Düğün Gecesi

780 29 1
                                    

Ahmet, elinde valizi şosede otobüsten inmişti,

bundan sonra köyüne yayan gidecekti...Gökte

yıldızlar, sanki gülüyordu delikanlıya, ne çok yıldız

vardı, "askerlik bitti Dudu, çok şükür az sonra

sana kavuşacağım !"diye geçirdi içinden. Yürüyordu

yolu... Ekim ayının serin bir gecesiydi, bozkır ucu

bucağı belli olmayan boz kır,önünde uzayıp gidi-

yordu. Çocukluğu aklına geldi birden, yaz geceleri

anası ile babası odalarında yatarken, o kız

kardeşleri ile damda yatardı. Yer yataklarında

gece yarılarına kadar kikir kikir gülerek, kendi ara-

larında şakalaşırlardı...En ilginci de gökteki, yıldızı

aralarında paylaşırlardı...Ahmet, sabaha karşı

görünen en parlak yıldız olan demir kazık

"çoban yıldızını severdi" ...

Yolun kenarında, biçilen ekin tarlaları görünü

yordu...Harman sonu, düğün gününü kararlaştırmış-

lardı, Dudu'nun babası ile kendi babası.

Babası, "Sağılacakla teskereni al gel, düğününü

yapalım oğlum!"diye mektup yazmıştı. Trene biner-

ken, kuracağı yuvanın düşünü kuruyordu..Konpart

manda, yaşlı bir adamla, genç bir kadın vardı..

"Oğul, pek dalgınsın, dikkat ettim, yüzün hiç

gülmüyor, bir sıkıntın mı var ?"diye sormuştu yaşlı

adam. Gülümsemişti, " teskeremi aldım, vatan bor-

cunu yapıp köyüme sevdiklerime dönüyorum

amca !" diye cevap vermişti..Adam, "nerelisin ?"

diye sormuştu. Köyünün adını söylemişti...

Tren birkaç istasyonda durmuş, inenler, binenler

olmuştu...Yol yorgunluğunun üstüne uyku da

bastırmıştı. Trenin sarsıntılı sesi, arada bir çalan

düdüğü, askere giderken, kendisi gibi son tertip

olan asker adaylarının, kiminin neşeli kiminin yakın

larının gelmemesi nedeniyle buruk olmasını anım-

sadı, gülümsedi, "Ahmet efendi ! askerlik bitti

köyündesin işte..!"diye söylendi kendi kendine...

Annesi ile babası, bacıları kim bilir nasıl şaşıracak-

lardı...Tezkere gününü , yazmamıştı babasına

Süpriz yapacaktı ! Dudu, yeşil gözlü, yay kaşlı

yavuklusu karşısında görünce kimbilir nasıl sevi-

necekti...Yanıklar köyünde, şimdiye kadar böyle

düğün ne gördük ne de yaşadık !Aşkolsun

Ahmet'lere diyeceklerdi...

Köyün mezarlığına gelmişti. Taşlarla çevrili

mezarlığın yanından geçerken içi ürpermişti

nedense...Oysa, askerlikte, nöbet tutarken, karşıda

mezarlık vardı, her gün, bu mezarlığa cenaze

arabasıyla, erkek ,kadın, çocuk, yaşllı her dinden

her mezhepten cenaze geliyordu. Müslüman mezarı

hemen belli oluyordu.. Mezar taşının üstünde ay

ve yıldız, ölenin adı soyadı, cinsiyeti , doğum

ve ölüm tarihi, baba adı, memleketi yazılıydı...

Mezarlığı geçmişti ki, arkadan sinsice yaklaşan

bir tilki bacağını ıssırdı. " Vay namussuz hayvan !"

diye tilkiye yerden bir taş alıp attı, tilki çoktan

karşıya geçip mezarlığa girmişti...

Köye, girdiğinde, gecenin bi yarısı olmuştu.

Köy derin uykudaydı...Işıklar sönmüş, gök yüzünde

testekerlek bir ay vardı, hava açıktı. Ayak sesine

köyden birkaç köpek havladı...

