Adam mutfağın kapısını sessizce açıp içeri adımını attığında; ufak ahşap masaya kollarını dayamış oturan Mathilda, bakışlarını tam karşısındaki ocağın üzerinde sallanan güğüme dikmişti. Sadece sabahları derli toplu görünen saçları, her zamanki gibi dağılmıştı. Minyon, ama dolgun bedenini saran gerginlik; sırtını kamburlaştırdığı gevşek duruşundan anlaşılabiliyordu. Mathilda daima dik duran, alımlı yürüyen kadınlardandı. Buz üstünde ustalıkla kayarmışçasına pürüzsüz adımları olurdu bazı kadınların ve bu; o kadınları, diğerlerinden daha kadın yapardı. En azından Samuel, böyle düşünürdü.
Yedi sene önce Londra'ya ilk geldiğinde otuz bir yaşında olmasına rağmen sudan çıkmış bir balıktan farkı yoktu Samuel'in. Bir çiftlikte büyümüştü. Babası o çiftliğin daimi işçilerinden biriydi. İlginç bir adamdı, çoğunlukla da çok zor bir adam, geçimsiz bir adam... Hayatında, hatta bu koskoca Londra'da bile, kendini onun kadar önemseyen ve büyük gören biriyle hiç karşılaşmamıştı. Elinden hiçbir iş tam olarak gelmediği için her işe koşulmasını, elinden her iş gelmesine bağlayan bir adamdan başka ne beklenebilirdi ki zaten? İş bilmezliğine ve yeteneksizliğine rağmen; çiftlikte yıllardır barınıyor olmalarını hep garipsemişti Samuel, çok sonra bunun sebebinin annesi olduğunu anlayıncaya kadar da garipsemeye devam etmişti.
Yıllarca, babasının annesine zulmetmesini izlemişti; yıllarca... On altısına gelip de yaşına göre oldukça uzun boyu ve çiftlik yaşamı nedeniyle iyice gelişmiş bedeni sayesinde, kısa boylu ve verdiği görüntünün aksine bir hayli korkak olan babasını sindirmek o kadar zor olmamıştı Samuel için. Hatta boynuna bastırdığı kolu yüzünden nefes almakta zorluk çeken adamın duvara dayalı bedeninin titreyişini, bugün bile gayet net hatırlayabiliyordu. Ve bugün bile en az o günkü kadar adamın korkusundan zevk alabiliyordu.
Oğlu tarafından, çok açık bir biçimde, karısına bir kez daha şiddet uygularsa, ölümle tehdit edilen baba; mesajı çok net almış olacak ki bir daha kadına asla el kaldırmamıştı.
Ama elbette şiddetin de çeşitleri vardı...
Annesi mazlum bir kadındı; o yüzden babası olacak o adamın kadından ne istediğini, onunla ne zoru olduğunu hiçbir zaman anlayamamıştı. Sonuçta karısı güzeldi, becerikliydi, üstelik ona bir erkek evlat da vermişti.
Samuel tek çocuktu. Her ikisi de sağlıklı görünen ebeveynlerini düşündüğünde bunu garip bulurdu. Hele ki babasının bitmek tükenmek bilmeyen cinsel iştahını düşündüğünde anlayamazdı da. Adama karısı yetmezdi. Çiftlikteki hizmetçi kızlar da daima elinin altında olmasına rağmen, arada bir gelen misafirlerin karılarını yatağa attığı da çok olurdu. Kısaydı, çelimsizdi; ama kadınların birer balarısı gibi üstüne üşüşmelerine sebep olan bir tarafı da vardı.
Adamın yatak maceralarıyla gurur duyduğunu biliyordu Samuel; çünkü anlatırken sesinde o duygu her zaman hissedilirdi. Sanki ne kadar çok kadını becerirse, o kadar erkek olacağını düşünür gibi, karısının yanında bile çenesi hiç durmazdı. Hatta ona bir şeyler kanıtlarcasına daha da iddialı olurdu sesi ve daha patavatsız konuşmaya başlardı. Kadıncağız da her seferinde başını sessizce önüne eğer, kocasına kendini gönüllü sunan diğer kadınlarla kıyaslanmanın yarattığı utançla yanakları kızarırdı.
Samuel'in uyarısına rağmen, bu tavrından hiç vazgeçmemişti adam. Ve bunun için ondan nefret ederdi Samuel; zamanla bu iğrenç konuşmadan ilk baştaki kadar nefret etmediği, alıştığı için de kendinden de nefret ederdi.
On sekiz yaşına geldiğinde; arada bir fırsat çıkarsa kendini attığı, çamaşırcısı Susan'dan kilerde yeni numaralar öğrendiği meyhanedeki aptal bir kavga, Samuel için her şeyi değiştirmişti. O kadar çok içmişti ki kavganın ne için başladığını hatırlamıyordu bile. Ama ilk yumruğu ona "piç" diyen birinin suratına patlattığını hatırlıyordu. Kendi yaşlarında çocuk burnunda kanla yere devrilirken, ona "Kimse anneme hakaret edemez!" diye haykırmıştı. Çocuk elinin tersiyle silerken, "Senin piç olduğunu herkes biliyor!" diyerek meyhanedeki diğer adamları çenesiyle işaret etmişti. Samuel son bir yıldır takıldığı bu mekandaki tanıdık her bir yüzde duyduklarının doğruluğunu okumuştu. Herkes ne yapacağından, bu kez yerde yatan çocuğun suratını dağıtacağından endişe eder görünse de; Samuel sadece kalın kaba yünden paltosunu eline almış, kapıdan çıkmadan önce meyhaneciye, "Herkese benden bira ver!" diye bağırmıştı. İşte bu yüzden de adı o günden sonra, "Deli Samuel"e çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN UZAKTA
Fiksi SejarahLondra'nın en beğenilen terzisi İsabella Mercier, diğer adıyla, Madam Mercier; Warwall Dükü Sebastian St. James'le karşılaşıncaya kadar hem mükemmel moda anlayışı hem de güzelliği için aldığı övgülere rağmen, işi dışında son derece sakin ve mütevazi...