Al Elma-

1.2K 93 28
                                    



Evet. 18 yaşıma günler kala bir hastane odasına düşmüştüm. Ne olacaktı biliyor musunuz? Yine ben kendimi toparlayana kadar burada duracağım sonra o eve geri gideceğim. Kısır döndü bu. Polisler her defasında babamla konuştuklarını söylüyorlar fakat onların kapıdan çıkmasıyla ya beni dövüyordu, ya da işe gönderiyordu. Dövmesinde işe gitmeye razıyım. Senelerce çalışabilirim. Yeter ki daha fazla vurmasın. Daha fazla hakaret etmesin. Derin bir nefes almak için göğsümü havaya kaldırdım. Kaburgalarım batıyordu. Kırılmış olamazlardı değil mi? Eziktir. Kırılmış olsaydı daha farklı olurdu. Acıdan duramazdım. Gözlerimi sıkıca yumdum. Odanın ışığı rahatsız etmişti.

"Işığı kapatmamı ister misin?"

Bu ses. Bu tını. Beni oradan uzaklaştıran adama aitti. Hayır Afra. Rüya görüyorsun. Görmek istediğini düşünüyorsun sadece. Başka bir açıklaması yok. Gözlerini açarsan o yok olacak. Sakın. Sakın gözlerini açma. Ağrı saplanmasıyla kendimi biraz daha yatağa bastırdım. Uyursam ağrı geçer düşüncesiyle kendimi annemin sesine bıraktım.

Annemin sesini duymayı özlüyordum. Melek sesini o narin cıvıltısını duymak beni rahatlatıyordu. Sadece zor zamanlarımda ortaya çıkan o ses şimdi yoktu. Bana anlattıkları benim nasıl bir insan olmam gerektiğini bana tane tane söylemelerini duyamıyordum. Kulağımda sadece onun sesini duyabiliyorum. Beynimin tüm kısımları onun sesini duymam için diğer sesleri yok saymıştı. Afra kendine gel lütfen. O yok.

***

(Bahadır Ege.)

Acil servise kucağımdaki melekle girdiğimde hemşireler hiç şaşırmamıştı. Orada bulunan bir sedyeye koydum. Ağzı ve burnu kanıyordu. Vücudunun başka her hangi bir yerinde kan görememiştim. Nasıl bir insan bunu kızım dediğine yapabilirdi. Biz Müslümanlar karıncayı ezmeyelim diye ayağına hal hal takıp gezen insanlardık. Her canlıya değer verirdik. Kendi kanından kendi canından olan birine nasıl bunu yapabilirdi. Etrafımdaki seslere odaklanmaya çalıştım.

"Her hafta gelir. Haftada bir dayak yer."

"Pardon?"

"Merhaba. Ben acil servis hemşiresiyim. Yaralarını temizleyip kırığı var mı diye bakacağız şimdi."

"Peki."

Bu acıyı her hafta çekiyor muydu bu minik kız? En fazla 40 kilo falan olmalıydı. İncecik ayak bileklerine takıldı gözlerim. Hemşireler üzerini soyarken mahremiyetten ötürü kafamı çevirdim. Doktor onlara doğru gittiğinde işleri bitmiştir diyerek üstten bakmaya başladım.

"Çok kötü durumda mı?"

"Hayır. Döven kişi profesyonel. Eziyor ama kırmıyor."

"Şaka mı yapıyorsunuz?"

"Beyefendi Afra hanımın kurtarıcısı mısınız?"

"Kurtarıcı?"

"Bugün babasının elinden siz mi aldınız onu?"

"Evet."

"Gidin isterseniz artık. Yapacağınız bir şey yok burada."

"Bana yapmam gerekenleri söyleme şerefini size kim verdi?"

Sol yanağına doğru dudaklarını kıvırıp yanımdan geçip gitti. Afra. Küçük kız Afra. Bana insanlığımı sorgulatan, göğsümün acımasını sağlayan kız Afra.

***

(Taner.)

"Ne demek o! Söyle bakayım bana!"

"Dedeciğim öyle gerekti."

"Ulan it oğlanı, ne demek Bahadır oğlanın işlerini bozdum. Sen düşmanı mısın? Abisisin abisi!"

"Bahadır o işi bitiremeyecek. Yarım kalacak dede bu belli bir şey."

"O işi bitirmeden durmaz. Zamanında yetiştirme sözü verdi."

"Kalmış 3 ayı koskoca otel biter mi sanıyorsun?"

"Bitirecek dedim. Hemen o yediğin boku düzeltiyorsun. Beni kötü şeyler yapmaya zorlama."

"Dede bitmeyecek bende bu işin içerisindeyim. Karşı tarafa tazminat mı ödemek istiyorsunuz?"

"Al elmaya taş atan çok olur oğlan sen ne bakıyorsun karının dediklerine?"

"Karımı neden karıştırıyorsun dede!"

"Onun gözlerinden okuyorum ben bunları kenafir gözlü!"

"Dede ileri gidiyorsun. O benim karım!"

Odasından sinirlenip fakat ona sinirimi göstermeden çıkmıştım. Dedeme ufacık ters bir hareket yapmam demek her şeyden vazgeçmem demekti. Tüm paradan, şandan vazgeçmek benim için zordu. Hatta imkansızdı. Bahadır'ın yaptığı benim yapamadığım ne vardı? Neden bu kadar korunup kollanıyordu bu çocuk? Arabama binip eve doğru yol aldım. Telefonla Bahadır Beyimizi aradım ancak açılmadı. Açmaz tabii oralarda keyfi iyi diye düşünüp daha da sinirlendim.

Telefonu yan koltuğa fırlattığım anda geri aldım çünkü eşim Meryem arıyordu.

"Efendim."

"Beceriksiz! Senin yüzünden her şeyi kaybedeceğiz!"

"Benimle düzgün konuş! Karşında kocan var senin hatun!"

"Serdar Muğla'ya gidiyor. Sen burada anca 3 katlı evler peşinde ol emi!"

Yüzüne kapattım. Sinirimi önce Bahadır sonra dedem sonrada Meryem bozmuştu. Zaman geçtikçe bu kadına nasıl aşık olduğumu düşünüyordum. Çocuklarım olmasaydı 25 senelik evliliğimi bitirebilirdim. Bu kadındaki hırs bende olsaydı şimdiye Trabzon'un sahibi ben olmuştum. Yinede bana yaptıklarını unutmayacağım. Sadece zamana bırakacağım.

***

(Afra)

Gözümü tekrar açtığımda hava kararmıştı. Bakışlarımı camdan tarafa doğru yönelttim. Her zaman ki gibi koltuk boştu. Kimsem yoktu ki. Kimsem. Annem hayatta olsaydı keşke. O olsaydı sabaha kadar başımda beklerdi. Belki de bunları hiç yaşamazdım. Beni alıp kaçardı annem belki? Kaçardık. Kendimize sıfırdan bir hayat kurabilirdik. Belki ben o çok istediğim üniversiteyi kazanabilirdim. Annemin istediği gibi kendi ayaklarımın üzerinde durabilirdim. Keşke annem ölmeseydi de bunlar hayalim olarak kalmasaydı. Bunları düşünürken odanın ışığının yanmasıyla kafamı kapıya doğru çevirdim.

"Çok uyudun."

Bu o. Beni bugün babamın elinden alan adam. Evet bu oydu. Elinde kocaman bir bardak portakal suyu ile uzun adımlarla bana doğru geldi. Gri eşofmanı ve siyah tişörtü ile göz kamaştırıcıydı. Yatağımın kumandasını bularak beni dik pozisyona getirdi. Elime bardağı tutuşturup o siyah gözlerini gözlerime dikti. Gözler her şeyi anlatabilir miydi? Onlar nasıl bakıştı? Çok sert, çok masum, çok kusursuz.

"Anlat bakalım ufaklık."

"Ne anlatmamı istersiniz?"

"Bugün neden öyle oldu?"

"Bugüne özel bir şey değil."

"Neden bu haldesin Afra?"

Afra.Afra.Afra. Ağzından çıkan bu kelime bana adımı sevmeyi sağlamıştı. Ne güzel söylüyordu. Afra. Alt dudağı hafifçe ileri geliyor ve adım odada yankılanıyordu. Ne güzeldi ses tonu. Bu ses tonu hayatımda olsun yemek olmadan su olmadan yaşayabilirdim. Sadece bu sese bağlanarak yaşayabilirdim ben. Kafasını sağ yana yatırıp gözlerimin içine dikti yine bakışlarını. Ne anlatacaktım? Herkese her şeyi anlatabilirdim. Ama bu adama anlatamazdım. Anlatamazdım. Benim bu halde olduğumu bilmemeliydi. Bana acımasını istemiyordum. Sadece sesini duymak ve gözlerine bakmak istiyordum. İçimden bir ses hayatımın şu dakikadan sonra değişeceğini söylemişti. Lütfen değişmiş olsun. Masalım en baştan yazılsın benimde.



Nasıl olduğunu bilmiyorum şu anlık umarım beğenirsiniz. Vote sayısına göre bir bölüm daha ekleyebilirim. Beğenmenizi o kadar çok istiyorum ki anlatamam.

KANSERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin