2. Bölüm

20.9K 1.2K 98
                                    

İsabella, aşağı kata indiğinde kendini Carol'a hak verirken buldu: Lord Hall'un karşısında bir kez bile iç geçirmeden durabilmek, hele de Carol'ın yaşında, gerçekten zordu. Genç soylu çok yakışıklıydı. İsabella, rahatlıkla, onun bugüne dek tanıdığı ya da gördüğü erkeklerin hepsinden daha yakışıklı olduğunu söyleyebilirdi. Lord Hall'a şöyle bir bakmak bile her kadının ayağını yerden kesmeye yeterdi. Ne var ki lordun klasik erkeksi güzelliği; kendisine bir kez bakılmasına, hele de öylesine bir bakılmasına izin vermezdi. Karşısındakini bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha bakmaya zorlardı.  

İsabella da Lord Hall'un karşısında diğerlerinden farklı değildi. Sonuçta bir kadındı ve yakışıklı bir erkeğe, açık açık olmasa bile, o da bakardı. Üstelik içinde herhangi bir güzelliği takdir etmeye hevesli öyle bir sanatçı ruhu vardı ki hiçbir ayrıntıyı kaçırmamasına neden olurdu. İşte bu yüzden erkeğin siyah redingotunun yakasına değen gür, parlak saçlarının bir kuzgunun tüyleri kadar karanlık ve bir o kadar da parlak; soluk olmayan esmer teninde yeşil gözlerinin herhangi bir kadını kıskandıracak kadar büyük ve güzel olduğunu rahatlıkla söyleyebilirdi. 

"Evet", diye düşündü İsabella erkeği incelemeye devam ederek. "Yakışıklı, gerçekten çok yakışıklı!"

Buna rağmen; her halinden soyluluk fışkıran adamda gördüğü ve takdir ettiği her bir ayrıntıya rağmen; hatta, her ne kadar Mathilda'ya karşı çıkmış olsa da, Lord Hall'un ilgisine rağmen; adama karşı içinde en ufak bir kıpırtı, yakınlık ya da bir sıcaklık hissetmediğinin farkındaydı. Kimseye hissedemezdi. Kalbinin buz tutmasının üstünden yıllar geçmişti. 

İsabella; Lord Hall'la tanıştıktan kısa bir süre sonra onun için üzülmeye başlamıştı. Erkek, gerçek bir beyefendinin tüm üstün niteliklerini üzerinde taşıyordu ve ne yazık ki kişiliğinin bu yönü fiziksel üstünlüklerinin gölgesinde kalıyordu. Lord Hall, öylesine beyefendiydi ki İsabella karşısında sahip olduğu üstünlüklerin hiçbirini aşırıya kaçacak, rahatsız edecek ya da dedikoduya neden olacak şekilde bir kez olsun kullanmamıştı. İsabella; her ne kadar bazen onu ikinci bir deri gibi saran kibarlığının tehdit edici bir varlığı gizlediğinden şüphelense de çok zorlanmadıkça, erkeğin bu yüzünü kimseye göstermeyeceğini düşünüyordu.

Lord Hall'a bakarken bugüne değin onun yaşı üzerinde hiç kafa yormadığını fark ediyordu. Yüzü, henüz yılların getirdiği yükten bir parça olsun nasibini almamış göründüğüne göre otuz yaşından bir gün bile almamış olmalıydı. İçten içe gülümsedi. Aklına gelmiş olsa, bu yaş meselesini  Mathilda'ya karşı bir koz olarak kullanabilirdi. Sosyal hayatın aralarında yarattığı uçurum bir yana; gelecekte kendisinden en az bir erkek evlada sahip olması beklenecek büyük ve köklü bir kontluğun varisi konumundaki Lord Hall'un, her şeyi göz ardı edip, otuz iki yaşındaki bir kadınla ciddi olarak ilgilenmesi "gülünç"ten öte bir sözcükle adlandırılamazdı. Böyle adamlar, daha yirmisine varmamış sosyete güzelleriyle evlenir; varis edinmeye yetecek kadar, belki de o kadar bile değil, onların yatak odasını ziyaret eder; sonra da kendilerine daha görmüş geçirmiş kadınlar bulup tutkularını onlarda giderirdi.

Bu, acımasız bir gerçekti ve bu gerçek, İsabella'nın kalbini kırmalıydı.  Oysa İsabella, Lord Hall'la yüz yüze olduğu şu anda; sadece, kuralların kesin çizgilerle belli olduğu bu oyunda ona karşı en ufak bir ilgi duymadığı için Tanrı'ya şükrediyordu.

İsabella Mercier; ancak gerçek bir centilmene sunulabilecek incelikte bir reveranstan sonra, Lord Hall'a öyle bir gülümsemeyle baktı ki; erkek bir anda çarpıldığını hissetti. Kadının, "Lordum... Sizi yeniden görmek ne kadar güzel!" diyen sesinin içinde bıraktığı his, küçükken içtiği sıcak çikolata kadar yumuşak ve tatlıydı. 

SENDEN UZAKTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin