BÜCÜR

136 7 0
                                    

Yolda karşılaştığım küçük Efe anılarımı boy sırasına dizmeme yardımcı olmuş bunun yanında yaşadıklarımı da gözden geçirmeme ve kısa bir geçmişe gitmeme katkı sağlamıştı. Zihnimin köşesinden çıkıp gözümün perdelerine inen birkaç yaşanmışlıktı bunlar. O kadar değerli ve paha biçilemezdi ki yaşamak isteyenlerin varlığını ortaya koyarak elde etmeye çalışması kafi değildi. Ancak sevgi yoluyla bütünleşen kalplerin yaşayabileceği nadide anlardı bu anlar. 14 yıl öncesindeki ben geldim bir an Efenin konuşmasından sonra, bende bu karşımdaki kız kadar arkadaşlarıyla oynamayı seven bir çocuktum. Ne kadar onlarla oynamak hoşuma gitse de ben en çok Alparslan'ın yanında mutluydum. Onunla bütün gün oyun oynamadan yan yana dursam bile ses etmez öylece dururdum. Çünkü onun sevgisini somut bir halde şekillendiremesem de varolduğunu ve hissedebildiğimin farkındaydım. Sevgi, Aşk, Mutluluk yada benzeri duygular ölçülebilen veyahut sayılabilen varlıklar değildirler. Onlar kırmızı yumruların attığı süre zarfında hissedilmesi mümkün olan duygulardır. Onlar varolduğumuz sürece varlığını hissettirebildiğimiz bizi biz yapan bizden parçalardır. İşte küçük Efe'nin hissettiği de bu kendi varlığının parçası olan sevgiyi kız kardeşiyle paylaşıyor ve kardeşinin sevgisini de hissedebiliyor. Bu düşünceler içerinde kaybolduğumu fark ettiğimde eş zamanlı olarak dudak kıvrımlarımda baş gösterdi buruk birer tebessümdü bende peyda olan.

" Armina her zamanki gibi yine bahçedeydi. Burayı fazla seviyordu bunun sebebini bilmesem benden çok buraya önem verdiğini düşünüp kıskanabilirim. Tabi ki de nedenini biliyorum. Buraya geldiğimiz her yazda önce arkadaşlarıyla hasret giderir burada sonrada geri kalan zamanını benimle birlikte geçirir. Burası onun için önemli çünkü yanında sevdikleri var ve o burada çiçeklerin arasında özgürce oyun oynayabiliyor. Bazen kitap okumak için köşeme çekildiğim sıralarda oda benim onunla oynamamamdan ötürü bahçeye arkadaşlarını çağırır ve hep birlikte körebe ya da saklambaç oynarlar. Bunları oynamayı o kadar çok seviyorlar ki artık kim Arminayı sorsa yine aynı yerde aynı oyunu oynuyor diyebiliyorum aslında ne kadar kitap okumaya çalışsamda onu gözetlemekten kendimi alıkoyamıyorum bir türlü ne kadar uğraşırsam odaklanmak için sanki bir güç onun her an canını yakabilme olasılığının varolduğunu kulağıma fısıldıyor. Yine saçlarını savura savura büyük adımlar atıp saklanmaya çalışsa da en önce onun sobeleneceğini adım gibi biliyordum. Ne olduysa bugün farklı bir yerde saklanmak için koca adımlar atarak bahçemizin arka kısmına geçti. Benim görüş alanımdan çıktığını hissettiğim anda elimdeki kitabı bırakıp dışarı doğru adım attım. Bahçenin arka kısmına yaklaştığımda gözlerim küçük Arminayı bulmak için can atıyorlardı adeta. Boyuna göre uzun olan saçlarını fark ettiğimde yerde bacağını tutar şekilde buldum onu. Yüzünde ayağının ağrısına dair bir rahatsızlık hissi olsa bile bunu bana belli etmemek için gülümsemeye çalışıyordu küçük yaramaz. Bileğini elimle kavrayıp hemen sordum:

-Ayağın acıyor mu Bücür? Durur mu hemen bilmişce cevap verdi

- Ya Alparslan bana neden bücür diyorsun ben sana öyle sesleniyor muyum?

- Bana bücür demiyorsun ama abi de demiyorsun. Onu ne yapacağız küçük hanım?

-Bak öyle söyleme küserim sonra sana. Bir daha konuşmazsam nasıl seslenirsin bana o zaman.

Hemen yüzünü düşürür gibi yaptı. Anlaşılan ayağında ağrı yok bizim cadının ama canı oyun istiyor.

-Bir düşüneyim. Hımm.. Buldum bende şu sarı cadıya seslenirim bundan sonra. Hani en yakın arkadaşın olan Cansuya

Kıskançlığından kıpkırmızı olmuştu resmen bıraksam bu konuşmamızdan haberi olmayan küçük Cansuya saldıracak kıvama gelmişti adeta. Daha fazla sabrını zorlamamak için alttan aldım hemen

HIRÇIN EV SAHİBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin