"Sabahın üçü."
"Mhm."
"Ve yine sokaklarda dolaşıyoruz..."
"Evet, ahaha."
Taehyung, mükemmel ve genç yüzüne hafif bir kaş çatışı yerleşmiş halde Jungkook’a döndü. Jungkook, onun bakışına karşılık verdikten sonra gözlerini kaçırdı ve vites değiştirdiği sırada dudaklarını yaladı.
"Hey, Jin hyung'un bizi gece yarısı dışarı atması benim suçummuş gibi davranma! Bana öyle bakma."
Gümüş saçlı olan kaşlarını çatarak yumuşak bakışlarını adamın üzerinde tutmaya devam etti. Bu da Jungkook’un derin bir iç çekmesine neden oldu.
"Tamam, belki biraz benim suçumdu, ee ne olmuş yani? Ha? Asıl çoğu senin suçun çünkü beni baştan çıkaran sendin." Jungkook hırçın bir şekilde direksiyonu bilinmeyen bir yöne çevirirken homurdandı.
"Ben mi? Ben seni baştan çıkardım? Nasıl?" Taehyung gerçekten şaşkındı ama bu yarım bir iltifat kalbini hızlandırmaya yetmişti.
"Nasıl olacak? Kendin gayet iyi biliyorsun." Siyah saçlı olan homurdandı, gözlerini onun yönüne çevirmeden.
"Mutfakta durarak mı?" genç çocuk dudaklarını büzdü ve kazakla kaplanmış elini kahkahasını gizlemek için ağzına götürdü.
Jungkook ona ters bir bakış attı ve gaz pedalına daha sert bastı.
"Hayır, ama sanırım mutfağın ortasında ve tamamen çıplak bir şekilde karşımda durmanın bir işaret olarak sayılabileceğini düşünüyorum. Yani, BİLMİYORUM." Mafya lideri gözlerini devirdi ve kahkahasını tutamayıp derin bir kahkaha atan çocuğu yan gözle süzdü.
Taehyung bir süre sonra durdu, dudaklarından hâlâ küçük kıkırdamalar kaçıyordu ama kalbi huzurla doluydu. Bu hoşuna gidiyordu. O birkaç gün önce kendisini kaçıran çılgın gangsterle nazik polisin arasında geçen şey her ne ise, hoşuna gitmişti. Ülkeyi bir suçtan dolayı bir mafyayla birlikte terk edeceğini asla düşünmemişti, üstelik işlemediği bir suç için.
Bunu düşündükçe, bunun artık başka bir yere gidecek yeri olmamasıyla ilgili olmadığını fark etti. Daha çok, şu anda bulunduğu yerden başka bir yere gitmek istememesiyle ilgiliydi.
O güçlü ve çılgın mafya liderinin onu istemediği bir yerin, hiçbir anlamı olmadığını düşünüyordu.
Elbette, Amerika’ya giden uçakta mafya lideri neredeyse onu serbest bırakacakken, o anki Taehyung’un tek istediği eve dönmekti ve bu düşünceyle heyecandan yerinde duramıyordu. Ama şimdi, geriye dönüp baktığında, neye bu kadar hevesle dönmek istediğini merak ediyordu.
O rutubetli tek kişilik yatağı olan yalnız kulübeye mi? Yoksa arkadaş gibi davranıp aslında hiç umurunda olmayan bir grup polisin olduğu, daha da tenha bir karakola mı?
Kendisini önemsediğini düşündüğü tek kişi, Seonchang polis karakolunun baş çavuşuydu. Yaşlı adam, Taehyung’un onu evlatlık alan merhum babasını tanıyordu ve çocuğun genç yaşına ve beceri eksikliğine rağmen, ona bir iş verip kendi geçimini sağlayabilmesi için kanatlarının altına almıştı.
Taehyung, yaşlı adamı düşünerek derin bir nefes aldı. Henüz onunla iletişime geçmemiş olmasına ve onun da muhtemelen diğerleri gibi Taehyung’a atılan iftiralara inanmış olabileceğine dair yüksek bir ihtimal bulunmasına rağmen, onu özlüyordu.
O, bugüne kadar Taehyung’un baba figürü gibiydi... en azından Seokjin ortaya çıkana kadar. Farkında olmadan aklı, yaşlı adamın başka hiç kimse yokken ona destek olduğu zamanlara döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FAST DRAW《Taekook》
FanfictionMafya çetesinin lideri Jeon Jungkook ve onu sorguya çeken yeni müfettiş Kim Taehyung. İngilizceden Çevrilmiştir, Fic çeviri hesabı. #semekook #uketae