflanır bir şekilde.

"Peki.." dedim ve bileğime taktığım tokam ile saçlarımı gevşek şekilde topladım.Musluğu açtım ve elimi yüzümü yıkadım.Kötü hissediyordum.Aynaya baktım ve kendimi tanıyamadım.Rimelim ve eyelinerım gözümün altına geçmişti.Gözlerim hafiften çökmüştü ve yüzüm bembeyazdı.Yüzümede su çarptım ve musluğu kapattım.Berk peçetelikten peçete alıp yüzümü silmeye başladı.Bende kalçamı betona dayadım ve ona tutundum.Sarhoşken gizlediğim tüm kırıklıklarım,zayıf noktalarım,içime attığım üzüntülerim hepsi zeytinyağı gibi üste çıkıyordu.Fazla duygusal olmaya başlamıştım.Lanet Olsun!

Belimden tuttu ve yürümeye başladık.Kafamı omzuna dayadım.Dışarı çıktığımız gibi soğuk hava bedenimi yalayıp geçti.Bir an ürperdim ve bu birazda olsa beni ayılttı.Yeşilliklerin arasındaki ağacın dibine otutduk.Çenem sürekli dertlerimi anlatmam için beni zorluyordu.

"Senin hiç herkesden saklamayı tercih ettiğin bir sırrın var mı?" dedim omzundaki başımı hafiften kaldırarak.

"Herkesin bir sırrı vardır." dedi tek kaşını kaldırarak.

"Mesela benim çok var fakat korkuyorum.Herkese söylemek istiyorum fakat yapamıyorum." dedim.Gözlerim nemlenmeye başlamıştı.Eğer birine Broonel' ları anlatsam kesinlikle bana işkence ederlerdi.Zaten yapmadıkları şey değildi.

"Neden?" diye sordu düz ve hafiften meraklı bir biçimde.

"Çünkü....sonuçları fazla ağır." burnumu çektim ve ona sokuldum.Keşke herzaman beni onlardan koruyacak birisi olsaydı Böyle güvende hissettiren...

"Üşüdün mü?"
"Fazla değil,sadece sarılmak istedim." dedim.
"Eve dönelim mi?" dedi.
"Seni tanımasam ev kuşu olduğunu düşüncem." dedim hayıflanarak.
"O zaman tanımamışsın beni."

Başım ağrımaya başlıyordu.Dediklerini anlamak ve cevap vermem için tüm dikkatimi ona verip ekstra derecede odaklanmam gerekiyordu. Hernekadar kolay gibi gözüksede kendime bunu yapamadığım için sövüyordum. Kendimle savaş içindeyken bir saniye durup ne dediğini hatırlamaya çalıştım. Gerçektende hatırlamıyordum.. Lanet Olsun!

"Şey ne demiştin?" dedim çekinerek.

"Eve dönme zamanı." dedi ve kolumdan tutup kaldırdı. Ona karşı gelmedim. Dinlenmek ve uyku daha cazip geliyordu. Ana yola kadar yürüdük ve tabiki bana tasmalı köpek sahibi gibi davranıyordu. Salak!

Taksinin gelmesini beklerken gene telefonu çaldı. Yol boyunca çalmıştı fakat umursamamıştı. Çünkü bakması gereken bir adet köpekciği vardı.Zil sesi beni uyuz ettiği için birde kavga etmiştik.

Sonunda dayanamayıp "Sinirlenmeye başladım ama." dedim çenemi kasarken.
Telefonu çıkardı ve boş bir şekilde bakan gözleri bir anda sinirle parladı ve ağır bir küfür mırıldandı.

Meraklı bakışlarla ona bakarken telefonunu kapatmaya çalışıyordu.
"Zorlama.Söylemeyeceğim." dedi.
"Hadi ama, o bakışlardan sonra bunu öğrenmek en doğal hakkım değil mi?" dedim.
"Herkesin siyah bir sırrı vardır.Gün geçtikçe onu yıpratan..."

Son Ziyaret...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin