31

1.4K 246 69
                                    

🥺

×

Oğuz eli cebinde kışın soğuk havasını soluya soluya eve gidiş yolunda yürüyordu. Buralara kar yağmazdı ama soğuğu gelirdi. Sonbahar bile bazen kış kadar soğuk olurdu hatta.

Adımları ezbere atıyordu Oğuz. Aklı dalgındı gözleriyse kaldırım taşlarına takılıydı. Aklını kurcalayıp duran düşünceler ne uyku uyutuyor ne yemek yediriyordu. Nedenini bilmediği illet bir hastalığın pençesine düşmüştü sanki. Ne yapsa çare olmuyordu.

Oğuz yirmi altı yaşında olsa da hayat onu daha bir olgunlaştırmıştı sanki. Çoktan otuzlarının sonunda gibi hissediyordu. Ve en çok nefret ettiği şey de bazı şeyleri gereğinden fazla hissediyorsa sebebini bilmediğini iddia etmesiydi.

Oysa biliyordu, nasıl bilmezdi ki? İçten içe biliyordu sebebini, çaresini ama içinden bile zikretmiyordu bu gerçeği. Söylerse gerçek olur diye korkuyordu sanki söylemese gerçek olmaktan çıkacakmış gibi.

Kendi içinde yanıp kül oluyor sonra en ufak bir karşılaşmada o küllerden bir daha var oluyordu. İçi cehennemi olmuştu ama cennetin bir damla suyuydu sanki bu çocuk her acıyı güzel hissettirebilme özelliği vardı sanki.

İç çekti ve derdi dudaklarının arasındaki su buharı gibi terk etsin istedi onu ama nafile, Oğuz'un ne zaman bir isteği gerçek olmuştu ki?

Ne zamandan beri bu derdin pençesindeydi bilmiyordu. Belki onu orada, kanlar içinde gördüğünde?

Hakikaten de doğruydu; insanlar bazen geç olgunlaşırdı ta ki hayatlarının anlamını kaybetmeye çok yaklaştıkları o ana dek...

Belki Oğuz'un ölümü kendisinin bile çok umursayacağı bir şey olmazdı ama O'nun saçının teli bile zarar gördüğünde...

Ne yapsındı ki Oğuz? Sevmeyip başka ne yapacaktı? Başka şans bırakıyor muydu ki küçük ülkücüsü? Ne zaman ona karşı koyabilmişti ki zaten?

Sevgilisi var lan çocuk daha on sekizinde ne yapsın senin gibi adamı?

İç sesine yüzünü buruştursa da görmezden gelemezdi.

Utanmıyor musun sana abi diyen çocuğa o gözle bakmaya? Bir bilse bunları babası onu öldürse bile gelir mi sana? Son güvenli limanını da kendi derdine yakıp onu ayazda mı bırakacaksın oğlum Oğuz, yakışır mı lan?

Bir iç daha çekti evin içine girerken. Doğru olan buydu, hem ne belliydi bu çocuğun erkeklerden hoşlandığı? Oğuz bu hayal bile denemeyecek imkansızlığa niye inanacaktı? Neyi umacaktı?

Bu kadar mı sevgisiz kalmıştı ki kardeş sevgisi değişmişti artık? Hoş kardeş sevgisi var mıydı yok muydu artık onu bile bilmiyordu Oğuz. Kendi dünyasında ve gerçek dünyada sıkışıp kalmıştı sanki.

Montunu ezbere asıp ışıkları açtı. Aynı saniye Duyduğu bağırış ve kafasından aşağıya dökülen konfeti parçalarıyla kala kaldı Oğuz.

"Sürpriz!"

Önce kardeşi Yakup'u gördü, kafasında komik bir parti şapkası vardı. Elinde konfeti tutuyordu ve yüzünde inanılmaz sevimli bir gülümseme vardı.

Yanında kardeşi olarak gördüğü Fırat vardı. Onda parti şapkası yoktu ama o da bir konfeti tutuyordu.

En sonunda ortadaki bedeni buldu gözleri sanki az önce onun derdine kederlenmemiş gibi içi huzur dolmuştu. Kafasında parti şapkası varken elinde pasta tutuyordu maytaplar yanarken onun gözleri ışıklarla bezeniyordu.

Oğlum Oğuz, az önceki gerçekleri haykıran ses şimdi hayranlıkla konuşuyordu icine. Çok geç, boku yedik.

Bu partinin bir devamı olacak

Nasıl buldunuz? Duyguları iyi aktarabiliyor muyum?

Sıçıp sıvıyor muyum yoksa tadında mı ilerliyor?

(Nlr cevap verin cok stres yapıyorum kötü mü gidiyo diye bazen cok kötü oldugunu düşünüp kaldırsam mı diyorum okunmaları görmesem bu da nanay olurdu beni bi rahatlatın pls🥺)

Kitap| GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin