Acıyor...

4K 248 44
                                    

Kendini yine burada, Betül'ün apartmanının önünde buldu. Eşinin bu şehirde gidebileceği başka bir yeri yoktu, biliyordu. Arabasına yaslandı adam. Kollarını da göğsünde kavuşturmuştu. Kapıyı açan olmamıştı kendisine. Ya evdeydi -karısı kendisinin olabileceğini tahmin ettiği için-açmıyordu ya da gerçekten yoktu. Betül'ü seçen gözleriyle yerinde kıpırdandı. Yasladığı bedenini arabasından ayırdı. Kadının olan bitenden haberdar olduğunu yüzündeki ifadeden anlaması güç olmadı. En azından karısı burada, güvendeydi. Bu kendisine takınılacak haklı tavırdan daha önemliydi.

'' Sen sormadan söyleyeyim, evet Canan burada. Ve evet, senin şu an yüzüne tükürmemek için kendimi zor tutuyorum! Sana hakaret etmek isteyişimin detayına girmiyorum bile. Şimdi, şu yeni aldığım ve dünya para saçtığım ayakkabımı kafana geçirmeden buradan yaylan. Yoksa hiç iyi şeyler olmayacak!''

'' Bitti mi ? ''

Betül bön bön bakarken kaşlarını çattı.

'' Büyüklerin sana evli çiftlerin arasına girmemeni, boyundan büyük işlere burnunu sokmamanı öğretmedi mi ? ''

'' Diyene bak! Karısını aldatan sen, gelmiş bana edep adap mı öğretiyorsun ? ''

Dişlerini sıkan adama acıyarak bakıp çarpıkça gülümsedi.

'' Yaa, işte adamı böyle mars ederler. Şimdi defol git evimin önünden! Arkadaşımı da daha fazla gereksiz varlığınla rahatsız etme. Etme ki, nefes alıp hayata bir yerden tutunabilsin. Zaten çok değil, birkaç güne senden temelli kurtulacak!''

Beyninde yankılanan kurtulmak kelimesi ne kadar da yabancıydı kendisine. 

'' Bu ne demek oluyor şimdi ? ''

'' Boşanma davası için, şu an avukatla görüşmede demek oluyor...''

'' Bunu yapamaz!''

'' Bok yapamaz! '' diyen sivri dilli kızı işitmedi bile.

O kadar boşluğa düşmüştü ki farkında olmadan yerinde sendelemişti. Ağır ağır yutkunan adam, Betül'ün omzunun üzerinden sanki hiçbir şey olmamış gibi gülücük saçan eşine baktı. Kendisi perişanken o...o gülüyordu. Oldukça da dinçti. Bu da öfkeyle soluğu yanında almasına sebep oldu. Kolunu kavradı ani bir manevrayla. Betül'ün kendisine kızmasına, engellemeye çalışmasına aldırdığı da yoktu. Karısını zor kullanarak çekiştirmiş, debelenmesine aldırmadan da arabasına yerleştirmişti. Kendisi yerini aldığında; Betül camdan, karısı arkadan kapıyı açması için kendisine saldırıyordu. Ama adam daha güçlüydü onlardan. Bu yüzden istediğini elde etmekte zorlanmamıştı.

******

Karısının elini kolunu bağlamak zorunda kalacağını herhangi biri söylese güler geçerdi Hakan. Oysa şu an durumları buydu. Karısı, öfkeli gözlerini kendisine dikmiş yerinde debelenip duruyordu.

'' Bakma öyle! Bana başka çare bırakmadın.''

Ağzında da bez parçası olduğundan sesi çıkmıyordu haliyle. Seneler sonra eşi susmuş, kendisi konuşuyordu; dile kolay. Gülümsemesi belli belirsiz yer etti dudak kenarına. Ama aklına gelenlerden sonra hızla kayboldu. Kendisini bırakmayı nasıl düşünürdü ? Bir zamanlar, tek bir an yanında olmadan nefes alamayacağını söyleyen o değil miydi ? Şimdi neydi değişen ? Bir başka tene değdiğinden mi cezalandırıyordu onu ? Hatırlamadığı bir geceden dolayı mı suçluyordu kendisini ? Onun hiç mi suçu yoktu peki ?

'' Her şey benim suçum mu Canan ? Bu hale gelmemize tek sebep ben miyim ? ''

Kadının kaşları çatılmıştı. Ağzı ve elleri açık olsa tozu dumana katacakmış gibi bir havayla eşine meydan okuyordu.

'' Sen beni itmeseydin, bu aptallığı yapar mıydım ? Üstelik sarhoştum. Bilmiyordum lanet olası! Sen diye sığındım ben ona. Sen diye!''

Tiksiniyor gibi bir bakış attı karısı. 

O dile gelen gözlerinden ilk kez nefret etti, Hakan. Orada sevgisini görmeye alışık bir adam olarak sindiremiyordu olanları. Keşke sadece gözünden düşseydi. Gönlünden de düşmüştü eşinin. Gözleri yanmaya başlarken derince soluklandı. İşe yarayacağını bilse dizlerine kapanır, yüzlerce kez af dilerdi. Canan'ın kendisini bağışlamayacağını bildiğinden umutsuzdu adam. O yüzden buna kalkışmıyordu. Yine de yanına sokulmaktan alamadı kendini. Saçlarına doğru uzattığı sağ eli, karısının kafasını kızgınlıkla geriye yatırması yüzünden havada asılı kaldı. Zorlukla yutkunan adam başını devirdi. Omuzları belirgin şekilde çaresizlikle çöktü. Kaybediyordu. Karısını, can yoldaşını, tek aşkını, gözünden sakındığı yarini, ruhuna dokunan diğer yarısını kaybediyordu.

Kendinle savaş vermesi uzun sürmedi. Karısının hakaret içeren sözcüklerini, bela okumasını aldırmadan ellerini, ayaklarını çözümledi. Ardından kendisini sertçe itmesine bile ses çıkarmadı. Canan, o an Hakan'ı ilk kez bu kadar yıkılmış gördüğünü anladı. Ne kadar canı yanarsa yansın es geçti halini. Ona bir kez kanmıştı ve enkaza dönmüştü. Bir dahasına izin vermeyecekti. Ayaklarını bastıra bastıra çıkış kapısına yöneldi ve kendini ağlayarak evlerinin dışına attı. O sırada evin içinden gelen seslerse oldukça gürültülüydü. Hakan evi altına üstüne getirmişti. Eline ne geçerse duvara fırlatmıştı. Kendi evlilik resimlerinin yer aldığı çerçeve yere düşecek gibi yana devrilince ancak silkelenebilmişti ve son anda düşmesini engellemişti. Ama camları kırıldığından üzerine batmasına, birkaç yerinde çizik bırakmasına engel olamamıştı. Hoş, o acıyı da duymuyordu artık. Onun en büyük acısı, koca bir oyuk açılan kalbindeydi. Karısının, her bir zerresini toparlayıp gittiği, ardında kan revan içinde bıraktığını bildiği ve artık onsuz ne halta yarayacağını umursamadığı kimsesiz kalbiydi...

******

Sonraki günler daha telaşsızdı. İki tarafta biraz olsun yatışmışa benziyordu. Tabi, farklı yerlerde. Kafasını dağıtmak için Hakan kendini işlere vermişti. Sabahlara kadar hiç durmadan arı gibi çalışmıştı. Yaşananları unutmak, silmek ister gibi kendini işine adamıştı. Bu performansı patronları tarafından takdir görürken, arkadaşları tarafından yadırganıyordu. Şakayla karışık söylenenleri kulak ardı etmiyor olsaydı, şimdiye işinden de soğurdu.

Canan ise aldığı haberden sonra ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. Boşanma celbi ertesi gün ulaşmıştı zaten Hakan'a ve bu ayın on beşinde görülecekti davaları. Ama esas sorun o günden sonra başlamıştı. Canan, bulantıları sıklaşınca, Betül'ün de isteğiyle kadın doğum uzmanına görünmüştü. Ve çıkan sonuç ikisini de şaşırtmamıştı. Henüz 2,5 aylıktı bebeği. Hâlâ kararı verebilmek için süresi vardı yani. Ya hiçbir şey için geç değil, diyecek yoluna tek başına bakacaktı ya da onunla kendisine ait bu bebeğe, annelik duyguları ve sorumluluğuyla sonuna kadar sahip çıkacaktı. Bu işin altından tek başına nasıl kalkacağı hakkındaysa fikri yoktu. Çünkü Canan çalışmıyordu. O adamın parasını da istemiyordu. Kendisini de görmek istemiyordu. Ama çocuk olursa, onu her gün görme ihtimali vardı. Bunu kaldırabilir miydi emin olamıyordu...

Bunun için bir terapiste ihtiyacı vardı. Doğru karar vermesi adına en iyi yol buydu. Yoksa içindeki nefretiyle hareket edecek, bebeğinin yaşam hakkını, hiç hakkı olmamasına rağmen elinden alacaktı. Oysa o masum bunu hak etmiyordu. Sağlıklı düşünmeye ihtiyacı vardı kısacası. Betül, bu konuda kendisine sağ olsun, hem maddi olarak hem de manevi olarak destek oluyordu. Bilmediği şeyse kaynağın boşanma aşamasında olduğu kocasının olduğuydu. Betül de bunu bilmiyordu. Maaşına zam yapıldığını sanıp duruyordu zavallı.

Hakan her gün olmasa da belirli günlerde soluğu Betül'ün apartmanın önünde alıyordu. Arabasını da dikkat çekmesin diye yeni değiştirmişti. Birileri görüp de Canan'a yetiştirirse onu uzaktan görme işi de yatardı. Yine öyle gecelerden biriydi. Fakat kafasını kurcalayan şeyler başkaydı. Karısı kilo almıştı sanki. Çok dikkat çekmese de Hakan onun tüm kıvrımlarını ezbere bilen biri olarak bunu net bir şekilde görebiliyordu. Kolay kolay kilo almazdı oysa karısı. Yeyip yeyip kilo almayanlardandı. Daha doğrusu kilolu bir döneminden sonra buna dikkat edenlerdendi... Belki de sıkıntıdan, diyerek kendisini oyaladı. Ardından arabayı yavaş bir şekilde sürmeye başladı. Önde duran taksiye atlayan kadınları takip ederken arada sıkıntıyla nefes alıyor, efkarla yaktığı sigarasının küllerini açtığı camdan dışarı doğru silkeliyor, içten içe de kudurup nereye gittiklerini -hem de bu saatte- sorguluyordu.

Acıtmışım Canını Sevdikçe (Aşka Dönüş Seri-1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin