Soru şeklinde sormasından çok dış gözden inceleyip anladığı kadarının gerçek olup olmadığını teyit ettirmekti amacı sanki. Bildiği ve dahasını öğrenmeye çalıştığı gerçeklerden kaçmak suretiyle 'neyden bahsediyorsunuz?' diye bir soru yönelttim. Aslında kendi alanımdan taviz vermeyeceğimi belirtmekti bir yerde amacım. İki günlük karşılaşma ile bu kadar benliğimle ilgili bir soru yöneltmesi beni hem şaşırtmıştı hem de biraz da sinirlendirmişti. Ben dört duvarımda bana ait benliğimle ve kendimin kabullenebildiği üç beş kişi ile gayet mutluyken bir anda bana beni sorması ve bunu öğrenmeyi beyninin en ücra hücrelerine kadar istediğini belli etmesi fazlasıyla afallaştırdı beni. Benim o sakin ve huzurlu olabileceğim dört duvarım her biri daha önceleri farklı renkler ile bezeli idi. Her biri baharın gelişini müjdeleyen farklı renklerdeki çiçeklerin renkleri gibiydi. Cıvıl cıvıl , rengarenk ve capcanlı.. Sonra ansızın karşıma çıkan gerçekle duvarlarım rengini soldurdu. O ilk andaki canlılığından eser kalmadı ve sönük birer tuğla parçasının oluşturmuş olduğu bir yığından öteye gidemedi. Elimden kayıp gittiğini o zaman anladım rengarenk duvarlarımın. Şimdi o dört yığın ile benliğim kendi yalnızlıklarından birer sofra oluşturmuşlardı. Ve istedikleri olmadığı takdirde her bir dış göze kapatıyorlardı adeta kendilerini. İşte gelip bir 'soğuk' kelimesi ile benim içimde kopan fırtınalardan ne kadarını bilebileceğini ben sana öğretmeden kendin vazgeç !! Durup birkaç nefes savurdum etrafıma, aşırıya kaçmadan durduğum iki üç saniye bana o kadar uzun geldi ki en sonunda bana vazgeçmeyeceğini belli eden bir tonda "Neyi anlamak istediğimi ve bu yüzden bu tepkiyi verdiğimi biliyorsun Armina. Bunu anlayacak yaşlarda olduğumuzu biliyorum. Biliyorum ki birkaç şeyden bahsedersen bunun sana da yararı olacak ama sen kendini hep alanın ile sınırlandırıyorsun. Bu sorumu burada yinelemek tekrarı ile uluorta bırakıyorum. Sadece şimdilik suskunluğumu koruyorum, iyi akşamlar." Yanımdan bu sözleri sarf eder etmez gitti. Apartmanın kapısına iki büyük adımda ulaştığını gördüm ama kendimin hareket etmesini sağlayacak gücü kendimde o an için bulamadım. Belki de insan ilişkilerinde normal olan şey buydu; merak edilenler öğrenilmek istenirdi fakat benim dünyamda güven hissinin olmaması ile başlayan şüphe tohumu filizlenirse, ki bu ilk gördüğün kişi için gayette normal bir davranış şekli olmalı, mümkünatı yok ki merak edilenler açıkca sorulabilsin. Bazen bazı anlar olur ki yaşadığın gerçeği bile kabul etmek istemezsin. Ben bunu 14 yıl önce yaşamışken ve her anımda da yaşamaya devam ederken bir yabancı gelip bana bunun ona sunulması ile kendimi rahatlatabileceğime inanması ve bunu bana inandırmaya çalışması çok saçma. Her insan kendini ifade ederken farklı kalıplarda şekillenir belkide. Ben acılarımı kendi içimde yaşamayı kabullenen cinslerdendim. Beynime hançer edası ile saplanan bir acı ile olduğum yerden hareket etme ihtiyacı ile dolup taştım adeta. Ayaklarımı hareket ettirebildiğimi hissettiğim anda apartmana doğru yürüdüm ve basamakları dikkatlice çıktım ardından anahtarımı elimin soğuk yüzeyinde bir sağ sol hareketi yaptım ve ahşap kapıyı açtım. İçeri doğru kendimi iteledim bir an , öyle karışıktı ki düşüncelerim kendimi savurduğumdan bile haberim yatağıma uzandıktan sonra oldu. Ne ara odama geldim ve yatağıma uzandım bilmiyorum ama yatağımın üzerinde buldum kendimi sere serpe. Kaç dakika orada uzanmış bir şekilde durduğumdan habersizdim sadece aklımda o vardı. Acımı paylaşmakta bencil olduğum parlak kahverengilerdi o an içimi dolup taşıran.
Ertesi sabah kendi içimdeki kasvete ve kış mevsimine inat gün daha parlak doğmuştu sanki. O parlaklığı ile gözümü kamaştıran güneş ısısı alaca soğuğa karşı direnmeye mahkummuş gibi hissettirmeseydi her an yaz mevsiminde olduğumuzu bile zannedebilirdim. Gün belki kışa rağmen parlaktı ama ben kendi güneşimi çoktan içimde söndürmüştüm. Bugün hareket edecek takati ayak sinirlerimde bile bulamazken anneannem kahvaltıya gelmem için mutfaktan seslenmişti. Geliyorum gibisine bir cevap yolladım boğazımın acısı ile fakat tek acıyan yanım boğazımla kalsaydı keşke. Dün gece boyunca yaşamla bağlantımı uzun süre kaybetmiş gibiydim ne ağlayabildim nede bağırabildim. Donuk bakışlarla odamdaki tavanı inceledim. Kendimde olmadığım tek hatırlayabildiğim gerçekti. Derin nefesler eşliğinde komidine tutunarak yatağımdan kalktım ve holden direk mutfağa geçtim. Kısaca kahvaltımı ettim daha doğrusu bir şeyler yemeye çalıştım. O sırada da anneanneme durumumu belli etmemek için gülümsemeye çalışıyordum. Kahvaltı faslı bitince direk odama gittim ve yatağıma geri uzandım. Artık ilaçlarımda da ara vermem konusunda bir karar almıştım buradayken tontiğim bana ilaçlardan daha iyi geliyordu. Onun güler yüzü her ilaçtan daha faydalı idi sanki.
Bu düşünceler bulunduğum duruma tezat oluşturacak şekilde beni hafif bir gülümseme ile rahatlatırken telefonumun mesaj sesini duydum bir an. Mesaj panoma giriş yaptığımda "Alparslan ile ilgili gerçeği merak ediyor musun?" yazan mesajı görmem ile kanımın çekildiğini hissettim adeta..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HIRÇIN EV SAHİBİM
Fiksi RemajaEn değerlisini kaybetmiş bir genç kızın öğrenilmiş çaresizliği ruhundaki en derin boşluklardan biridir. Derin boşluk ve yaralar ile dolu bir yaşamın ortasına ne kadar daha dert aşılanabilir ki? ****************************************** "Armina. Imm...