Bölüm-39- İyi miyim?

1K 70 13
                                    

Derin'in beni bir daha yüzüstü bırakmasından, tam bir hafta geçti. Bir haftadır, sanki koca bir çukurun içinde gibiydim. Sürekli koca çukurun içine birileri sesleniyor, bana çıkmam için yardım etmek istiyorlardı. Sanki çıkmak isteyen vardı da.

Rengi geçen seneye göre farklı, son sınıf olduğumuzu belirten mercan rengi okul tişörtünü kollarımın arasından geçirdim. Altına da, asla kendimden beklemediğim bir şeyi yapıp, kısacık lacivert bir şort giydim. Okuldan girdiğimde, kesinlikle kimse beni tanıyamayacaktı.

Saçlarımın uçlarında ki pembeler, yavaşça akıyordu her banyoda. Ama bu umurumda değildi açıkçası. Sonuçta istediğimi aldım mı? Aldım. Gerçi, fazla bir etkisi olmadı ama, neyse.

İlayda ile son bir haftadır hasret gidermek bahanesiyle her gün alış-verişe çıkmıştık. Spor ayakkabıları.. şortlar.. tişörtler derken, bir hafta da fazlasıyla harcama yapmıştım. Sonuçta biz son sınıfız artık.

Mavi'den bir ton para verip aldığım çantalar arasında, siyah büyük sırt çantasına bana gerekli olacak şeyleri aldım. Sola ayırdığım saçlarımdan bir tutamını ilk önce mor tokayla tutturdum. Daha sonra, fazla çocukça olduğunu fark ettim. Siyah küçük bir tokaya karar kıldıktan sonra, aşağı kahvaltıya indim.

"Günaydın," diyerek oturduktan sonra ağzıma yeşil bir zeytin attım.

Kısa bir süre cevap gelmeyince, kafamı kaldırdım. Gözlerim ilk önce babamda takılı kalırken, tezgahta bana gülümseyerek bakan Zehra Teyzeyi gördüm.

Hemen ayağa kalktım ve kocaman sırıtarak "Aaa," dedim. Ardından hemen kollarımı Zehra Teyzeme doladım. Özlemiştim, ne yalan söyleyeyim.

Kısa bir kıkırdamadan sonra, "Nasıldı tatilin?" diye sordu Zehra Teyzem.

Kısa bir an düşünmek için zaman tanıdım kendime. Sahi, nasıldı benim tatilim? Hah, hatırladım! Tatilin ilk yarısında Bodrum tatili yapmaya kalkıştık. Ondan sonra oradan aldığım tehdit mesajları yüzünden oradan ayrılmıştık. Ayrıldığımız anda, İlayda vurulmuştu. Ondan sonra kaçırılmıştım, üstelik neden olduğunu bilmeden. Neyse ki polisler tarafından yakalanmışlardı. Sonra, doğum günümde yatma teklifi aldım. Kabul etmeyince, sütlü kahve gözler benden ayrılmak istediğini söylemişti. Halbu ki, ayrıldı da, neyse.

Tabii böyle söylemedim. Aslında, gülümsemem yüzümden silinmiş olacak ki, Zehra Teyzem hemen, "Defne?" diyerek ellerini yüzüme doğru salladı.

Tekrar kendime gelirken gülümsemeye çalıştım ve "İyiydi, diye yalan söyledim. Babamın bana acıyla baktığını hissedebiliyordum.

Kısa bir kahvaltı faslından sonra, zamanımız babamın bana arabada sorduğu sorularla geçmeye başladı.

"Derin ile ayrıldınız mı?" diye yeni bir soru sorduğunda, bakışlarımı ona çevirdim.

"Bu, fazla özel bir soru değil mi?" diye merakla sordum. Sonuç itibariyle, normal bir baba-kızın arasında bu tür dialoglar geçebilmesi olağan mıydı, bilmiyordum.

"Aslında, tam da bir babanın kızına sorabileceği sorulardan."

"Öyle mi? Çünkü ben on yedi yaşıma kadar babasız olarak büyüdüm," diye cevap verdiğimde, bakışlarımı, gelmiş olduğumuz okulunun kapısına çevirdim.

"Merak etme Defne," dedi babam.
"Benimde senden başka bir kızım yoktu on yedi sene boyunca. Ama, mesela araştırabilirsin. Ya da, ben araştırdığım için, sormamın doğal bir şey olduğunu bilmen yeterli olur."

Vay canına, babam araştırmıştı. Kızıyla anlaşabilmek için, araştırmıştı. Etkilendim doğrusu.

"Pekâlâ. Bir babanın kızına bunları sorması olağansa, cevap vermesi de doğru olur," dediğimde, babam arabayı durdurmuştu. Gözlerim etrafta dolanırken, arabanın camının siyah filminden arabaları izlemeye başladım.

Tatlı BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin