Aradan geçen 2 ay sonunda da değişen bir şey olmamıştı. Buz dağı örülmüştü çiftin arasına sanki. Ya da bildiğin nazara gelmişlerdi. Henüz evleneli ne kadar olmuştu ki ? 5 yıl. Koskoca 5 yıl! Ne anılar sığdırmışlardı günlerine. Bazen iyi bazen kötü, ama buraya kadar getirmeyi öyle ya da böyle -birbirlerine gösterdikleri müsemma ile- başarmışlardı.
Ama buraya kadardı. Canan artık her gece kafasında bu ilişkiyi ölçüp biçmekten, evli arkadaşlarının kocalarıyla kendi eşini kıyaslamaktan yorulmuştu. Üstelik Hakan'ın eve geç gelmeleri -son 2 ayda- pozisyonundaki değişiklikten dolayı zamanla artmaya başlamıştı. Bu yüzden yüz yüze gelmelerinin sayısı da azalmıştı. Geldiklerinde de bağrış, çağrış dışında bir şey olmuyordu.
'' Bizim için çabalıyorum. Gece gündüz çalışıyorum Canan. Daha ne istiyorsun Allah aşkına ? ''
Söylediği hep klişe şeylerdi.
Ne istiyor olabilirdi ki ?
Sevgi
İlgi
Şefkat
Paraya veya elbiseye boğulmak değil, değer görmek
Az biraz kaldıysa aşk
Ve imkanı varsa eski Hakan'ı istiyordu.
Hiçbirini söyleyemedi yüzüne tabi. Maçası yemediğinden değil, o kaz kafasının almayacağını bildiğindendi. Hangi çığlığını duymuştu da buna kulak verecekti ? Akışına bırakması da sırf bu yüzdendi ya. Götür beni gittiğin yere dediği adamla olan evliliği, gittiği yere kadar mantalitesine dönüşmüştü; ne acıydı! Oysa beklentileri basitti. Azıcık sevgi, azıcık saygı. Aşk zırvalamasının günü gelince biteceğini bilebilecek kadar akıllı kadındı Canan. O ayaklarını yerden kesen duygunun çocukluk yıllarında kaldığını da biliyordu. Ona aşık olduğunda da çocuktu zaten.
Hakan, komşularının oğluydu. Canan ondan tam tamına 10 yaş küçüktü. Dikkatini çekmek için yapmadığı şebeklik kalmamıştı. Ona gizli gizli mektuplar yazmıştı hep. O güne kadar gizli hayranlığından haberdar olmayan eşi, bir gün posta kutularına bıraktığı mektupla faka bastırmıştı kendisini. Sonrasında da bol bol alay etmişti. Ama zaman geçip yaşlar büyüyünce-ayıptır söylemesi güzel bir kız olunca- duyguları değişmişti. Askerden dönünce de annesiyle gelip kendisini istemişti. Tabi, yaşı küçük olduğundan nişanlılık süreçleri uzun sürmüştü. Sonra da rüya gibi bir düğün gerçekleşmişti. Tamam, aman aman abartılı değildi; ama sevdiği adamla olduğundan kendisine her anı rüya gibi geliyordu. Şimdiyse o güzel rüyalar yerini bir bir kabuslara bırakmıştı. Elindeki yüzükle oynayıp dururken kapının üzerinde dönen anahtar sesini duydu. Hâlâ bu konuşmayı yapıp yapmamakta tereddütlüydü. Ama yalandan bir şeyleri sürdürmek de istemiyordu. Belki böylesi ikisi için de daha iyiydi.
'' Hoş geldin,'' dediğinde sesi ilk kez titremişti. Gözleri de sulanmaya hazır gibiydi.
Hakan ceketini koltuklardan tekine bırakıp sıkıntıyla yerine çökünce endişelendi. Cevap vermemesi, bir şeylerin yolunda gitmediğini gösteriyordu. Ki, yolunda gitmeyen bir evlilikleri varken bu biraz saçma bir varsayım olmuştu. Gözleri, kocasının üzerinde dolanırken yüzük parmağına takıldı. Yüzük yoktu. O an kalbi neden bilinmez ama sızlamıştı. Acı acı güldü hallerine. Bitirmişlerdi. Aslında çoktan tükenmişlerdi!
Hakan yorgun bakışlarını karısına çevirdi.
'' Bir şey söyleyecekmiş gibi duruyorsun.''
'' Gerek kalmadı. Gördüklerim yetti.''
Zorlukla yutkunuyordu kadın artık.
Hakan'ın gözlerinde ışıldayan çaresizlik ise bambaşkaydı.
'' Canan, ben aptalın tekiyim. Bunu sana yapmamalıydım!''
Gülüşü giderek değerini yitiriyordu. Buna, önemli değil, alt tarafı kalbime birkaç çizik attın, yetmedi kanattın, diyecek kadar da yufka yürekli değildi Canan.
'' Üzgünüm. Sana onca güzel duygudan sonra böyle aşağılıkça bir şeyi yaşatmak istemezdim. Ama madem görmüşsün, biliyorsun, saklamanın lüzumu yok.''
Bu adam neden bahsediyordu böyle ? Bunu öğrenmenin yolu dinlemekten geçiyordu. Ses çıkarmadan dinlemeden. Gözlerinle yeterince sormuştu zaten. Neden bu hale geldik, diye.
'' Bak, kendimde değildim o gün. Sen aramıza belirli bir mesafe koymuştun ve ben, bu halini görmeye artık dayanamamaya başlamıştım. Kafa dağıtmak için bir yerlere gittim içmeye. Zıkkım içseydim keşke!''
Aklından geçen ihtimalin doğru olmamasını dilerken buldu kendini Canan. Ama son oraya doğru gidiyor gibiydi. Bunu kaldırabileceğini sanmıyordu. Hızla elini kaldırıp onu susturdu ve ağlamaya başladı. Zar zor kıpırdattığı dudaklarıyla, '' Sakın! Sakın devam etme. Duymak istemiyorum!'' dedi.
Başını eğdi Hakan. O gece kendini bir otel odasında, hiç tanımadığı bir kadınla bulmuştu. Üstüne bakma gereği duymadan anlamıştı yediği haltı. Acı çekmişti. Karısına fevri çıkışlarının tek sebebi buydu aslında, kendi vicdan azabını bastırmaktı. Ama dayanamamıştı. Bu yüzden itiraf etmişti her şeyi. Ama sonuçları hiç umduğu gibi olmamıştı. Karısının kendilerinden bu kadar kolay vazgeçebileceğini hesaba katmamıştı. Kattıysa da o anlık bu kötü düşünceyi kafasından sapıtıp atmayı yeğlemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıtmışım Canını Sevdikçe (Aşka Dönüş Seri-1)
Short StoryEvet, bir kısa hikaye daha. Evli bir çift Bir ihanet Bir AŞK... Bazen, kaybetmeden kıymetini bilmiyoruz; yaşadıklarımızın, bulunduğumuz anın. Bu da öyle bir hikaye. Hakan ve Canan, yoldan geçen, o dar sokaklarda yürüyen, geceleri yastığa kafayı ko...