"Rabia yemek hazır. Esma hanım bizi bekliyor." dedi Ecrin. Esma hanım, yetimhanenin müdürü. Yemeğe geç kalınmasını, kendisine karşı gelinmesini sevmez. Başörtülü, siyah gözlü, pudra renkli dudakları olan asil bir kadın. Babası başarılı bir avukat olan Esma hanım, zenginliğin daniskası.
"Tamam, geliyorum." Dolabımı açtım ve elime ne geldiyse giyinmeye başladım. Rahatlığı sevdiğim için tayt bile olsa giymeye razıyım. Azar yememek için hızlıca aşağıya indim. Ben indiğimde herkes kahvaltı masasındaydı. Esma hanım yine azarlamaya başladı. Ne kadar erken insem de her gün azar işitiyordum.
"Nerdesin sen? Her gün bu insanlar seni beklemek zorunda mı kızım?"
"Beklemesinler, Esma hanım." Karşı çıkmayı seven bir tip değildim ama sinirlenince ağzımdan ne çıkarsa etrafa savurmasını bilirdim.
"Acıkmamışsın herhalde. Sus ve yemeğini ye. Yoksa odana çıkmak zorunda kalırsın."
Bu kadının davranışlarından nefret ediyordum. Bir gün bu içinde bulunduğum durumdan sıyrılacağımı biliyordum ama en kısa zamanda olsa iyi olurdu. Yoksa ben kafayı yiyip deliler hastanesine kaldırılacaktım. Kahvaltı masasında bulunan zeytin ve peynirden biraz aldıktan sonra "Afiyet olsun," dedim boğuk çıkan sesimle. Merdivenlerden yukarı çıkarken kavgalı olduğum kız Serpille karşılaştım. Selam bile vermemeyi planlıyordum, sadece önüme bakıp ilerleyecektim.
"Şşşht cam güzeli!" diye bağırdı nefret ettiğim sesiyle. Bu kız harbiden beni sinir ediyordu. Hiçbir şey demeyecektim. Sadece önüme bakacaktım. Uzun süre arkamda bekleyip durdu. Aldırmadım. Pis pis sırıttığını görebiliyordum. Zaten tek yaptığı şey buydu.
"Sana diyorum sana." Yavaşça arkamı dönüp ne yaptığını izlemeye başladım. Tırnaklarımı avuçlarıma bastırdım.
"Ne var? Ne söyleyeceksin yine dedikoducu?" Çapraz bir gülümseme attı.
"Hadi geçmiş olsun. Kurtuluyorsun buradan. Bir aile istiyormuş seni."
"Ne ailesi be? Ne diyorsun sen?" Anlamayan gözlerle bakmakla meşguldüm.
"Duydun işte. Yalnız baya zenginmiş kız. Yaşadın hani."
Benim isimlerini bildiğim, hareketlerini ezberlediğim, kokusunu sevdiğim bir annem yoktu. Dolayısıyla babam da. Kimsem yoktu aslında. Böyle olmaya alışmıştım. Tabiki gitmeyecektim. Yalnızdım ben. Yapayalnız. Bu saatten sonra bana kimse bakamazdı. 17 yaşında bir kızı kim isterdi ki?
"Ne duruyorsun gitsene Esma hanım'ın yanına. Oradalarmış." dedi. Ben ise ümitsiz bir şekilde ona bakıyordum. Anlam veremediği kesindi. O benim yerimde olsaydı kabul edecekti, bundan adım gibi emindim.
"Gitmeyeceğim tabiki Serpil. Hem sanane bundan. İşine bak."
"Aman be," dedi arkasını dönüp giderken. "Sana bir şey söyleyende kabahat." Söylendiğini duydum ama her zaman ki gibi aldırış etmedim. Ne dediği umrumda değildi.Bir ailemin olması mı? Benim annem, babam olamazdı. Ben böyle büyümüştüm. Benim ailem arkadaşlarımdı, arkadaşlarım ise yalnızlığım. Buradan gitmek istediğim ortadaydı ama tanımadığım insanlara güvenemezdim.
Yatakhaneye geldiğimde dolabımı açtım. İçinde bulunan çocukluk resimlerimden bir tanesini alıp yatağıma uzandım. Bu benim resmimdi. İyi de, bunu kim çekmişti?
Ben kafamdaki saçma sapan düşüncelerimle boğuşurken odaya Nermin girdi.
"Rabia hanginiz?"
"Benim." dedim heyecanla. "Ne oldu?"
"Esma hanım seni odasında bekliyor."
Bu konuyla ilgili birşey söylememesi için dua ederek odanın kapısını tıkladım.
"Gel." dedi Esma hanım. Kapının kulpunu çevirdim ve içeri girdim. İçeride kumral ve dalgalı saçlı, mavi gözlü bir kadın ve oldukça genç duran siyah saçlı yeşil gözlü bir adam vardı. Anlamsız gözlerle etrafa bakınmaya çalışırken Esma hanım şaşırdığım nazik davranışıyla sessizliği bölen oldu.
"Otur kızım." Gösterdiği siyah deri koltuğa oturdum. "Seninle bir konu konuşmak istiyorum."Gözlerinin içine bakarak merak ettiğimi sanmasını diledim.
"Dinliyorum?"
"Bu bayan ve bey seni evlatlık edinmek istediklerini söylediler."Aslında pek kötü birilerine benzemiyorlardı. Kadın gayet doğal adam ise buraya istekli bir şekilde gelmişti, belliydi.
"Kabul etmemi beklemiyorsunuz heralde Esma hanım. Ben bu zamana kadar yalnız büyüdüm. Kimseyi istemiyorum."Biraz hırçın bir kızdım. Gerçi yerine göre davranışım değişiyordu ama genelde böyleydi.
"Siz ona bakmayın," dedi Esma hanım onlara dönerken. "Kararı değişecektir."
"Hayır değişmeyecek." dedim sinirle. "İstemediğimi söyledim size. Israr etmeyin."
Kapıya yönelirken kadının sesi duyuldu.
"Emin ol bizim evimizde daha rahat edeceksin. Kabul etmemenin sebebini anlıyoruz tabi ama...-"
"Anlamıyorsunuz. Anlamayacaksınız da. Hem, niye anlayasınız ki? Gayet zengin ve mutlusunuz. Anneniz ve babanız da var?"
Bir süre sessizce durduk. Böyle durmaya alışkın olmadığım için kapı kulpunu çevirdim ve odama gitmek için yol aldım.
Haklıydım. Bir aileye ihtiyacım yoktu. Bu zamana kadar geldiysem bundan sonra hayli hayli gelirdim. İşimi zorlaştırmaya hiç niyetim yoktu.
Kapının sesini duydum. Esma hanım'ın odasında gördüğüm kadın odaya gelmişti.
"Ben Leyla," dedi elini uzatarak. "Sende Rabia olmalısın." Uzattığı eline baktım ve gülümsedim. Kadının bir suçu yoktu. O da bir evlat sahibi olmak istiyordu belki de. Kafamı salladım ve uzattığı eli sıktım. "Eşim Sinan." Adam da gayet rahat duruyordu. Takım elbisesiyle yakışıklıydı."Memnun oldum," dedim ikisine bakarak. "Esma hanım'ın odasında sergilediğim davranış için ikinizden de özür dilerim. Aslında öyle birisi değilim." Hayır öyle birisiydim. Yalan söylemek zorunda kalmıştım, bunun sebebini bende bilmiyordum. Kızgındım ama kime? Beni bırakan aileme mi, Esma hanım'a mı, yoksa Leyla hanımla Sinan bey'e mi?
Ben bunlara bir cevap ararken Leyla hanım sessizliği bozan olmuştu. Evet belki bir zaman sonra annem olacaktı ama şuan zamanı olduğunu düşünmüyordum.
"Gerçekten bizimle yaşamanı çok isteriz." dedi Leyla hanım gülümseyerek. Yapmacık bulduğum insanlar arasında yer almayacağı kesindi, öyle birisi gibi durmuyordu.
"Benim hiçbir zaman annem olmadı biliyorsunuzdur. Durumu kabullenmem de biraz zaman alır. Alışırsınız artık."
İkisi de birbirine baktı. "Yani bizimle yaşayacaksın?" dedi Sinan bey.
"Anne ve baba dememek şartıyla evet." dedim bende karşılık olarak. Evet anne ve baba demeyecektim. Benim zaten anne ve babam vardı ama ben daha onları tanımıyordum.
"Eşyalarını toplayalım." dedi Leyla hanım. "Sinancım sen dışarda bekler misin lütfen?"
Sinan bey kafasıyla onayladı. Bende dolabımın yerini gösterdim. Dolabın üst tarafında olan bavulumu aşağıya indirdim ve çocukluk fotoğraflarımı üstte, kıyafetlerimi ise altta olacak şekilde yerleştirdim. Merdivenlerden aşağıya inerken Ecrinle karşılaştım. Sesim ağlamaklı çıkıyordu ve ben bundan nefret ediyordum.
"Gidiyorum." dedim üzüntülü bir şekilde. Koskoca 17 seneyi birlikte geçirmişken bir anda çekip gitmek yakışmasa da mecburdum. Belki de bende mutlu olacaktım herkes gibi.
"Nereye?" diye sordu. Sesinde biraz endişe, biraz üzüntü vardı. Belli ki o da gideceğim için üzülmüştü. Son zamanlarda çok vakit geçiremiyorduk ama yine de özleyeceğim kesindi.
"Bir aile evlat edinmek istemiş beni. Artık mutlu olmak istiyorum Ecrin, affet."
Bu lafı alayla söylemiş gibi oldum ama asıl amacım bu değildi. Mutluluğun nasıl bişey olduğunu bilmek istiyordum. Bu aileyle gerçekten mutlu mu olacaktım yoksa asıl üzüntüyü gideceğimiz yerde mi görecektim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARAY'IN KIZI
ChickLit"O an kalbime bir bıçak saplanmıştı. Kıvanç benim gibi değildi. O, asla ve asla sır perdesini kendisinden başkasına aralamayan, ölümden korkmayan ve gayet soğukkanlı biriydi. Ben ise onun aksine, her dediğine inanabilecek saf bir kızdım. İkimiz de z...