Annem eli belinde beni bekliyordu. Ah! Allah aşkına 27 yaşında bir kadındım ben. Hâlâ anneme hesap vermem gerekiyordu. Ritim tutmuş ayağını görünce aşk sarhoşluğum yerini titremeye bıraktı. Dudaklarım artık Yağız'ın tadını unutmuş dişlerim tarafından kemiriliyordu. Hamlesini beklerken ufak adımlarla holü yarıladım. Ayakkabılarımı elimden bir kenara bıraktım. Ve o sırada beklenen şut geldi, artı gol oldu.
"Saat kaç Kübra? İşten çıkalı saatler olmuş yeni geliyorsun eve. Kiminleydin?"
"Arkadaşlarla bir şeyler içip sohbet ettik. Haber vermeyi unutmuşum. Kusura bakma anne."
"Yakında çıkar kokusu. İnanmadım ama neyse."
Saatlerce de yüzünü düşünerek yatakta zaman geçirdim. Tuhaf olan durumsa hiç sıkılmamış sürekli gülümsemiştim. Sözleri, bakışları, elimi tutuşu, öpüşü... Her şeyi beni mutlu ediyordu. Hele o ön dişlerinin duruşu öyle tatlıydı ki. Esmer genç sevgilim... Kulağa çok farklı geliyordu. Birkaç ay önce biri bana böyle bir ilişki yaşayacağımı söylese güler geçerdim.
Her şey tam anlamıyla karmaşaydı. Ben elimden geldiği kadarıyla engellemiştim. Ama kaçışım yoktu. Bu belki de kaderdi. Kaderimde bunu yaşamak varsa ben ne yapabilirdim ki. Akışına bırakmak işime gelen tek yoldu aslında. Bir kez olsun kolaya kaçamaz mıydım ki? Ya da bir kereliğine kendi istediğimi sonunda ne olursa olsun yapamaz mıydım? Hayalinin bile güzel olması, mutlu etmesi ise bu isyanımı artırıyordu.
Mesainin bitimi benim için yine zor olmuştu. Beni beklediğini bilmek heyecanla karışık duygulara salıyordu. İşlerimi hallettiğim halde saat dolmadan çıkamıyordum. Bu durum da tam bir işkenceydi.
Çıktığım devlet dairesine kısa bir bakış atıp kimsenin bakmadığından emin olduktan sonra karşıya geçtim. Caddeyi hızla adımlarken heyecanım nefes almamı zorlaştırıyordu. Köşede bekleyen uzun boylu genci görünce kalbim dört nala atmaya başladı. Mümkünmüş gibi daha da artan hızına ayaklarım da uymuştu. Ona giderken öyle bir bakışı vardı ki. Dünyanın en güzel şeyini izliyor gibiydi. Kalkık dudakları o mesafeden bile nefis görünüyordu. Geniş çenesinin verdiği imkanla gülümseyişi fazlasıyla erkeksiydi. Gece gözleri parlıyordu. Işık kaynağıydı. Yanına varır varmaz uzanıp boynuna sarıldım. Sahiplenen kolları belimde yerini alınca sımsıkı sardı. Boynunun girintisindeki burnuma doya doya çektim kokusunu. O da bana aynısını yapıyordu. Ama ben gıdıklanıyordum. Kıkırdayarak çekildim geri. Alnıma bıraktığı öpücükten sonra elimi tuttu ve yürümeye başladık. Hava kararıyordu. Şiddetli esen rüzgarla titrerken ellerimin soğukluğunu fark etti. Bir cafeye girip kahve ve pasta istedik. Öyle güzel bakıyordu ki. Bunu bölecek bir konuşma başlatmak istemiyordum. Siparişlerimiz gelene kadar da sadece bakışlarına karşılık verdim. Kahvemden bir yudum aldığım sırada şokla püskürtmenin eşiğinden döndüm. Öyle bir cümle beklemiyordum çünkü.
"Ne zaman beraber uyuyacağız?"
"Ne?"
"Seninle olmak istiyorum. Neyini anlamadın?"
"Bu... Bu biraz ani oldu... Yani şey... Ağır geldi..."
"Nesi ağır? Sonuçta yaşayacağımız şeyler bunlar. Değil mi?"
"Şey Yağız... Ben... Sana istediğini verebilir miyim emin değilim."
"Ciddi düşünüp düşünmediğimden emin değil misin hâlâ?"
"O da var. Yani ciddilik değil de. Evlilik olur mu ondan şüpheleyim."
"Beraber bütün engelleri aşacağımıza inanıyorum ben. Sen farklı mı görüyorsun bu ilişkiyi?"
