~10~

615 21 5
                                    

Canım burnumdaydı resmen. Gelen telefondan annesinin sesini hatta çığlığını duymuştum. Oğlunun eve dönmesi için bağırıyordu. Benimle olduğunu duymuştu. Bu milletin işi gücü yoktu anlaşılan. Haber merkezlerinden hızlıydı ev hanımları. Ağları da gelişmiş teknolojiyle birleşmişti. Yemeyip içmeyip dedikodu yapan kadınlar... Koca parası yiyip dedikodu yapıyorlar, bundan da gram rahatsız olmuyorlardı. Ne kadar da düşük bir durumdu halbuki. Tazecik genci kapatmaya çalışan evli bir kadındım ben gözlerinde o seviyesiz insanların. Yağız saf bir hormon mağduruydu demek onlara göre. Ne kadar reddetsem de ısrar eden oydu halbuki. Ama onlara göre kesin ben kuyruk sallamıştım. Ne kadar umursamasam da çevreye göre yaşayan bir millettik. Hem ailem de bu konularda çok baskındı. Ve maalesef ki Yağız ailesini geçebilse benim ebeveyn engelimi aşamazdı. Aramızdakini -artık adı her neyse- yaşayacak bir dünya yoktu. Biz imkansızdık. Olmayacak duaydık. Amin desek ne fayda...

Başımla onay verip gitmesini istedim. Bakışlarım merakla elimi tutup ayaklanan Yağız'da takılı kaldı. Annesine söylediği sözlerse adımlarımı çiviledi zemine.

"Tamam anne geliyorum. Ama onu da getireceğim. Konuşacaklarımız var sizinle."

Telefonu kapattığında duraklamış bana baktı. Anında itirazlarımı sıraladım.

"Hayır! Ben oraya gelemem."

"Neden Kübra?"

"Olmaz Yağız! Biz olamayız."

"Hoppala! Yine mi başladık?"

"Evet. Büyüne kapılıp elini tuttum. Ama olmaz bu iş Yağız. Sen de pes et artık."

"Hayır! Öyle bir şey olmayacak. Bırakmam seni."

"Çocuk dememe kızıyorsun bir de. Çocuksun işte."

"Gidiyoruz o kadar!"

"Yağız anlasana! Olmaz bu iş."

"Anlamıyorum! Anlamayacağım da!"

"Çocukluk etme Yağız."

"Benimle geliyorsun ve ailemle evleneceğim kadın olarak tanışıyorsun. O kadar."

"Hayır dedim. Gelmeyeceğim."

"Geleceksin dedim ben de!"

"Uzatma Yağız. Git evine ve bir daha aklına bile getirme beni."

"Çok saçma! Hani aşacaktık beraber bütün engelleri. İlk zorlukta elimi mi bırakıyorsun?"

"Cahilce davrandık. Biraz olgun düşün."

"Hayır. Ben direneceğim senin yerine de."

"Saçmalama Yağız. Git, okuluna devam et. Hayatını kur."

"Bundan sonrası benim için hayat mı olur sence?"

"Saçmalıyorsun Yağız. Daha gençsin tabii ki hayatın olacak. Şimdi git lütfen."

"Son kez söylüyorum. Gel benimle. Gelmesen de onlarla konuşacağımı bil."

"Konuşma Yağız. Sakın konuşma. Açıklayamazsın bunu. Anlamazlar. Git ve arkana bakma."

"Öyle olsun. Sen dediğini yap, ben de dediğimi. Hoşçakal."

Gidişini izledim damlayan kanımla. Gözlerimden akan yaş değil kalbimin parçalarıydı. Zayıf cüssesi görüş alanımdan çıkana kadar baktım sırtına. Gitmesini istemek yaptığım en zor şeylerden biriydi. Arkasından 'gitme' diye bağırmamak için dişlerimi dudaklarıma batırmıştım. Olmazdı biliyordum. Biliyordum işte. En azından benim olgun davranmam gerekiyordu. Elini bıraktığım anki kutup soğukluğunu düşünmeden gidişini kabullenmeliydim. Üşüyordum onsuz. Gencecik sıcaklığını unutmalıydım. Sıradan basit hayatıma dönüp dakikalarımı bitirmeliydim. Yıllarım yoktu benim. Dakikalarım vardı. Ömrümü yarıladığımı düşünmüyordum. Son demlerim olduğuna inanıyordum. Tek seçeneğim olan unutmayı seçmiştim. Başaramayacağını bile bile ümitlenmek aptallık olurdu zaten. Ben akıllı bir kadındım. Mantıklı olanı yapıp devam etmeliydim. Onun unutması daha kolaydı zaten. O yüzden Yağız için endişelenmiyordum. Unuturdu elbette. Unutulmayacak biri de değildim. Onun için bir gönül eğlencesi olarak kalırdım mazisinde. İleride hatırladığı zaman gülümseyerek anacağı belki de... Yaşça büyük birinden hoşlanmak denen o deneyimi edindiği bir kadın olarak anımsardı. Kokumu unutup başka kollara sarılırdı. Kendine uygun kişilerle dener ve sonunda kalbini yerinden söken kızla mühürlerdi uzuvlarını...

Vuslat #Perspektif2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin