8.Bölüm

606 14 1
                                    


   Bir hafta sonra   


       Yine,yine ve yine kanmıştım hayatın oyununa.Ve ben bir kez daha salak olduğumu kanıtlamış bulunmaktaydım.Oysa ki,bundan on dört yıl evvel önce yemin etmiştim;hayatın oyununa kanmayacağım konusunda.Şimdi ise hayat karşıma geçmiş piç gibi sırıtıp, yıkılışımdan keyif alıyordu.Çoğumuz kanmışızdır hayatın oyunlarına.Hepimizin aynı hataları tekrarlamayacağının bir garantisi yok sonuçta.Ne kadar söz versek de,ne kadar çok yemin de etsek hayat bu elbet bizi kandırmanın  yolunu bulacak ve oyununa getirdiği an ise karşımızda keyifle bizi izleyecek.Her ilişki sonrası aynı şeyleri tekrarlayıp duruyoruz:Hayat bir daha beni kandıramayacaksın!!Elbette ki söylenen sözler kuş misali göklere havalanıyor ve biz ettiğimiz yeminlerle baş başa kalıyoruz.İlişkilerimizde kalbimizle değil de mantığımızla hareket ediyor olsaydık alay eden taraf her zaman biz olurduk.Ama AŞK buydu işte!Kalbi tamamen ele geçirip bizi saf dışı bırakmak için elinden geleni yapıyordu.Hatta hayatla iş birliği yaparak bizi yok etmeye çalışıyordu.Galiba gözümüzü açmanın vakti gelip geçiyordu...


    Hayatın ilk kazığını yediğimde dokuz yaşındaydım.Belki de on olmalıydı tam hatırlamıyorum ama dördüncü sınıfın ilk yarısının bittiği ve yarı yıl tatiline girdiğimiz zamanlardı.Her neysee...28 Ocak 2001..Hayatın ilklerini yaşadığım bir gündü.İlk kazık,ilk gözyaşı,ilk yıkılış...Ben bu tarihle beraber her şeyimi kaybettim.Canımdan daha değerli olan,varlığıyla  her zaman umut ağacımı yeşerten adamı,babamı,kaybettim.Onunla birlikte hayat neşemi,duygularımı,benliğimi de yitirdim.En önemlisi umutlarımı...İnsan umutları ile yaşardı değil mi?Umudumuzun bittiği yerde karamsarlık başlamaz mıydı?Hayata bakış açımız değişirdi ve hayattan zevk alamamaya başlardık.Umutlarımın ellerimden kayışını acıyla izledim.Yeşil yapraklarla dolu olan umut ağacım gözlerimin önünde kül olurken sadece izlemekle yetine bilmiştim.Artık ne yeşerecek bir umudum vardı,ne de umut meyveleri verecek bir ağacım.Yitirmiştim babamı..Yitirmiştim hayat sevincimi,gülümseme sebebimi..Gözyaşı bilmeyen ben tuzlu suyun ilk kez yanaklarımdan süzülüşünü ve yüzümüzde bıraktığı etkiyi mezar başında tatmıştım.Yıkılmak kelimesinin ne anlama geldiğini mezar başında canlı bir şekilde yaşamıştım.Babamın cansız bedeni açılan çukurun içine konulurken ilk sözlerim dökülüvermişti dudaklarımdan:Hayat;bir daha asla senin oyunlarına kanmayacağım!..Günler günleri kovalarken içimdeki acının büyüklüğü yavaş yavaş  küçülüyordu ve kalbim artık sadece kendi görevini yapmaya başlıyordu:Kan pompalamak...Acılar bedenimi terk etmeye başladığında,bir şey hissedemez olmuştum.Ne bir acı, ne bir göz yaşı...Göz yaşlarım mezar başında kalmıştı.Hissizleşmeye başlıyordum ve kalbimin çevresi buzlarla kaplanıyordu.Artık kalbim kendi işlevinden başka bir işe yaramayacaktı.Mutluydum...Kalbim tamamen buzların esiri olmuştu.Buzla kaplı kalbim sayesinde kimse yanıma yaklaşamıyordu.Acıyı,sevgiyi,aşkı hissetmeden hayatı yaşamak mutluluk veriyordu bana.Bu sayede kanmıyordum kimseye,kanmıyordum hayata.Durumum karşısında,oldukça hoşuma giden,bir lakap bile takılmıştı bana:Buzlar Kraliçesi.


         Hayat benden ilk aşkımı almıştı.İlk aşk,ilk heyecan,ilk mutluluk...İlk aşkımın yanı sıra en büyük kahramanımdı.Hayatımız boyunca babamız gibi bizi sevecek,onun gibi bizi koruyacak,sevgisiyle kalplerimizi ısıtacak bir hayat arkadaşı aramışızdır.Çoğu zaman hayatımıza girenlerin doğru insan olduğunu düşünsek de hiçbir zaman ilk aşkımızın verdiği sıcaklığı verecek birini bulamayacaktık.Ben yıllar evvel verdiğim yeminden dolayı kimseye kalbimi açmadım.Zaten kimsede buzlarımı eritmeyi başaramamıştı.Taa ki...O yeşilliklerle karşılaşana dek.Karşılaştığım yeşillikler sonrası verdiğim sözler uçan balon misali sonsuzluğa uçuvermişti.Ve hayatım bir anda karşı koyamadığım yeşillikler yüzünden yerle bir olurken hiçbir şey yapamamış,beni tamamen ele geçirmesine izin vermiştim.Hayat çok garipti..Aşk çok garipti...Soğuk gülümsemelerim bir tek onun yanında sıcak bir gülümsemeye dönüşüyordu.Kalbimin buzlarını bir tek o eritmeyi başarıyordu.Eritmek bir yana,parçalıyordu buzları.Artık buzlarım  parçalanmıştı ve kalbimin yollarında adımlar atarak,derinlere doğru yol alıyordu.Onu engellemem gerekiyordu,bunun farkındaydım ama kalbime yol alışını izlemekten başka bir şey gelmiyordu elimden.Ve hayat bana ikinci kazığını da karşı koyamadığım yeşillikler üzerinden atmıştı.Yanında eski benliğime döndüğüm adam yüzünden tekrar kanmıştım hayata.İkinci kez yıkıyordu beni.Şimdi hayatın karşıma geçip, benimle alay etmesine,karşımda keyiflenmesine engel olamıyordum.Nasıl engel olabilirdim ki?Kanmayacağıma dair onca sözden sonra bir yeşillik uğruna kanmıştım ve onun beni yıkmasına kendi ellerimle izin vermiştim.Yine,yine ve yine hayatım boktan bir hal almıştı.

Evlı AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin