Yedi yaşındayken bir atın doğumuna şahit olmuştu.
Sonunun ağır bir cezayla biteceğini bile bile Latince dersinden kaçmış, mutfaktan cebine doldurduğu kurabiyeleri yemek için ahıra gitmişti.
Çocukça bir umursamazlıkla günün o saatinde seyislerin neden etrafta koşturup durduğunu hiç merak etmemişti. Sadece Bay Thomas'ı gördüğünde, hayvanlardan birinin hastalanmış olabileceğini düşünmüştü; çünkü ne zaman atlardan birine bir şey olsa, Bay Thomas hokkabazın şapkasından çıkan tavşan gibi aniden malikânede beliriverirdi.
Ağzına kurabiyelerden birini atarken Bay Thomas'ı da yerde yatan atın etrafındaki diğer adamları da çoktan aklından çıkarmıştı. Amacı; öğretmeni Bay Craig'e yakalanmadan önce ceplerindeki, bir kısmı ufalanmış, kurabiyelerin tamamını mideye indirmekti.
Herkes o kadar telaş içindeydi ki hiç kimse, bir taraftan kapıya doğru kaçamak bakışlar atarken diğer taraftan ağzına doldurduğu kurabiyeleri acele acele yemeye çalışan çocuğu fark etmemişti. Çocuk da bir anlığına kapıdan ayırdığı gözleri yerde yatan, ilk başta hasta olduğunu düşündüğü, ata kayıncaya ve hayvanın hayatta aklına gelmeyecek bir yerinden küçük bir baş, peşine de ayakların çıktığını görünceye kadar neye şahit olduğunu fark etmemişti.
Ahırın ortasında; kurabiyenin yarısı ağzından dışarı taşmış, gözleri yuvalarından fırlamak üzereymişçesine açılmış bir biçimde kalakalmıştı.
Adamların çocuğun varlığını keşfi; oraya varıncaya kadar yediği kurabiyelerin tamamını öğürerek çıkarmamış olsa, belki de hiç gerçekleşmeyecekti.
Kendine gelir gibi olunca, oturtulduğu saman yığınının üzerinden yavrunun titrek bacaklarıyla ayağa kalkmaya çalışmasını izlemişti. Tanrım! O nasıl bir inat, nasıl bir sabırdı! Hayvan sonunda ayaklarının üzerinde, bacakları hafif hafif titrese de, durmayı başardığında; çocuğun yüzünde kocaman bir sırıtış belirmişti.
Sebastian, Warwall'ın muhteşem atlarının çektiği geniş ve rahat arabasında kızıyla birlikte eve dönerken yirmi dokuz yıl önce bir tayın dünyaya gelişine ilk kez şahit olduğu o anların neden gözünün önünde canlandığına bir türlü anlam veremiyordu; üstelik o gün, Latince Öğretmeni Bay Craig tarafından bulunmasının ardından iki sayfa yeni sözcük ezberleme cezasıyla hiç de iyi bitmemişken.
Bugün öğleden sonra da aynı karmaşık ve sarsıcı duyguları bir arada hissetmesinin anılarını tetiklemiş olabileceğini düşündü: korku, dehşet, şaşkınlık, hayranlık...
Sabahki toplantının ardından, ani bir biçimde, Madam Mercier'nin mağazasına uğramaya kararlı olan Dominic'e eşlik etmeye karar vermiş; durumu Elizabeth'e bildiren notta ona acele etmesini, eğer acele etmezse Madam Mercier'e onsuz gideceklerini eklemişti. Bunun kızı için ne büyük bir teşvik olduğunu bilerek de oyun masasına oturmuştu. Yine de Elizabeth ve Caroline'ın onlara katılması için üç parti oynamaları gerekmişti. Yönetici; Leydi St. James ve Leydi Hall'un kadınların asla giremediği kulübün önünde, arabalarında, onları beklediğini söylemese büyük bir keyifle dördüncü partiye de başlayabilirlerdi.
Kulübün görkemli fuayesinde eldiven ve şapkalarını alırken Hall kontluğuna ait arabadan dışarı taşan genç kız kahkahaları onlara kadar ulaşmış ve kızların birbirlerini bulmasının hiç de zor olmadığını bir kez daha anladıkları o anda Dominic'le memnuniyet dolu bir bakışı paylaşmışlardı.
Sebastian, kızının olgunlaşması için birkaç seneye daha ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bu süreçte; ondan iki yaş büyük olan, sakin ve ılımlı tabiatıyla takdir toplayan Leydi Caroline'ın iyi bir arkadaş, iyi bir rehber olacağına inanıyordu. Yine de Leydi Caroline'ın da tıpkı şu an olduğu gibi henüz genç bir kız olduğunu hatırlatan davranışları, onun bu inancına gölge düşürmüyor değildi. Bir leydinin arabanın dışına taşacak kadar yüksek sesle gülmesinin ne kadar yakışıksız olduğunu hem Elizabeth hem de Caroline biliyordu. Sebastian, onların yanına ulaştığında, yüzlerine yansıyan mutluluğu bozmaya kıyamayarak bu konuda Elizabeth'i uyarmayı daha sonraya bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN UZAKTA
Fiction HistoriqueLondra'nın en beğenilen terzisi İsabella Mercier, diğer adıyla, Madam Mercier; Warwall Dükü Sebastian St. James'le karşılaşıncaya kadar hem mükemmel moda anlayışı hem de güzelliği için aldığı övgülere rağmen, işi dışında son derece sakin ve mütevazi...