"Tabii ki evlilik isterim ben. Ama olabileceğinden şüpheleyim."
"Ben üstüme düşen sorumlulukları almaya hazırım. Bu kadar korkak olma."
"Aslında kendim için korkmuyorum. Senin için korkuyorum. Ben sana layık değilim. Engeller de haklı olacak."
"Layık olmayacak neyin var? Ben engel görmüyorum hiçbir şeyi."
"Sana bazı şeyleri anlatmam gerekiyor. Selim kına gecemde vefat etti. Ama ondan önceki gün birbirimizin olmuştuk. Yani anlayacağın..."
"Tamam anladım! Bunun önemi var mı sence? Yani bunun için mi o kadar yıl evli gibi davrandın?"
"Evet sonuçta kimseye bunu açıklayamazdım. Ailem bile bilmiyor."
"Bu devirde millet tanımadığı insanlarla yaşıyor öyle şeyleri. İnan önemi yok bunların."
"Benim için önemli ama."
"Peki erkeklerin birden fazla kadınla olmasına da aynı mı düşüncelerin?"
"Kısmen."
"Ben bu yaşta bile birçok kişiyle birlikte oldum mesela."
"Maşallah. Hiç de gocunmuyorsun bakıyorum."
"Nefes almak nasıl ihtiyaçsa o da öyle bence."
"Fazla çağdaşsın anlaşılan."
"Çağdaş olsam da canım sıkıldı başkasıyla olmana."
"İşte ben de onu diyorum. Bu aramızdaki şeyin sonu ne olur bilmiyorum. Ama sorun olacak bu."
"Tamam. Sorun etmeyeceğim. Sonuçta benden çok önce olan bir şey. Sorumlu olduğun bir durum değil bu."
"Ailen isteyecek mi peki beni? Nitekim beni evli biliyor annen falan."
"O konuyu açıklarız. Anlayacaktır."
"Zannetmiyorum."
"Sen o kısımları bana bırak."
Sıkıntıyla kahvemle uğraşmaya başladım. Çevirdiğim fincandan gözlerimi tanıdık bir sesle çektim.
"Kübra! Sensin değil mi? Aaa Yağız? Sen ne yapıyorsun burada?"
"Neriman abla! Nasılsın?"
"İyiyim Kübracım. Sen nasılsın?"
"İyiyim. Gel şöyle otur."
"Yağız sen ne arıyorsun burada? İzmir'de okulda olman gerekiyordu senin."
"İşlerim vardı burada Neriman teyze."
"Birbirinizi nasıl buldunuz peki?"
"Dairede işlerimi hallederken karşılaştık. Bir kahve içelim dedik."
"Annenler biliyor mu burada olduğunu?"
"Biliyorlar tabii."
"İyi madem."
"Sen ne yapıyorsun Neriman abla?"
"Bizimkileri görmeye gelmiştim. Öyle yani."
Garsona işaret yapıp bir kahve daha isteyen Yağız'a baktım. Sakin görünüyordu. Halbuki benim kalbim üç buçuk atıyordu. Tedirgin halim dikkat çekmesin diye de ayrı bir çaba sarfediyordum. Kesin duyacaktı ailesi. O korkmasa da benim aklım çıkıyordu. Korkmuyordu ama ailesine karşı çıkabilecek kadar olgun veya güçlü de değildi. Cahil cesaretiyle direnebileceğine inanıyordu. Ama boyun eğmek zorunda kalacaktı. Biliyordum. Bu işin sonunun yakın olduğunu yüzüme bir tokat gibi vuran bir karşılaşmaydı bu. Belki de tesadüf değil kaderdi bu kadını görmek. Bir mesajdı belki de...
Ayaklanan kadın bize tuhaf bakışlar atmaya devam ederek cafeden çıktı. Takipte kalan gözlerim kadının telefonla bir yerleri arayışını gördü. Balyoz darbesinin etkisinden çıkamadan Yağız elimi tuttu. Sıcacık elleri bile endişelerimi kalkan dışı edemiyordu.
Atmaya çalıştığım keder üstüme sinmişti. Biraz sonra çalan telefon Yağız'a aitti. Ve annesinden gelen çağrı felaketimdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vuslat #Perspektif2016
RomanceArkamı döndüğüm anda çok şaşırdım. Yaşlı teyzenin torunu dikilmiş bana bakıyordu. Ne zaman geldi, nasıl duymadım geldiğini, dialoğumuz olmadığı halde neden takip etmiş olabilirdi beni? Kafamdaki soruları takmadan ve tek kelime etmeden hızla dört adı...