İnsan aşık olduğunu nasıl anlar?AŞK'ın kalbinize düştüğünü ne zaman idrak edersiniz?Ben kendimi yeşilliklerde kaybettiğim zaman anladım AŞIK olduğumu.Onu düşlerken yüzümde oluşan aptal sırıtış,onu gördüğümde hızlanan kalp atışlarım,sürekli heyecandan oluşan terlemelerim...Aşıktım ben.Ben yeşilliklere aşıktım ve AŞK beni tamamen ele geçiriyordu.Asansör çıkışı karşılaşmamızdan sonra gün boyu salakça bahaneler bulup öğretmenler odasının kapısına dayanıyordum.Tek gördüğüm şey oydu ve ben bu gidişle heyecandan ölebilirdim.Diğer hocalarla rahat rahat konuşurken,şakalaşırken tek ona karşı böyle çekingen oluyordum.Herkesle çatır çatır konuşurken nedense onun karşısına geçtiğimde dilim tutuluyor,lanet olasıca ağzım bir türlü açılmıyordu.Durumumun bir bebekten farkı yoktu.Denileni anlayan fakat konuşmayı beceremeyen ve sadece baş sallamakla yetinen bir bebek.
Gün boyu yaptığım tek şey saçma nedenlerle öğretmenler odasını işgal etmek ve uzaktan uzağa onu izlemek olmuştu.Gülerken suratının aldığı şekil beni resmen eritiyordu ve sonsuza dek gülmesini istiyordum.Özellikle gülerken yanağında oluşan gamze çukuruna kendimi hapsetmek ve onun gülüşünün bir parçası olmak istiyordum.Gülmek...Onunla hayat buluyordu ve o güldükçe etrafına yayılan pozitif enerji görülmeye değer cinstendi.Şu lanet okula her sabah küfürler ederek gelir ve akşam çıkışta güle oynaya okulu terk ederken şimdi bırakın okulu terk etmeyi şuan zamanın durmasını ve bu okuldan hiç çıkmamayı isteyecek kadar kaybetmiştim kendimi.Onunla beraber benliğimi kaybetmiştim,kalbimi kaybetmiştim...Aşk böyleydi galiba.Zamanla sahibi olduğunuz kalbinizde gün gelir misafir durumuna düşersiniz.Günün bittiğine dair ilk kez üzülüyor ve bu durum oldukça beni şaşırtıyordu.Oysa ki şimdi suratımın asılması yerine piç bir şekilde sırıtarak okulu terk etmem gerekiyordu.Çıkış için hazırlandıktan sonra merdivenlerden aşağıya inmeye başladım.Bugün Çenebaz erken çıktığı için mutluluğun dibini yaşıyordum.Dır dır yok,beyin sikme yok,kuaför konusu yok...Yok olmasına yoktu ama dünden dolayı hala içim korkuyla kaplıydı ve bir türlü rahat bir nefes alamıyordum.Üstelik hala tek başına otobüse binebilecek miyim ondan bile şüpheliydim.Çenebaz'ın olmamasından ötürü yaşadığım mutluluk,dünkü iğrençliğin aklıma gelmesiyle bir lokma misali kursağımda kalmıştı.
Dünkü yaşanan anlar gözümün önüne akın ederken dikkat ettiğim bir nokta vardı.Ben dün o adamın karşısında tek damla dahi göz yaşı dökmemiştim.Korkmuştum,kendimi güçsüz ve çaresiz hissetmiştim.Bunlara rağmen bile hala verdiğim yemini tutabilmeme şaşırmıştım açıkçası.Oysa ki benim yerimde başka biri olsaydı korkunun vermiş olduğu hisle çoktan göz yaşlarını akıtmış olurdu.Ben duygularımı,hislerimi ve duyularımı babam öldüğünde kaybetmiştim.Ben en son göz yaşlarımı babamın cansız bedenini kefeni içinde,kurumuş toprağa açılan çukura gömdükleri zaman akıtmıştım.O günden sonra da ağlamayacağıma ve her zaman ne olursa olsun güçlü duracağıma yemin etmiştim ve hala da verdiğim yemini tutuyordum.Dün de o adamın karşısında her ne kadar korkmuş olsam da bunu ona belli etmemiş,güçlü durmaya çalışmıştım ve tek damla dahi gözyaşı akıtmamıştım.Şayet ağlasaydım ya da korktuğumu belli etmiş olsaydım bu adamın daha çok hoşuna gidecekti ve yaptığı şeyden daha çok zevk alacaktı.Bazı anlar gelir ve aydınlığımız karanlığa gömülür.Umudumuzu yitirir,güçsüzlüğümüze daha çok güçsüzlük katardık.Ama her karanlığın aydınlığa çıktığı,her yitirilen umudun yeniden dirildiği bir dünyada yaşıyoruz ve koşullar ne olursa olsun,ne kadar karanlıklarda kalırsak kalalım daima karanlıkların aydınlığa çıktığı,daima içimizde bir umudun olduğunu yitirmemek gerekiyor.Bizim tek yapmamız gereken ise pes etmeyip,daima kafamız dik bir şekilde hayata kafa tutmak olacaktır.Ben bu sayede dün o adamın elinden kurtuldum.Tecavüze boyun eğip,umutlarını yitiren onca kızlara inat kendimden vazgeçmedim,pes etmedim ve o adamın hakkından gelmeyi becerebildim.Yaşadığım şeyler yutulacak lokma kadar kolay olmasa da her karanlığın aydınlığa çıktığı bir yol vardır.Daldığım düşünceler eşliğinde merdivenlerden inerken omzuma dokunan bir eli hissetmemle çığlığı basmam arasında pek bir zaman geçmemişti.Dünkü yaşanan olaylardan sonra her ne kadar güçlü gibi davransam da sonuçta yaşadığım şeyler kötüydü ve ister istemez korkularım hala devam ediyordu.Bazen tamamen aydınlığa çıkmak için zamana ihtiyaç duyulabiliyor.Kulak tırmalayıcı çığlığımdan sonra beni böylesine korkutan kişinin yüzünü görmek için arkamı döndüğümde,karşılaştığım kişiyle gözlerimin kocaman açılması bir olmuştu.Sesli yutkunmamı engelleyememiştim.Bir şeyler söylüyordu fakat ben onun yeşilliklerinde çoktan kendimi kaybetmiş bulunmaktaydım ve söylediklerini idrak edemiyordum.Yeşilliklerine ilk kez yakından bakıyordum ve oldukça iç gıdıklayan bir etkisi vardı.Beni tamamen etkisi altına alan ve derinliğe gömen bir çekiciliği vardı gözlerinin.O an anladım ki ben yeşili seviyordum ve öyle bir şeydi ki ben bu yeşillikler uğruna zevkle canımı verebilirdim.Kendimi silkeleyip içinde bulunduğum büyünün etkisinden kurtulmaya çalıştım.İyice kendime gelip,karşımda eriyip bitmeme neden olan Kartal Hoca'nın sorusunu az çok idrak edebilmiştim: