3. Bölüm, ''Korku''

10.1K 488 218
                                    

Uzun zamandır gözlerimin tek odağı olan tavan, yüreğimden de kara... Pislik ve rutubetin kol gezdiği bu odada hüzün göz pınarlarımda kulaç üstüne kulaç atıyor. Gözyaşlarım süzüle süzüle birikiyor dudaklarımın kıyısında. Elimin tersiyle silip özgür bırakıyorum birikmişliği.

"Yine neden ağlıyorsun?'' Bir yılan gibi tıslıyor; öyle gaddar, öyle soğuk... Bezmeye hakkı olan oymuş gibi sitem ediyor bana. ''Tamam, dedim ya! Gitti, yok artık. Götürdüm onu.'' Ona tepki vermekten çok uzaktayım.

Ani bir hareketle bana uzanarak çenemi tutuyor. Tenime uyguladığı baskıda hissettiğim tek şey: tiksinti.

#GEÇMİŞ#

Dakikaların savaşında yenilen tek şey bu sefer korku değildi, ona endişe de eklenmişti. Az önce yaşanan şey kanıma karışacak kadar ürkütmüştü beni. Bedenime kal gelmişti, adım atacak komutu da takati de bulamıyordum kendimde.

Ani gerçekleşen olayın sersemliğini üstümden zar zor attığımda son kez kulağımı kapıya dayadım. Sessizlik anlamına burada inanılmaz derecede yakışıyordu. Yavaşça kapıyı açtım. Koridor az önceki kadar karanlık değildi. Dış kapı aralanmış vaziyetteydi, günlerdir hasret kaldığım o gün ışığı bir ödül gibi sızmıştı içeri. Aralık kapıya doğru yürümeye başladım. Koridor boyu duvardan destek alarak yürüdüm. Dizlerim hâlâ titrerken kapının tam önünde durdum ve onu ardına kadar açtım.

Yeşilin en açığından en koyusuna müthiş bir kartpostal serildi karşıma. Sanki bir resmin içindeydim. O kadar büyüleyici bir manzarayla karşı karşıyaydım ki daha önce böyle bir yer görmediğime emindim. Karşımda birbirini takip eden onlarca ağaç, yollarca uzanan çimler ve bitkiler vardı. Burası Amazon'dan hallice bir ormandı. Sadece ağaçlar ve bitkiler... Çok fazla ağaç ve bitki. Tüm görebildiğim buydu. Pencereden gördüğümden çok daha fazlası, bambaşka, kocaman bir Dünya.

Öyle karmaşık duygular içinde ve öyle yoğun hislerle yoğruluyordu ki zihnim, unutulmuş bir oyun hamuru gibi kaskatı kesilmişti. Dışarıdan şekil almadan bir hiçtim sanki. Sonum çöptü.

Bir an kendimi o kadının yerinde düşündüm. Bu düş bir yıldırım gibi düştü zihnime! Simşekler çaktı içimde. Yandım, yandım, tutuştum. Ama asla kül olmadım. Ateşim harmanlandı da durulmadı. Azabım arttıkça arttı. O kadının yüzündeki tokadı yüzümde, ensesindeki elleri ensemde hissettim. Kanım damarlarımdan vakumla çekildi sanki. Az sonra sıra bana gelecekti!

Ömrünün en hızlı ritmiyle göğsümü yumruklayan kalbim kaçış çanları çalıyordu ancak zihnimdeki durgunluk aklımı kullanmama engel olmuştu. Kaçış komutu bir türlü ayaklarıma ulaşamıyordu. Korku bedenimi öyle güçlü sarmalamıştı ki arsız, zehirli bir sarmaşık gibi kenetlenmişti ayaklarım zemine. Fırsat aralık kapının ardında saklıydı ama sobelenmem de an meselesiydi. Riske girecek gücü kendimde bulamadığım için bir ödlek gibi olduğum yerde sadece titriyordum.

Kendimle savaşmaya bir son verdiğimde tam dışarıya doğru yöneliyordum ki korkunç bir patlama oldu. Ormandaki sessizliği birbirine katan, ağaçları titreten, kuşları yuvasından eden bu ses, bir silah sesiydi. Korku özgüvenimle alay ediyordu. Ben zamanlamalarım ve geç kalmışlığımla bendim.

Bir patlama sesi daha duyuldu. Bir tane daha... Bu kadarı kalbimin dayanabileceğinden çok ötesindeydi. Aklım benden önce davranıp kaçmış gitmiş olmalıydı zira yapabildiğimin en aptalcasını yapmıştım, eve dönmüştüm.

Gözyaşlarım koridoru göle çevirmek üzereydi sanki. Öyle üst üste ve hızlı akıyordu ki görüşüm bulanıktı. İçimdeki korku su olmuş, oluk oluk akıyordu. Koridor boyunca o kadar iradesiz bir şekilde koşuyordum ki önüme çıkan ilk değil belki ama idrak edebildiğim ilk odaya giriş yaptım. Kapının ardında nefesimin izin verdiği kadarıyla dik durdum. Ellerim iki yanımda gücü yetecekmişçesine kapıya güç uyguluyordu.

MAZİNİN ANAHTARI (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin