İsabella; bir günlük dinlenmenin ardından, sanki hiçbir şey olmamış gibi, işinin başına dönmüştü. Sezon öncesi teslim edilmesi gereken, çoğu da bir gardırobun kapsadığı o kadar çok kıyafet ve aksesuar vardı ki iş sadece İsabella'yla Mathilda'nın üzerinden yürüyor olsa; bu bir gün bile ciddi bir gecikmeye neden olup her şeyi mahvedebilirdi. Neyse ki dört terzi ve onların ayak işlerini yapan iki becerikli kızdan oluşan elemanları; uzun zamandır beraber çalışan insanların uyumu ve pratikliğiyle hareket ediyor ve bu tip ufak aksaklıkların bütün işleyişi etkilemesine izin vermiyorlardı.
İsabella'nın sabah ilk işi; Leydi Hall'un tüm kıyafetlerini, bir gün gecikmeli de olsa, bir özür notunu da beraberinde taşıyan Baş Terzi Mary'le Hall konağına göndermek olmuştu. Peşinden Leydi Swift'in dikilmekte olan iki elbisesinin kontrolünü yapmış; tasarımı tamamlanmış olan elbisesi içinse, kumaşları seçmeye başlamıştı. Ne yazık ki elbisenin kollarında ve dekolte çevresinde kullanacağı lavanta rengi ipekli dokumayı bir türlü bulamamıştı. Sabahtan beri bir anne tavuk edasıyla etrafından hiç ayrılmayan, yanına yaklaşanları kanatlarını çırparak uzaklaştıran, daha da olmadı bazılarını neredeyse gagalayan Mathilda'dan limana gitmesini rica etmek zorunda kalmıştı.
Kumaş tedarikçileri olan Bay Mathias'ın limana yakın bir yerde geniş bir bürosu vardı. Yıllardır iş yapmalarına rağmen, bugüne kadar sezon öncesi o büronun yanından bile geçmemişlerdi. Bay Mathias'ın paraya olan düşkünlüğü bir efsaneydi ve sezon yaklaşırken fırsatçılığı bir tefecininkini gölgede bırakabilirdi.
Mathilda; adamın huyunu çok iyi bildiği için, "Kesinlikle olmaz!" diyerek çok net bir biçimde İsabella'ya itiraz etmişti. "Mutlaka buralarda bir yerde lavanta rengi bir kumaş vardır!" Söylediğini ispat eden en az on top lavanta rengi kumaş çıkarmıştı da. Ne yazık ki hiçbiri İsabella'nın istediği parlaklığa ve yumuşaklığa sahip değildi.
Mathilda, İsabella'nın zevkine ve bir çeşit sanata dönüştürdüğü tasarımlarına güvenmese; kesinlikle o öğleden sonra Samuel'le birlikte limana doğru yola çıkmazdı. İsabella bunu çok iyi biliyordu.
Aslında bu ortaklıkta ticaretten anlayan tarafın Mathilda olduğu defalarca ispatlanmıştı. Rakamlar ve onlarla yapılan oyunlar İsabella'nın hiç ilgisini çekmiyordu. Sırf bu yüzden geçmişte birkaç kez Mathilda'nın, sonu uzun bir söylevle biten, öfkesine katlanmak zorunda kalmış; ama İsabella açısından değişen pek bir şey olmamıştı.
Mathilda bu gerçeği çok iyi bildiği için arkadaşının sağlığıyla ilgili endişelenmeyi geçici süreyle erteleyip Bay Mathias'la pazarlığa oturmaya gitmişti. Çıkmadan önce, "Gidiyorum!" diye homurdanmıştı. "Çünkü seninle o üç kağıtçının karşılaşma olasılığı bile tüylerimi diken diken etmeye yetiyor. O adam seni çamaşırına kadar soyar!"
"Mathilda!"
"Mecazen." diye ekleyen Mathilda, İsabella'yı süzdükten sonra kararını değiştirdi: "Gerçek de olabilir."
"Mathilda!"
Arkadaşının kızgınlığı kadını sadece güldürdü.
"Seni her gördüğünde salyaları yere damlamasın diye gidip çenesini silesim geliyor."
"Mathilda!"
"Ne? Aynı sözcüğe takılmış gibisin. Hem... Önümden çekil de yola çıkabileyim."
Mathilda, İsabella'nın kapının önünden çekilmesiyle Samuel'le karşı karşıya kalıverdi ve kızaran yanakları, en az Samuel kadar İsabella'ya da büyük bir zevk verdi.
"Samuel avcı bir kedinin kararlılığına sahip!" diye düşündü. Kesin bir kararlılıkla arzuladığı avı için sabırlı olmak, en doğru anı beklemek ve tüm gücüyle ona en son ve geri dönülemez darbeyi indirmek için çok beklemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENDEN UZAKTA
Historical FictionLondra'nın en beğenilen terzisi İsabella Mercier, diğer adıyla, Madam Mercier; Warwall Dükü Sebastian St. James'le karşılaşıncaya kadar hem mükemmel moda anlayışı hem de güzelliği için aldığı övgülere rağmen, işi dışında son derece sakin ve mütevazi...