HATIRA

139 7 3
                                    

Bazı zamanlar durup soluk alıp vermek istersiniz hayatınızın yoğun ve karmaşık dönemlerinde. Kapıldığınız sorumluluklardan kısa bir ara vererek geri döndüğünüzde kendinizi yenilenmiş bir o kadarda değişmemiş hissedersiniz. Belki değişmeyen tek şey uzaklaştırmak istediğiniz düşüncelerinizdir. Fakat düşüncelerinizden arınmak istediğinizi benliğinize kanıtlama ihtiyacı duyduğunuz içindir ki farklı ve dinç gözüktüğünüzü zannedersiniz. Belki de benim yanıltıcı beyin fonksiyonlarım gelen mesajın sadece görünen gerçeğin yanılmasıdır diye düşünmemi sağlayacak kadar umutsuz ve bezgindir.

Olanları anlayabilmek için belki de uzun bir süre kendimde olmamam gerekir. Sanki bir daha gözlerimi açmayıp sonsuzluğa uğurlanmışım hissini yakalayabilmem için. Sadece bakmak ile yetindim ışık saçan telefon ekranına. Belki bir ümit parçacığı yakalasam peşinden sorgusuz sualsiz gidecekmişcesine korkuyla baktım. Ya öyle bir gerçeklik payı varsa diye düşünme endişesini daha önce hiç bu kadar yakından tatmamıştım. Bir şeyin sandığınız gibi olmasını istemekten çekinmek, o şeyin olduğunu bildiğinizdeki kadar rahat tavırla karşılayamadığınız yegane değişmeyen endişe yumağı olup çıkıyor.

Tekrar sesli bir şekilde okudum gelen yazıyı "Alparslan ile ilgili gerçeği merak ediyor musun?" o kadar dakikadır bakıyorum ki belkide bakışlarımla değişebilecekmiş gibi ekranı delip geçiyor adeta göz pınarlarım. Tam yokluğunu kabullenmeyi kendime bir ilke edinmeye çalıştığım süreçte böyle bir mesajla karşılaşmam tüm yapılı düzenimi yerle bir etti. Yapıcı üzüntümü yıkıcı sarsıntılara bırakmak için canla başla çalışan karıncalara döndü adeta. 14 yıl sonra gelen bir mesajın ne ehemmiyeti olabilirdi ki? Ani verdiğim kararla mesaj panosundan gelen mesajı sildim. Eğer bu mesaj şaka yaptığını zanneden biri veya birkaç kişiden geliyorsa devamı gelmezdi fakat umut kırıntısını kalbinin en kuytu köşesinde hisseden ben için gerçek ise tek bir mesaj ile yetineceğini hiç sanmıyorum.

Telefonu sakince yatağımın üstüne bıraktıktan sonra bende yan kısmına hafif bir şekilde uzandım. Belki düşünmeyi ertelemem benim için oluru en yüksek ihtimallerden biridir. Uzanmamın üstünden saniyeler geçmeden kendimi yataktan fırlamış kapı eşiğine gelmiş bir vaziyette buldum.

Telefonumu ve bir miktar paramı alıp dış kapıdan dışarı çıktım. Öğle saatlerinde olduğumuz için nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım ara sokaklardan. Yolu hiç saptırmadan 5 dakika yürüdükten sonra sağ taraftan bir mahalleye giriş yaptım oradan da düz devam etmeyi de ihmal etmedim. Düşüncelerimde gittiğim yollar gibi sapa değilde düz olsaydı diye bir an düşünmedim değil. Yürüme mesafesinde baya bir yol kat edince karşıda mahallenin oyun oynanılan bölümünde tek başına oturan bir oğlan çocuğu gördüm. Buradan nasıl göründüğünü bilmeden sadece yanında oturmam gerektiğini düşünerek adımlarımı hızlandırdım. Yanına geldiğimde gözlerimin kenarında oluşan kırmızılıkları karşımdaki oğlana belli etmemek için ellerim ile bir sağ bir sol hareket ederek yelleme imkanı sağladım. Sonra yanında olmak istediğimi belli eden cinste öksürdüm. O da mahsun ve bir o kadar da durgun bakışlarını bana çevirdi. "niçin burada tek başına oturuyorsun ufaklık?" diye bir soru yöneltince hafif çatmış olduğu kaşlarla cevap verdi " Ben ufaklık değilim."

"Tamam o zaman sen de adını söyle"

"Adım Efe." Diyerek benimle konuşmak istemediğini açıkça belli etti. Normal şartlarda kimse ile böyle bir diyalog içine girmeyen ben bir ilki gerçekleştirip onunla konuşmaya çalıştım

"Efe sorumu tekrarlama ihtiyacımı duyuyorum şuan. Neden burada tek başınasın?"

"Bunu sana neden söyleyeyim ki" cidden çocuk söylediğinde haklıydı. Benim nasıl kendim için kurallarım varsa bu tatlı oğlanında anne ve babası tarafından belirlenen kuralları vardı. Sonuçta her aile evladını dış çevreden gelecek herhangi bir tehlikeye karşı korumak ister bu yüzden işe ilk önce çocukları bu konuda defalarca uyarmakla başlarlar.

"Haklısın Efe bundan banane değil mi. Sonuçta senin yanına seninle konuşmak istediğim için geldiğimi sana henüz söylememiştim. Bak gördün mü eğer açıkça söyleseydim sende beni reddetmek zorunda kalmayacaktın."

Hafif kıkırdama eşliğinde başını daha aşağıya gelecek şekilde oynattı.

"Adını bilmiyorum ama benimle konuşmaya çalışmandan dolayı sana neden burada olduğumu söyleyebilirim."deyip sır verirmişçesine bana doğru yaklaştı ve kulağıma doğru fısıldadı. "Kız kardeşim arkadaşları ile saklambaç oynuyor ve ben de kaybolmaması ve koşarken düşmemesi için onu uzaktan izliyorum. Aslında sana ismimi söylemememin ikinci nedeni de buydu. Eğer benimle konuşmaya devam edersen dikkat çekebilirdik ve kardeşim onu gözetlediğimi kolayca anlardı." diyen küçük Efe zihnimin başı ve sonu olmayan hatıraları ile beni baş başa bırakmıştı o an için. İçsel karmaşalarımın orta göbeğindeyken yine tepeden tırnağa onunla doldum. Onun getirdiği karmaşıklıklarla yolunu kaybetmiş bir kız çocuğuydum adeta.

HIRÇIN EV SAHİBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin