"Kübra!"
Sesin geldiği yöne baktığım an donup kaldım. Emir sinirli bir şekilde bize bakarken hızla balkondan çıkıp merdivenlerden indim. Arkamda ne halde bıraktığımı bilmediğim Yağız'a son bir kez baktım. Omuzları çökmüş bir şekilde dikiliyordu. Önüme dönüp sinirli kuzenimin yanına ilerledim. Önden yürümeye başlayıp takip etmemi istediğini belirtti.
Eve girdiğimizde kimsenin olmadığını sessizlikle anlamıştım. Bana hırsla dönüp bağırmaya başlamasıyla bu fikrim kesinleşmişti.
"Sen o herifle ne yaptığını sanıyorsun Kübra? Evli bir kadın olarak utanmıyor musun yaptıklarından?"
"Yeter! Kes artık bağırmayı. Ne hakla bana karışıyorsun?"
"Ne demek ne hakla karışıyorum? Burada kocanı aldatıyorsun ve bana karışma diyorsun öyle mi?"
"Ben evli değilim."
Fısıltıyla söylediğim söz karşısında şaşırıp kaldı. Ağlamaya başladığımı boğazımdaki yumruyla anladım. Yere çöküp ellerimle başımı kavradım. Göz yaşlarım akarken sadece sessizce izin verdim. Yıllarca birikirmişim gibi aktı yanaklarımdan. Yanıma oturup başımı omzuna yaslamamı sağladı. Anlatma ihtiyacı hissettiğim şeyler dilime doldu. Daha önce anlatmamışım gibi doldu taştı cümleler.
"O beni bıraktı. Selim kına gecemde bıraktı beni. Sessizce çekip gitti. Öyle iyi bir insanı bırakmadı Allah bana. Benden daha fazla seviyormuş Selim'i. Yapacak hiç bir şeyim yoktu. Onu toprağa vermekten başka bir şey yapamadım. Ellerimden kayıp gitmesine engel olamadım. Yıllarca içimde anılarıyla yaşadım. Gitmesine izin vermedim. Elimde kalanlarla yaşadım. Buna yaşamak denirse işte. Hiç şikayet etmedim. Evli gibi yaşadım. Kendimi evli saydım çünkü. Beni bırakmış olsa da onsuzluğu kabullenmedim. Bende yaşamaya devam etti. Burada da kimse bilmedi bunları. Ama o çocuk işte bir şekilde ulaştı bana. Kırık kalbimi eline alıp tamir edebileceğini sandı. Bir anlık büyüsüne kapıldım. Pişmanım şimdi. Hem de çok. Buradan gideceğim. Olanların bir önemi yok artık. İyi ki geldin de kendime getirdin beni. Selim'i aldatmak istemiyorum. Ona da bunları anlattım. Ama beni bir şekilde ikna etti işte. Bir an kayboldum. Kendimi bıraktım. Pişman olacağımı kestiremedim. Bilseydim..."
"Tamam sakin ol. Geçti. Biraz dinlen sonra etraflıca konuşalım. Tamam mı?"
Dinlerken saçlarımı okşayıp öpücükler kondurarak sakinleşmemi sağladı. Emir iyi bir çocuktu. Beni kaldırıp odaya taşıdı. Ağlayarak yatağa koyduğu bedenimin üzerini örtüşünü izledim. Biraz olsun dinen göz yaşlarımı silip alnımı öptü. Odadan çıkarken ben arkamı döndüm. Kapıda duraksadığını hissetmiştim ama. Kapının kapanma sesini duyunca tekrar ağlamaya başladım.
"Efendim yenge."
"Kızım bize gelmelisin. Şu bizim yan komşunun düğünü var ve seni de davet ettiler."
"Yenge, ben gelmesem?"
"Gel diyorsam gel kızım aaa!"
"Tamam yenge."
"Kızım Ece ve Emir'i de getir istersen."
"Peki"
Ece ve Emir'e durumu anlattım. Onlar da pek istekli sayılmazdı. Gerçi benim gibi bir korkuları da yoktu ama beraber vakit geçirmeyi daha çok istiyordu ikisi de. Ben de istemesem de yengem anneme bir şeyler söylemesin diye gitmek zorundaydım. Bavulumun orada olduğunu düşünürsek bir de erken gitmem gerekiyordu.
Ece ve Emir'i beklemeden dayımın evine doğru yol aldım. Onlar akşam gelecekti. Ben hazırlanmak için erken gitmiştim. Bavulumda elbise arayışım hüsranla sonuçlandı. Hepsi kırışmış olduğu için pantolon daha cazip bir fikir oldu benim için. Üzerine de sarı sıfır kollu şifon bluzumu giydim. Eh tamamdır işte. Zaten neyine hazırlanacaktım ki! Saçlarımı sadece tarayıp açık bıraktım. Gözlerime kalem çekip sade bıraktım yüzümü. Yengem ve ev halkı düğüne çoktan icabet etmişti. Ben son anda gitmeyi düşünüyordum. O yüzden evde oturup zaman geçirmeye ve Emir'leri beklemeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vuslat #Perspektif2016
RomanceArkamı döndüğüm anda çok şaşırdım. Yaşlı teyzenin torunu dikilmiş bana bakıyordu. Ne zaman geldi, nasıl duymadım geldiğini, dialoğumuz olmadığı halde neden takip etmiş olabilirdi beni? Kafamdaki soruları takmadan ve tek kelime etmeden hızla dört adı...