~5~

931 24 2
                                        

"Gel ben öpeyim."

Sesin geldiği yöne dönünce kaşları çatık bir Emir gördüm. Yağız bir bana bir Emir'e bakarken sinirli görünüyordu. Sırıtmış bir halde Emir'e doğru adımladım. Yanına vardığımda yüzüme 'sorun var mı' der gibi bakarken gülümseyip kolumu beline doladım. O da bana sarılınca yürümeye başladık. Arkamıza bakmaya gerek duymamıştık. Zaten Yağız'ın ifadesini merak da etmiyordum. Sinirlerimi yine zıplatmıştı. Bana hesap sormaya hakkı varmış gibi davranıyordu.

Tatilim Ece ve Emir sayesinde birazcık renklenmişken yine sıkılmaya başlamıştım. Çünkü Ece'nin okul işleri dolayısıyla merkeze gidecekti. Emir de onunla beraber gideceği için yalnız kalmıştım. Aslında beni de götürmek istemişti Emir ama ben kabul etmemiştim. Sonuç olarak beni sıkı bir şekilde uyarmıştı.

"O lavuk seni yine rahatsız ederse haberim olacak."

Günümü gezip dolaşarak geçirecekken mahallede tıkılıp kaldım. Malesef Yağız'ın kiracısı olan yeğenimin annesi yani yengem beni çağırmıştı. Ve yine malesef ki Yağız da o bahçede bulunuyordu. Yengeme durumu açıklayamayacağım için sinirimi içimde yaşayarak gözlerimi ona hiç değdirmemeye çalışıyordum. Birkaç kadın toplanmış dedikodu eşliğinde yiyip içiyordu. Benim o aralarında ne işimin olduğunu ise çözememiştim. Sıkıntı içinde kıvranırken tek eğlencem telefonumdan internete girmekti. O da bir yere kadar oyalamıştı. Kameramı alıp ayaklandım. Yengem merak içinde bana bakarken durumumu anlayacağı şekilde baktım. Beni tanıyan biri olsa kesin bakışlarımı anlardı. Ama yengem pek anlamadı. Yine de fazla uzaklaşmadan etrafı gezmemi söylemişti. Koskoca kadına hâlâ uzaklaşma diyor diye içimden geçirirken göz devirme işini de içimden yapmak zorunda kalmıştım. Yaşlı insanlarla nadir anlaşabilirdim. Ve yengem kesinlikle anlaşabildiklerim arasında değildi.

Biraz ileride oyun oynayan çocukları görünce oraya yöneldim. Aralarında kendini sevdirmeyen ufaklık da vardı. Ve onu sevebilme şansı bulmuştum. O sevinçle soluğu o miniğin yanında aldım. Aşırı tatlı ve o küçük yaşında bile büyüyünce çok yakışıklı olacağı belli oluyordu. Yanına varınca sadece konuşmaya çalıştım. Çünkü öpmeye veya kucaklanmaya tahammülü yoktu atarlı ufaklığın. Elimdeki kameraya merakla yaklaşınca fırsat bilip izledim şirin hallerini.

"Bu ne?"

"Kamera."

"O ne demek?"

"Yani senin fotoğraflarını çekebilirim demek."

"Nasıl?"

"Bak şuraya basınca çekiyor işte."

"Ben çekebilir miyim?"

"Al tabii."

Bana doğru tuttuğu kamera ellerine kocaman geldiği için biraz zorlandı. Ama hızlı hızlı deklanşöre basıyordu. Gülerek beni çekiyordu. Ben de onun hallerine gülerek poz veriyordum. Saçlarımı sağ omzumda toplayıp gülümsediğim an duyduğum sesle irkildim ve geldiği yöne baktım. Gülümsemem yüzümde donarken yüzüne ters ters bakma gereği bile duymamıştım.

"Bakıyorum da kardeşimle iyi anlaşıyorsun."

Cevap vermeyeceğimi yüzümden anlayınca başka yola başvurma gereği duydu.

"Bu yaşta bile güzellikten anlıyor. Kimin kardeşi be!"

Duymazdan gelerek küçük çocuğa baktım. Ama çocuk elinde kameramla abisinin yanına gidince dikkatimi diğer çocuklara vermeye çalıştım. Tabii Yağız ve ufaklığın konuşmaları buna pek olanak sağlamıyordu.

"Abi bak ben çektim."

"Bakayım abim. Ne güzel çekmişsin. Bu fotoğrafı almam gerekli. Çok güzel."

Vuslat #Perspektif2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin