Otele gelir gelmez soluğu bar kısmında almıştı. Tekli taburelerden birine geçip siparişini vermiş, yılışmaya çalışanları da başından kabaca def etmişti.
'' En sertinden...''diye tekrar bardağı vurduğunda öfkeyle etrafına bakınmıştı. Bir yandan kulaklarında çınlayan sözleri unutmaya çalışıyor, diğer yandan da acımasızca söyleniyordu.
'' Vasatmış! Hah! Çok biliyorsun sen!''
'' Ulan, benim yanımda o it kim ki benden iyi olsun!''
Hıncını tek tek elindeki kadehlerden alırken gözlerinin nemlendiğini hissetti. İçinde bir yerlerde koca bir yangın vardı ve içtiği hiçbir şey onu söndürmeye yetmiyordu. Ona karışmaya hakkı olmadığını bilse de elinde değildi. Onu düşünmediği tek bir an bile yokken bunu nasıl yapacağını, bu hislerle nasıl başa çıkacağını bilmiyordu. İçkinin dozunu kaçırdığının kanaatine varınca hızla tabureden indi ve yavaş yavaş odasına yol aldı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde üzerindeki ceketi çıkarıp berjer koltuğa fırlattı. Sıkıntıyla sıvazladığı yüzünün ardından yatağının ucuna oturdu. Amaçsız bir yaşam sürdüğünün farkındaydı Hakan. Onlarsız bir hiç olduğunun farkında olduğu gibi farkındaydı hem de. Bedenini geriye doğru bıraktığında tavana dikti gözlerini. O an eski anılarından biri çarptı hatıralarına.
Genç kızı uzun zamandır kesiyordu, Hakan. Ona yazdığı aşk mektuplarını gün gibi hatırlıyordu oysa. Şimdiyse kız pas vermiyordu kendisine. Arkadaşlarının dürtmesiyle kendisini toparlasa da gözlerini ondan, kız arkadaşlarına hararetle bir şeyler anlatıp gülümsemesinden alamıyordu. Saçlarında dolandırdığı elini ensesine indirirken sadece bir ara göz göze geldiklerini hatırlıyordu ve o an Hakan ilk kez yaşadığı duygularla boğuşuyordu. Bu da onu geriyor, sıkıyor ve agresif tavırlar sergilemesine sebep oluyordu. Düğün tüm hızıyla devam ederken herkes kendi halinde eğleniyordu. Bira kutularının biri gidip biri geliyordu. Hakan tüm cesaretini topladığında duruşunu dikleştirdi ve arkadaşlarına dönüp müsaade istedi.
'' Ben gidiyorum!''
'' Nereye ? ''
'' Kıza dans teklif etmeye.''
'' Sonunda!''
Arkadaşına ters bir bakış atarken adımlarını hızlandırdı. Ama geç kaldı. Kız çoktan başka biriyle, başka bir erkekle piste doğru yol almıştı. Burun delikleri genişlemiş, sıcak nefesini yüzünde hisseder olmuştu. Kimse onun kızını, ondan alamazdı! Onun kaderi belliydi. Adımlarını duraksız şekilde onlara yöneltti ve keskin bakışları arasında genç çocuğun omzuna vurdu. Kızın ne kadar şaşırttığını mimiklerinden, kendisine kocaman açtığı gözlerinden ve hafif de korkuyla titremesinden anlamıştı ama yapacağından da geri kalmamıştı.
'' Ne var birader ? ''
'' Canımı sıkman dışında mı ? ''
'' Efendim ? ''
'' YAYLAN!''
Aval aval bakan çocuğa kaş göz oynattı.
'' Ulan yaylan dememin nesini anlamadın ?''
Çocuk ondan gelen içki kokusunu alınca hızla topuklamıştı. Giderken arkasına bakmayı da ihmal etmiyordu.
'' Muhallebi çocuğu!'' diye tısladı Hakan
Canan ona ne iş der gibi bakınca gülümsedi.
'' Size eşlik etmekten onur duyacağımdan emin olabilirsiniz, güzel bayan.''
'' Sarhoş musun sen ? ''
Ellerini kenetleyip belinden çekiştirince onun gözlerinin içine baktı.
'' Nereden anladı ? ''
'' Hâl ve tavırlarından tabi ki!''
Sinirli görünmeye çabalasa da heyecandan ölmek üzereydi. Sevdiği adamın gözleriyle bu kadar yakından temas kurmak tek kelimeyle nefes kesiciydi.
'' Demek o kadar belli ediyorum ha.''
'' Eh, yani.''
'' Beni sarhoş edenin kim olduğu hakkında fikrin var mı peki ? ''
Canan buna dudak bükse de tahmininden dolayı kalbinin ritmi hız kazanmıştı.
'' Merak da mı etmiyorsun ? ''
Gözlerini devirdi hızla. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti.
'' Başımı böylesi döndüren sensin. Güzelliğin, gözlerin, kokun, sesin...''
Başını yeniden kaldırıp adama baktığında o aşık olduğu gülümsemesini yakaladı. Kendisiyle eğlendiğini düşünmek işine geliyordu. Nasılsa zamanında yapmıştı. Kendisini bildiğin ağlatmıştı. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi, kendisini yok saymaya devam etmişti.
'' Ne değişti peki ? ''
Bu sefer dudak büken Hakan oldu.
'' Sen, ben...Biz...zaman...duygular...Ağaçlar, böcekler, kelebekler hatta enflasyon...''
Canan, onun bu tatlı haline gülümsedi. Hakan gözlerini arada -muhtemelen kendisini seçmek için- kısıyor, sonra da peltek olmuş diliyle romantik şeyler zırvalamaya çalışıyordu.
'' Peki, bunlar, her kıza söylediğin şeyler mi ? ''
'' Hayır! Daha çok, kahverengi saçlı, yeşil gözlü, çiçek desenli elbisesi olan kızlara karşı zaafım var benim.''
Kıkırdadı Canan. O gülünce Hakan da kendini gevşeme moduna aldı.
'' Beni hâlâ kıvrandıracak mısın peki ? ''
'' Her şey sana bağlı.''
'' Akışına bırak o zaman.''
'' Eğer hissettiğin şey de, dans etmen gibi kötüyse, işim var Hakan.''
Hakan küstahlığıyla kasım kasım kasılırken onu alıcı gözle süzdü.
'' Sen de bana dans etmeyi değil, seninle uçmayı öğret o zaman.''
'' Şu an yeterince uçuyorsun zaten,'' dedi ve kikirdemesi arasında ayakta zor duran halini işaret etti.
'' Kızım, iki dakika ciddi olsana! Şurada romantik bir şeyler söyleyip seni tavlamaya çalışıyoruz herhalde değil mi!''
'' Boşuna uğraşıyorsun.''
'' Bu ne demek şimdi ? Yoksa hayatında, yüzünün şeklinin şemalini değiştireceğim bir şebek mi var ? ''
'' Şu haliyle bir şebekten farkı olmadığı kesin.''
Adamın gözleri tehlikeli bir şekilde koyulaştı. Dişlerini sıktığını gıcırdatma seslerinden anlayabiliyordu.
'' Kimmiş o ifadesi alınacak şebek ? ''
'' Sensin aptal, sen!''
Anılarından sıyrıldığında bile gülümsüyordu Hakan. Vücudunu diğer yana çevirdiğinde ise gecenin manzarasıyla göz göze geldi. Onu, böyle bir mevsimde, böyle bir havada, bu şehirde kaybetmişti. Ama ant olsun ki kaybettiğini geri alacaktı. O geceyi, gündüz; o mevsimi yaz, bu şehri de yeniden aşklarına boyayacaktı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıtmışım Canını Sevdikçe (Aşka Dönüş Seri-1)
Short StoryEvet, bir kısa hikaye daha. Evli bir çift Bir ihanet Bir AŞK... Bazen, kaybetmeden kıymetini bilmiyoruz; yaşadıklarımızın, bulunduğumuz anın. Bu da öyle bir hikaye. Hakan ve Canan, yoldan geçen, o dar sokaklarda yürüyen, geceleri yastığa kafayı ko...