Gece yine uzun süren kabusumun neden olduğu uykusuzluk ile yataktan kalkmış buluverdim kendimi. Elektronik saatimde 09.00 ibresini görünce artık aşağı kata inmem gerektiğini anladım. Ve yatağımın karşısındaki banyoya girip elimi yüzümü yıkadım. Saçıma bir şeyler yapmak için uğraşmama gerek olmadığı fikrinde karar kıldım ve tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptım. Uyku sersemliğinin vermiş olduğu ağırlıkla banyodan küçük adımlarla çıkıp elbise dolabımın karşısına geçtim. Üstüme giymek için kalın bir kazak altıma ise de beni pek rahatsız etmeyecek koyu bir jean giydim. Sonra uykumdan uyanalı 20 dakika geçtiğini anlayınca aşağı kata inmek için odamdan çıkıp merdivenlere doğru adımladım.
Merdivenlerin son basamağındayken ses tonumu uykulu modundan çıkarıp canlı ve net çıkarabilecek şekilde ayarlayıp "Anne" diye seslendim bu arada daha net duyulmak için de e harfini ses tellerimin imkan verdiği kadar uzattım.
Annemde mutfaktan elinde havlu ile kapı eşiğine çıkıp " Günaydın tatlım. Hadi kahvaltı edelim de baban havaalanına gitmek için geç kalmasın" dedi. Bende başımı onaylar şekilde sallayıp mutfağa girdim ve ilacımın saatini daha da aksatmamak için bir adet kapsülden çıkarıp ağzıma attım ve mutfak masasında bulunan sürahiden bir bardak su alıp koca yudumlar ile boğazımdan akıp geçmesine müsaade ettim.
Fazla oyalandığımı anlayıp masaya oturmak üzere ahşap desenli antika görünümlü sandalyeyi kendime doğru çektim ve oturdum. Aradan 2 yada 3 dakika geçmeden babam mutfağa giriş yaptı kısaca bizlere günaydın dedikten sonra masaya oturdu ve tabağına kahvaltılık bir şeyler doldurmaya başladı. Bir süre babamın yüzünde takılı kaldı gözlerim. 14 yıl öncesindeki parıltılı gözlere sahip olmadığını anladım. Onun gözlerinde de aynı parıltı vardı bir zamanlar ve bunu anlamam ile içimde bir burukluk peyda oldu. Babama dikkatli bakarken çok fark ettirmiş olmalıyım ki gözlerini tabağından çekip benim üzgün ve dolu gözlerimle karşılaştı. Hemen kendimi toparlayıp hiç de gerçek olmayan bir tebessüm gönderdim ona. O da yine aklıma hangi düşüncelerin dolduğunu anlamış gibi elini uzatıp hafif bir dokunuşla elimin üzerini ovaladı sanki üzerinde bıçak kesiği varmış ve o kesiğin oluşturduğu yarayı temizlermişçesine dokunuşlardı bunlar. Annem de bizim bakışlarımızdan ortama hüzün çöktüğünü anlamış olmalı ki " Bugün sizleri evden postalayıp kendime sefa sürme zamanı oluşturabileceğim bir günün başlangıcındayım." diyip o güzel yanaklarını sıkma isteği oluşturan sözleri ile ortamın kasvetini yine kağıt parçası gibi büzüştürüp çöpe yolladı. Kendimi bu sözlerden sonra toparlayıp gerçek bir gülümseme bahşettim hem yüreği buruk anneme hem de her şeye rağmen benden sevgisini esirgemeyen koca yürekli babama.