* * * *

Avlu kapısından girdi, dut ağacına zincirle

bağlı, kara kıllı, kulakları kesik bir köpek, sahibini

tanımadığından , zinciri koparmak için yırtınırken

Osman efendi, ayak yoluna çıkmak için, taş merdi

venden iniyordı ki karşısında valizli, uzun boylu

sırtında goçuk, Ahmet'i birden karşısında görünce

tanıyamadı, "hayırdır inşallah ! Bu eli valizli kim

bu gece vakti gelen !" diye söylendi...Ahmet,

gülümseyerek, ay ışığında, balmumu gibi sarı yüzlü

babasına baktı." Baba!beni tanımadın mı ?"dedi.

" Ben Ahmet !" Adam, " Amet, oğlum !" diye sesi

titredi.."Hayır mı oğlum ? Gece vakti insan gelir mi?

Gündüz gelir insan, haydi yukarı çık, ben de

su döküyüm geliyom "

Ahmet , babasının açık bıraktığı kapıdan girdi..

Osman efendi, etrafı taşla çevrili yüz numaraya

oturarak büyük aptestini yaptı, sonra, naylon

ıbrıktan su dökerek k.... yıkadı, sonra yerden

sabunluktan el sabununu alarak, ellerini yıkadı

şalvarını yukarı çekerek, merdivenden eve çıktı.

Ahmet, elindeki valizi, kapı girişine koydu.

Sonra babasının eline geldi, yaşı adam, oğlunun

yüzünü öptü. Delikanlı, "Anamla,bacılarımı uyandır

ma baba !"dedi.."Sabah olsun, görüşürüm..."

Yaşlı adam, "yol yorgunusun oğul, yatağını

yapsınlar da yat !" dedi..

"Baba sen rahatına bak ! Ben şu sedire

uzanırım...!" dedi..

Osman Efendi, bir battaniye getirdi.

"Uyuyanın üstüne kar yağarmış, şunu üstüne ört

Ahmet, yastığa başını koyar koymaz uyudu

* * * *

O sabah, erkenden uyanan Ahmet, ocakta

süt kaynatan annesinin elini öptü..Yaşlı kadın,

sevinçten gözleri doldu geldi..Sarıldı oğluna.

"Ana...Anacığım nasılsın ? Hastalığın nasıl oldu ?"

dedi . Yaşlı kadın, "yaşlandık gayri oğul...! Baban

şeere götürdü, doktura gösterdi, şu kırmızı hapları

verdi, kullanalı dizimin ağrısı azaldı !"dedi..

Sabah namazını kılan Osman efendi, karısına

" süt piştiyse, Amet'e koy da içisin !" dedi..

Delikanlı, "Eee...siz de ne var ne yok ?"dedi..

Yaşlı adam, " Biz iyiyiz oğul, maşallah eskerlik

sana yaramış...! Ne o ? Çorabı niye çıkardın ?"

"Evde kolanya var mı ? Namussuz tiki ıssırdı.."

dedi..Yaşlı adam, "durup dururken tilki ıssırmaz

oğul...Doktora gitsen iyi olur...!"

Ahmet, güldü, "tilkinin ısırığından ne olacak

baba! Alt tarafı bir sıyrık ..."

Keziban, ağabeyisine sarıldı, öptü. Ahmet

gülerek, "kız büyümüşsün , hem de güzelleşmişsin

dedi..Kızın yüzü kızarmıştı. Sonra, "Dudunun haberi

yok ! Git geldiğimi haber ver, ben de yarın

giderim !"dedi..

* * * *


Dudu, Ahmet'in askerden teskeresini alıp gel-

mesine çok sevinmişti. Çeyizini düzmüş, kaynanası

kayınbabası ve Ahmet!le şehire giderek, gelinliğini

almışlar, sonra , kız eviyle anlaşarak, gelin için

gerekli ev eşyalarını almışlar, düğün gününü karar

laştırmışlardı. Ekimin, ikinci haftası, Cumartesi günü

başlayacak düğün, Pazar günü gelinin baba evinden

alınıp oğlan evine götürülmesi ile son bulacaktı.


Osman Efendi, düğün sofrasını üst kata

kurdurmuştu...Kadınlar da alt kattaydı..Üst

kat yetmediği için, bahçenin içine de masalar

atılmıştı. Evin çatısına bir bayrak, bayrak direğine

de elma takılmıştı. Komşu Köylerden, şehirden

gelen misafirler üst kata alınıyordu. Davul ile

zurna, oğlan evinin kapısında, okuntuya gelenleri

selamlarken, okuntucular davulcu ile zurnacıya

gönlünden ne koparsa veriyordu. Osman Efendi,

silah atılmasını istemediği halde, delikanlılar, erkek

ler halay çekerken, tabancanın namlusuna kurşun

sürüp tetiğe basıyorlardı...

Ahmet rakının verdiği mahmurlukla başı

dönüyordu...Ama, hareketleri, bir garipti, onu

tanıyan delikanlılar, "Ahmet'i rakı çarptı galiba

diye gülüyorlardı..

Dudu, eline kına yakılırken, kızın biri "Yüksek

Yüksek tepelere ev kurmasınlar , aşırı aşırı memle

kete kız vermesinler !" diye türkü söylüyor, adet

olduğu üzere, gelin ağlatılıordu...Dudu ağla sa da

"hem ağlarım hem giderim misali içi heyecandan

titriyordu...

* * *

Ahmet, Duduyu kuaföre götürerek saçlarını

yaptırmış, kendisi, lacivert bir elbise, ve beyaz bir

gömlek, ayaklarına da siyah bir makosen ayakkabı

almıştı.


* * *
Gerdek odasına girdiklerinde ikisi de heyacanlıy-

dı...Ahmet'ın bakışları bir garipti, kızı öperken ca-

nını acıtıyordu...Ama Dudu, heyecandan sanarak

katlanıyordu buna...Giderek, delikanlının hareket-

leri daha da dengesizleşmişti...Kızın neresi gelirse

ısırıyor, göz bebekleri büyüyor, ağzından beyaz

köpükler geliyordu. "İmdaaaat!" diye bağıdı.

Çığlığı, kapının dışında, kanlı çarşaf bekleyen

yengelerden biri duydu. Kızın çığlığına, utanmayı

neyi bir tarafa bırakarak, odaya girdi..Manzara

korkunçtu, kızın her tarafı diş izi ve kandı..

" Aman Allah 'ım ! Ahmet kudurmuş !" diye

avazı çıktığı kadar bağırdı. Sesi duyan sağdıç

Hüseyin, içeri daldı, belinden tabancasını çıkarıp

kızın üstüne abanan, Ahmet'in tam kafasına nişan

alıp tatiğe bastı, odanın içini önce şiddetli bir

patlama aldı, sonra Ahmet arka üstü devrildi...

Osman efendinin nutku tutulmuştu sanki. Ahmet'in

annesi,kalb krizi geçirirken, iki kız kardeşi ,yerde

cansız yatan, ağzının kenarında köpükler olan

ve damat elbisesi ve beyaz gömleği kan içindeki

talihsiz ağabeylerine ve murada eremeyen geline

ağlayarak bakıyorlardı...

Zavallı Dudu, eli yüzü kan ve diş izleri içinde

korkudan tütriyordu. Yaşadığı korkunç olayın

etkisinden hala kurtulamadığından şoka girmişti

Sağdıç Hüseyin, karakolda alınan ifadesinden

sonra serbest bırakılmıştı

*******

Dudu, nun ailesi, o olaydan sonra köyden

göç etmişti...Dudu, kurtuldu mu yoksa kudurup

feci şekilde öldü mü ? Aile nereye gitti, başlarına

ne geldi bilen yok...

Ama, her ekim ayında, Dudu kızın düğününün

olduğu gün uğursuzluk sayıldığından, evlenen

gençler, gerdek gecesini o güne denk getirmezler.

Ve gelinlik kızlar, her ekim ayında, oturup ağlar

Ahmet, in mezarı, köyün girişindeki, mezar

lıkta, etrafı taş duvarla çevrili mezarlarlığın içinde

en yeni mezar, Ahmet'in mezarı, mezarının başına

konan mermerde, Ahmet'in adı soyadı, baba adı

doğum tarihi ,doğum yeri, ve ölüm tarihi yazılı.

Korku ÖyküleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin