"İyi günler Madam."
Doktor başıyla selam verip kapının ardında gözden kayboldu.
İsabella, rahat bir nefes alarak gözlerini yumdu. Başını arkaya atıp duvara yasladı.
"Tanrı'm! Bu nasıl bir gün böyle?"
Derin bir iç çekti ve bir başına olduğu şu anda bile bastırmaya çalıştığı duyguları yüzünden kendini sıktığını fark etti. Kalbine, daha kötüsü ruhuna karamsarlık çökerken isyanla, "Neden hayatta en mutlu olunması gereken anlar en acı anlara dönüşüyor?" diye düşündü. "Beklenmedik her umudun bir bedeli olmak zorunda mı?"
Bu soruların cevabı o kadar açıktı ki, İsabella için o kadar açıktı ki, kendini çaresizlikle sımsıkı kuşatılmış buldu.
Yaşam onun için her zaman zorlu bir yol olmuştu, çoğunlukla da zorlu bir bilmece. Hep bir parçasını çözmeyi başarmıştı; ama tamamını asla! Hatta iki parçayı bile yan yana getirdiği nadir olmuştu. Buna rağmen pes etmemişti. Bütün her şeye rağmen, kimsesizliğine rağmen bu hayata pes edemeyecek kadar sıkı bağlarla bağlıydı. Bazen, belki bıraksa her şeyin daha kolay olacağını düşünürdü. Çok kısa bir an düşünürdü; çünkü bıraktığında acımasız hayat da onu bırakırdı ve o zaman İsabella yıkılıp kalırdı.
Çoğu insan görünüşüne bakarak güzelliğinin naif bir kişiliği gizlediğini düşünürdü. Ve yine çoğu, o güzellik yüzünden İsabella'ya kırılacak bir eşyaymış gibi davranırdı. Oysa İsabella, her zaman çok güçlü bir kadın olduğuna inanmıştı. Çok, çok güçlü bir kadın. Ne yazık ki bugün o güç ortadan kaybolmuştu. Londra'nın en güçlü ve saygın iki soylusunun önünde yere yığılmıştı, aslında onlardan birinin kucağına yığılmıştı.
Mathilda'ya kalırsa ortada "yığılma" değil, "yakalama" eylemi vardı. Yığılmamış, yakalanmıştı.
Gözlerini kapattı.
"Tanrım! Daha dramatik olabilir miydim?"
Olamazdı. İsabella, hiçbir şeyi dramatize eden bir kadın değildi! Her şeyi, ama her şeyi olabilecek en gerçekçi biçimiyle ele alırdı ve bu şekilde davranmayanları da içten içe ayıplardı. Onların duygusal zayıflıklarını bir güç malzemesi olarak kullandığını düşünürdü. Ne yazık ki bugün kendisinin de o insanlardan bir farkı kalmamıştı. Keşke olaya onlar gibi bakabilseydi! Keşke kimsenin bayılan bir kadından daha güçlü olamayacağını düşünebilseydi! Ve keşke karşındaki erkeklerde bu gücü kullanabileceğini akıl edebilseydi! O zaman bayılarak herkesin ilgisini üzerinde toplamasının bir anlamı olabilirdi. Ama İsabella böyle biri değildi. İlgi odağı olmaktansa, sonsuza kadar, o herkesin olduğunu sandığı naif yaratık olarak anılmaya razıydı.
Kapının hafifçe vurulması düşüncelerinin dağılmasına neden oldu.
"Girin!"
Mathilda, elindeki tepsiyi dengelemeye çalışarak kapıyı aralamış, temkinli bir sessizlikle İsabella'ya bakmıştı. Anlaşılan İsabella'nın uyumuş olabileceğini düşünmüştü. Uyumadığını anladığında gülümsedi. Zaten gülümsemesi çoğu zaman yüzünden hiç kaybolmazdı, sadece bu sefer arkadaşına yaklaşırken içine bir parça kaygı karışmış gibiydi.
"Nasılsın canım? Doktor iyi olduğunu söyledi."
Elindeki tepsiyi yatağın yanındaki eski komedinin üzerine bırakan kadına, "İyiyim." diye karşılık verdi İsabella.
Mathilda, yatağın ayak ucuna tüner gibi oturdu.
"Beni çok korkuttun İsabella! Ne olduğunu anlayamadım bile! Bir de baktım yerdesin! Tanrı'm! Bembeyazdın!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN UZAKTA
أدب تاريخيLondra'nın en beğenilen terzisi İsabella Mercier, diğer adıyla, Madam Mercier; Warwall Dükü Sebastian St. James'le karşılaşıncaya kadar hem mükemmel moda anlayışı hem de güzelliği için aldığı övgülere rağmen, işi dışında son derece sakin ve mütevazi...