Kahvaltı faslını aşırı duygusal geçişler ile sonlandırıp yukarı kata kendi odama doğru yol aldım.İçeri kocaman adımlar ile girip yatağıma uzandım ve olanları her hatırlayışımda kendimden çok ailemi üzdüğümü bir kez daha anladım ama bu üzüntü duygusunu onlardan alıp kendime daha çok aşılamak isterdim onların acısını hafifletip kendiminkini yağan yağmurun şiddetini arttırması gibi arttırmak isterdim. Böyle bir şeyi yapmak ne mümkün onlar bu olanlardan sonra en çok etkilenen iki güzel yürekli insan. Belki yaşadıklarını unutmadılar ama babam kendini işlerine daha çok vererek günün çoğunda bu üzücü düşünceleri birazda olsa kendinden uzak tutmaya çalıştı. Annem mi ne yaptı o da benim yokluğumda daha da kendini bu duygu seline kaptırıp sonsuzluk gibi yaşamak istedi acısını ama daha sonra babam arada şirkete uğramasını ve kafasını birazda olsa dağıtması gerektiğini söyleyip onu uzun uğraşlar sonunda ikna etmeyi başardı. Ben mi ne yaptım ben 14 yıl boyunca korkunç kabusumun kurbanı oldum ve olmaya da devam ediyorum. Nasıl mı ayakta dirayetli bir şekilde durabiliyorum. Anne ve babamın sonsuz sevgilerini benden esirgememesi sonucunda ve pamuk elli anneannemin huzurlu ve sevimli evinde zaman geçirerek. Peki şunu merak edip sorabilirsiniz 14 yıl boyunca anneannenin evinde zaman geçirip ailenin sevgisini tam olarak nasıl hissedebiliyorsun? İlk zamanlar hepimiz bitap düştüğümüz sıralarda merhameti kendi boyundan büyük olan anneannem beni yanına aldı ve sular durulduğu zaman ailemin yanına geri döndüm. İstanbulda farklı bir malikanede ikamet ettik bir süre ben yine de mekan olarak farklı bir yere gelsekte kendimi suçlamayı ve yiyip bitirmeyi hiçbir zaman bitirmedim o yüzden anneannem 18. Yaş günümü de orada geçirdiğimi artık orada kalmamam gerektiğini ve üniversite için İzmir'e gelip onun yanında ya da karşı dairesinde yaşamamı istedi. Tontişimin karşı dairesini bunun üzerine satın aldık. Ve bana iyi gelebileceğini düşünüp üniversitenin ilk döneminde o dairede yaşadım. Vizelerimin sonuna yaklaştığım sıralarda sınav stresi ve kabusumunda etkisiyle geceleri sık sık uyanmaya başladım. Bunun üzerine de vize dönemini uzun meşakatler sonucunda atlattım ve birkaç lazım olabilecek eşyalarımı ve elbiselerimi anneannemin boş olan odasına taşıttırdım. Ve sömestre zamanı da direk ilk haftasını anne ve babamla geçirmek için de İstanbul'a geldim. Ve bugün de burada son günüm. Akşamüzerine doğruda İzmir'e gitmek için yola çıkacağım. O yüzden annemle bir hafta geçirip yorulmamın sonucunda şimdi de yol yorgunluğunu da eklemek istemediğim için yatağımda uzanıyorum. Telefonumdan saate baktığımda öğlen vakti 1 olduğunu gördüm. Ve birkaç dinlendirici müziği mp3 olarak ayarlayıp dinlemeye koyuldum. Yalnız kaldığım zamanlarda en iyi yaptığım şeyi yapıp müzik dinlemeye ve yaşadıklarımı düşünmeye başladım. Sonrasında kirpiklerimi zorlayan göz kapaklarımın da bir aşağı bir yukarı hareketlerinin yardımı ile önce ufak bir gözyaşı aktı geçti yanağımdan. Kendimi ağlamamak için ne kadar zorlasam da sanki bana itaat etmemek konusunda anlaşmıştı gözyaşlarım , kendi aralarında ittifak kurmuşçasına ve bana ihanet edercesine yanağımdan bir süre akıp geçtikleri hatırladığım en son şeydi..
Beğenirseniz 'OY 'atmayı ve' YORUM' yapmayı unutmayın lütfen!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN EV SAHİBİM
Novela JuvenilEn değerlisini kaybetmiş bir genç kızın öğrenilmiş çaresizliği ruhundaki en derin boşluklardan biridir. Derin boşluk ve yaralar ile dolu bir yaşamın ortasına ne kadar daha dert aşılanabilir ki? ****************************************** "Armina. Imm...