Adam, dakikalardır masasının üzerinde duran, karısı tarafından bırakılan evlilik yüzüklerine bakıyordu ve ilk kez gocunmadan ağlıyordu. Kendisi salonda, eşi de odalarında... Saatler sonra, kapı açıldığında, elinde bavulu olan bir kadın görmek hakkı olmamasına rağmen öfke duymasına sebep olmuştu.
'' Ne yaptığını sanıyorsun sen ? ''
'' Gidiyorum!''
'' Olmaz öyle şey. Bu saatte nereye gideceksin hem ? Buna izin vermem!''
'' İzin almıyorum zaten Hakan!''
'' Umurumda değil. Hiçbir yere gidemezsin!''
Ağlamaklı sesiyle, kırmızıya bulanmış göz çanaklarıyla en sonunda haykırdı.
'' Bu saatten sonra bu eve sığabilir miyim sanıyorsun ha ? Ne yapayım, hiçbir şey olmamış gibi başkasına açtığın kollarına mı sığınayım ? Hiçbir şey olmamış gibi boynuna atlayıp kocam bu, aldatır da sever de mi diyeyim ? Ne yapayım ha! Söylesene!''
İsyanını göğsüne indirdiği yumruklarıyla katladı. Hakan geriye doğru sendelese de ona herhangi bir müdahalede bulunmadı. Ne diyebilirdi ki ? Haklıydı karısı. Yerden göğe kadar haklıydı hem de. Aşağılık bir pislik gibi davranmıştı. Ona hak etmediği bir acı yaşatmıştı. Ne yüzle kal diyebilirdi ki...
'' Sen, içimdeki kırıntılarını öyle bir savurdun ki, azıcık kalan o sevgimi de, güvenimi de yok ettin. Sen bu gece sadece duygularımı değil, beni de öldürdün Hakan. Beni de!''
Son sözlerinin ardından bavuluna asıldı ve hışımla, evin kapısını da çarparak oradan ayrıldı. Omuzları sarsıla sarsıla ağlamasını umursamadı bile. Bu gece arkadaşı Betül'de kalacaktı. Yarın, gün doğar doğmaz kendine bir avukat bulacak, Hakan denen adi adama boşanma davası açacaktı. Ondan sonra soyadını da sepetleyecekti. Sonra da dünya vardı, diyecekti. Yine ağlama krizleri bedenini mesken tuttu. Betül bile ne yapacağını şaşırmıştı. Sadece Hakan'a belalar saydırıyordu. Arada bir de, ben neden evlenmedim kızım, bu erkek milletinin alayı böyle, gibi kıvanç duyan ifadeler kullanıp kendi aptallığını acımasızca yüzüne vurmaya devam ediyordu.
O gece Canan'ın gözüne bir gram uyku girmemişti. Sanki ertesi günü iple çeken kendisi değilmiş gibi sürünerek yatağından çıktı. Aynadaki yansımasıyla göz göze gelince haline acıdı. Yüzünü suyla defalarca çırparken ağzına kadar gelen acı tattan rahatsız oldu ve öğüre öğüre midesini boşalttı. Betül bile o kadar endişelenmiş olmalıydı ki, iki de birde kapıyı vurup, '' İyi misin arkadaşım ? Her şey yolunda mı ?'' diye soruyordu. Sanki ne kadar berbat bir halde olduğunu bilmiyor muydu ? Sapsarı bir suratla kapıyı aralayınca Betül haliyle korkmuştu. İki eliyle yanaklarını avuçlayıp doktora gitmeyi önermişti. Değil doktora, şuradan şuraya gidecek hali yoktu Canan'ın.
'' Biraz uzansam geçer Betül. Nane limon falan da yaparım. Sen işine geç kalma benim yüzümden.''
'' Kızım, ben seni bu halde tek başına bırakır mıyım hiç ? Aklın alıyor mu bunu ?''
'' Eğer işsiz kalmak ve kira borcundan dolayı kapına dayanan nemrut ev sahibinle, ödeyemeyeceğin kadar birikmiş kredi kartı ekstresiyle baş başa kalıp ah vah etmek istemiyorsan, bunu yapmak zorundasın. ''
'' Bu neydi şimdi ? Tanrım, son otobüse yetişirim inşallah.''
Canan arkadaşının takındığı sahte telaşa kıkırdarken Betül, bir anne edasında son uyarısının üzerinden geçiyordu.
'' Ama kötüleşirsen beni arayacaksın. Yoksa külahları değişiriz Canan hanım! ''
'' Merak etme,'' derken başının çaresine bakabileceğinin mesajını veriyordu.
Betül alelacele öpücük atıp evden çıkarken yattığı yerden doğrulmuştu. Nereye yatıyordu. Bugün hani avukat bulacaktı ? Bu işi, ince hastalığa yakalanıp ölse dahi ertelemeyecekti. Hızla üzerine kıyafetlerini geçirdi. Yüzünü canlı göstermek adına pudrasını sürdü ve allığıyla teninin rengini canlandırdı. Tek aldatılan kadın kendisi değildi ya. Öyle kadınların daha güçlü olduğunu okumuştu bir yerlerde. Şükür, deyip tahtalara vurmuştu bir de. Şimdi onların kaderini yaşıyor, bu mağduriyete rağmen hayata tutunmaya çalışıyordu. Hayat böyle garipti işte...
******
Hakan için de gün farksız başlamamıştı. Hatta daha beter başlamıştı. Kafasının içinde çalıyordu sanki telefon. Gece o kadar çok içmişti ki, her yeri dağıtmıştı resmen. Ayağına takılan çarşaftan zar zor kurtulup telefonuna uzandı.
'' Ne var ? ''
'' Hakan, neredesin sen oğlum ? Herkes toplantı için seni bekliyor.''
'' Hass...,'' dedi nemli alnına elini yapıştırırken
'' Ben onu tamamen unuttum abicim ya. Onları oyalayabildiğin kadar oyala.''
'' Ne yani, adamlara beşinci kez ne içersiniz mi diyeyim ? ''
'' Gerekirse de Aydın! Bir kere de sen benim arkamı toparla!''
Aydın onun sayesinde tutunmuştu şirkette. İlk zamanlar o kadar çok hata yapmıştı ki, o zamanlar bölümlerinin şefi olan Hakan'ın tatlı dille yaptığı ikazları sayesinde kendini toparlamıştı. Şimdiyse kendisi bölümünün şefiydi.
'' Tamam, elimden geleni yapmaya çalışacağım. Ama sen yine de elini çabuk tutsan iyi olur. Onları daha fazla oyalayabileceğimi sanmıyorum çünkü.''
Suratına kapatılan telefon sesinden başka bir şey işitmemişti genç adam.
Onun bir derdinin olduğunu görebiliyordu ama kendisine düşmez diye sormuyordu. Yoksa son günlerdeki dalgınlığını fark etmemiş değildi. Allah'tan arkadaşı büyük patron olaya dahil olmadan yetişmişti. Yoksa kendisini kapının önünde bulması içten bile değildi. Başarıyla geçilen toplantının ardından Hakan kravatını gevşetirken Aydın gülümsüyor, kendisine bakan kızlara gene göz kırparak mavi boncuk dağıtıyordu. Bir yandan da, arada bir gözlerinin kaydığı adamı sorguluyordu.
'' Neden geç kaldın ? Hiç böyle yapmazdın sen.''
'' Karım gibi konuştun...''
Yüzüne hakim olan gülümseme dün olanlar aklına gelince soldu.
Bunu yakalayan Aydın endişeyle arkadaşının koluna dokundu.
'' İyi görünmüyorsun sen. İstersen eve git. Ben geri kalan işleri hallederim.''
'' Bana bu iyiliği yapar mısın gerçekten ? ''
'' Ayıpsın. Ama yarın rica ediyorum ayık kafayla gel ve şu şeklini şemalini bir düzelt. Yoksa ormanlar kralı Tarzan'a benzeyeceksin. ''
Çenesini sıvazlayan adam o an halinin farkına varabildi. Canan da öptüğünde hep sakallarının batmasından şikayet ederdi. O olsaydı böyle bir aptallık yapmaz, tıraş olmayı unutmazdı. Karısının bu konudaki hassasiyeti malumuydu. Gözünün önüne dün geceki hali geldikçe içi dağlanıyordu adamın. Dün gece herhangi bir kadını değil, gözünden sakındığı, delicesine sevdiği kadını hırpalamıştı. Onu dediği gibi öldürmüştü. Aydın'ın kendisini dürtmesiyle toparlandı ve sorularına maruz kalmamak adına teşekkür edip kaçarcasına uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acıtmışım Canını Sevdikçe (Aşka Dönüş Seri-1)
Short StoryEvet, bir kısa hikaye daha. Evli bir çift Bir ihanet Bir AŞK... Bazen, kaybetmeden kıymetini bilmiyoruz; yaşadıklarımızın, bulunduğumuz anın. Bu da öyle bir hikaye. Hakan ve Canan, yoldan geçen, o dar sokaklarda yürüyen, geceleri yastığa kafayı ko...