25. Bölüm

16K 1.1K 100
                                    

Rüya gördüğünün farkındaydı, hatta bundan emindi; çünkü üzeri kat kat tüllerden oluşan bu pembe tuvaleti giymesi, uyanık olsa, mümkün değildi. Pembe giymezdi, pembeyi sevmezdi. Buna rağmen ona derinlerden seslenen, "İsabella!..." sesine kayıtsız kalıp rüyasından bir an olsun kopmak istememesinin bir sebebi vardı:

Bir balo salonunda dönüyordu; Londra'da, Warwall Konağı'nın balo salonunda ve her dönüşte etekleri uçuşup duruyordu. Belini kavrayan iri, güçlü eller; en az sahibi kadar İsabella üzerinde hak iddia ediyordu. 

Erkeğin üzerinde her zamanki gibi siyah bir pantolon vardı; ama sanki bu pantolon daha önce giydiklerinden daha çok güçlü bacak kaslarını ortaya çıkarmıştı. Siyah frağının içine giydiği bembeyaz gömleğine, onun üzerinde rengi daha da belirginleşen, en az İsabella'nın saçları kadar siyah, kolalanmış boyun bağı eşlik ediyordu. Yeni ve farklı olan tek şeyse, beyaz satenden yeleğiydi. Zaten dümdüz olan karnını daha da düz gösteriyor ve geniş gövdesinin altında incelen bedenini iyice öne çıkarıyordu.

Çenesi güçlüydü, hatları sert. Aristokrat burnunun çizgileri, katı ifadesine rağmen, dikkat çekecek kadar mükemmeldi. Alnına düşen kumral sarı saçları; İsabella'nın onları kavrayarak, adamın yüzünü kendine çekebileceği kadar uzundu.

İsabella üst bedenini biraz geriye atarak, ona baktı; erkeğin her bir hattında tek tek gezinen bakışlarından hayranlık akıyordu ve derin bir özlemin beslediği, büyük bir aşk. Sebastian'ın bakışlarındaysa, diğer her şeye baskın gelen bir duygu vardı: öfke

İsabella'yı kollarında ustalıkla çevirirken, dimdik bedeni hiç gevşemiyordu. Hesaplanmış gibi attığı her adımı kusursuzdu. Kendilerinden başka kimsenin olmadığı balo salonunda; bedenleri birbirine çok yakındı, gereğinden fazla yakın.

Sebastian, sert ifadeli yüzünü İsabella'nınkine iyice yaklaştırdı. İsabella daha o konuşmadan gözlerini; onun harika görünen, en azından zalimce bükülmeden önce harika görünen, dudaklarına dikti.

"Seni bağışlayacağıma gerçekten inanıyor musun İsabella?"

Bu, cevabını çok açık bir biçimde hissettiren bir soruydu ve İsabella'nın yüreği ağır suçluluk duygusuyla ezilirken, dudakları aralandı.

"Sakın!" diyen erkek; iki parmağını birden İsabella'nın dudaklarının üzerine kapatarak, konuşmasına fırsat vermemişti. "Sakın, özür dilemeye kalkma!" Başını iki yana salladı. "Boş yere nefesini tüketmiş olursun..."

"Ama döndüm! İzin verirsen..."

"Döndün mü?" Kaşlarını kaldırdı. Gözleri acımasızca kısılırken, "Senin dönüşünü beklediğimi mi sanıyorsun?" diye sordu. "Ya da istediğimi?" Başını tekrar salladı. "O defteri kapattım ben güzelim! Ve ben bir defteri kapattıysam, bir daha asla açmam!"

İsabella, yanı başında, onun kendine gelmesini bekleyen kadını endişelendirecek bir kederle inledi.

Kaderin ipini eğiren tanrıçaların bu kadar acımasız olmasına inanamıyordu. Yine de, onlara inat, çabalamaktan vazgeçmedi: "Seni seviyorum Sebastian, bunun hiç anlamı yok mu?"

"Sevginin anlamsız olduğunu sen kanıtlamadın mı sevgilim?"

"İnsan hata yapamaz mı, yanılamaz mı?" Sesindeki yalvarışın gözlerine de yansıdığından emindi İsabella.

"Yapar..." dedi Sebastian soğukça. "Ama böylesini değil!"

Tam arkasını dönüp gidecekken, adamı kolundan yakaladı İsabella. Eli orada çok oyalanmadan yukarılara çıktı; sert, eğilmez boynunu kavradı. Gücü erkeği aşağı çekmeye yetmeyince; diğer eliyle de frağının yakasını kavrayarak, kendini yukarı çekti. Erkeğin göründüğünden daha da soğuk dudaklarına bir öpücük kondurdu; sonra bir tane daha, bir tane daha... Taa ki Sebastian'ın kendini bırakıp da erkekçe bir içgüdüyle onu kendi bedenine dayamasını sağlayıncaya kadar devam etti öpücüklerine.

SENDEN UZAKTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin