Gülümseyen bebeğin sesi herkesi güldürdü. Zülal minik yeğenini kucağında gezdirirken, Karan ve Bartu onu izliyordu. İkisinin de halinin içler acısı olduğu, yüzlerinde okunuyordu. İkisi de terk edilmişti. Belki Bartu hak etmişti ancak Karan ne kadar düşünürse düşünsün bir suçunu bulamıyordu.
"Dikkat et oğluma Zülal," dedi Bartu. Zülal onu umursamadan bebeği hoplatmaya ve yürümeye devam etti. Artık tecrübe kazandığı belliydi. Ege ona çok güzel gülüyordu.
"Yasemin durumu nasıl?" dedi Karan yavaşça. Bartu iç çekerek arkasına yaslandı. Onu bulabileceği bir yer düşünemiyordu. Çünkü onu tanımıyordu. Bartu bunun için kendine çok kızıyordu. Son zamanlarda oğlunun yanında bile iyi hissedemiyordu.
"Gelişme yok. Sanki başka bir yere gitmiş, yok olmuş. Hatta hiç varolmamış gibi." Gözleri yine dalmıştı. Bir şey düşünmese de dalıp gidiyordu. Karan omzuna vurup teselli etti. "Bulunur. Belki o aniden karşına çıkar," dedi ve iç çekme sırasını üstlendi. Çekilecek çilesi olmalıydı. Bela çeken olmalıydı.
"Yasemin asla geri dönmez. Benim onu bulmam lazım." Çok iyi bildiği bu sözü hep söylüyordu. Sürekli bulmam lazım diyordu. İnsan elindekilerin değerini kaybedince anlamak zorundaydı. İnsanda şükretmek diye bir şey yoktu. İnsan bencildi. İnsan nankördü.
"Beyimiz altını doldurmuş," dedi Zülal burnunu tıkayarak. Ege daha çok güldü. Bartu gülerek ayağa kalktı ve oğlunu kucakladı. "Boklu prens seni!" dedi ve oğlunu hoplatmaya başladı. O sırada çalan kapıya koşan Zülal oldu. "Hoşgeldiniz efendim."
Arbas ablasının yanağından bir makas aldı ve içeri girdi. Arkasından gelen Selen de Zülal'e sarılıp içeri geçti. "Açılın. Ben amcayım!" dedi Arbas ve içerideki üç adamı da güldürdü. Ege de gülmüştü. Onu kucağına alan Arbas'ın parmağını emmeye başladı sonra. "Prens acıkmış."
"Altı da pis," dedi Karan.
Bartu oğlunu kucağına aldı. "Bırakın oğlumu. Temizlenip gelelim küçük prens," dedi ve odadan çıktı. Herkesin yanağı gülmekten acımaya başlamışken, Selen verecekleri haberin tedirgin havasını da hissediyordu.
"Siz ne yaptınız?" dedi Karan Arbas'a. Genç adam bir saniye Selen'e baktı ve ağabeyine döndü.
"Hiç. Sanırım evleniyoruz," dedi Arbas. Bunu her zaman olduğu gibi aniden söylemesi Selen'i şoke etti. Zülal sevinçten çığlık atıp Arbas'a sarıldı. Bu günü hep hayal etmişti. Hep.
"Bu harika. Hemen davetiye seçmeniz gerek. Daha gelinlik, gelin arabası, mekan... çok iş var. Bence kış düğünü olsun. Ya da dur önümüz yaz," dedi Zülal arka arkaya. Susmasını sağlayan şey Arbas'ın ağzını kapayan eliydi.
"Ben evleniyorum. Sen değil abla," dedi ve sonra ağzını açtı. Zülal yine de gülerek Selen'e sarıldı. Genç kız beceriksizce karşılık verirken Arbas'a kötü bakışlarını atmayı da ihmal etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanıltıcı
Ficción GeneralSayıner Ailesi #2# Dört kardeşin hayatlarının ele alındığı hikâyede, hüznü, azmi ve mutluluğu tadacaksınız. İzmir deki Sayıner Ailesini tanımaya hazır mısınız? ©Tüm Hakları Saklıdır