R.K-15

50 4 2
                                    

Göz kapaklarım bir daha açılmamak üzere yemin etmişlerdi sanki. Vücudumdaki uzuvlar ise bir daha iş görmeyeceğine. Öyle bir yorgunluktu ki üzerimdeki yazsam satırlar almaz, anlatsam kimse anlamazdı.

Burnumun ucunda yer edinmiş yanık kokusu alıyordum. Yeni değildi bu koku. Üzerinden zaman geçmiş olmasına rağmen burnumun ucuna yapışmış ve gitmesi beni bir hayli uğraştıracak gibi duruyordu.

Boğazım düğüm düğüm düğümlenmiş, nefessizlikten ölmemi istiyordu adeta. Saçlarım tek tek cımbızla yolunmuş ve sonrasında kafa derim bıçak ile kazınmıştı sanki.

En ağırı da kalbimin üzerindeki ağrıydı. Testerenin ucunu kezzapa bulamışlar ve hırsla şiddetle acımasızlıkla kalbimin her milimetresini parçalara ayırıyorlardı. Testerenin ucundaki kezzap kalbimin parçalarına iyice bulanmış fazlalıkları kalbimden akarak beynime soluk boruma ve bütün organlarıma tek tek damlıyordu.

Vücudumu anlayabilirdim. Fakat kalbim benden ne istiyordu? Daha doğrusu kim kalbimden ne istiyordu da böylesine gaddar bir şekilde yakmıştı canını.

Yaşanılanlar yankılandı beynimin boş odacıklarında. Doruk'u ilk gördüğüm an tanışmamız içtiğimiz gece kolyemi verişi kazadan öncesi ve sonrası. Ben olmaktan çıkmıştım.

Kumsal bu değildi. Duyugusuzdum ben. Kalbim parçalara ayrılmaz aklım bana oyunlar oynayarak beni yanıltmazdı. Kimseye boyun eğmezdim. İnsanların söyledikleri beni etkilemezdi.

Ben değişiyordum. Bu su katılmaz bir gerçekti. Ne kadar kabullenmek istemesem de artık hissediyordum. Mutluluğu acıyı kırıklığı burukluğu. Kalbimi hissediyordum. Senelerdir varlığından bir haber olduğum kalbim artık gümbür gümbür atıyor ve ben buradayım diyordu.

Her ne kadar diğer insanlar tarafından kaşar damgası yemiş olsam ve her gün başka biriyle birlikte olduğum söylensede şuana kadar daha doğrusu Doruk'u tanıyana kadar hiçbir erkeği hayatıma sokmamıştım. Doruk beni kendi istediği gibi şekillendirmeye ve bir şeyleri hissetmeye zorluyordu. Ki gayet de başarılı oluyordu.

Karmakarışıktım. Ne yapacağımı nasıl davranacağımı bilmiyordum. Ve bu beni sinir ediyordu.

Doruk bana bir gün iyi davranıyorsa üç gün kötü davranıyordu. Beni istediği gibi öpebiliyordu. İstediği yere getirebiliyordu. İstediği gibi dokunabiliyordu. Üstelik o bana dokunduğunda kendimi o kadar yücelmiş ve öylesine özel hissediyordum ki.

Yeni kazandığım bu ilkel duyguların beni ele geçirmesinden, kapılıp gitmekten ölesiye korkuyordum.

Biraz daha düşünürsem düşüncelerimin yoğunluğu yüzünden beynim izin istemeden intihar edecekti. Bu yüzden zor da olsa göz kapaklarımı araladım.

Kendime gelebilmek için yaklaşık 2 dakika hareketsiz bir şekilde yatağın içinde tavanı izledim. Yeterince kendime geldiğimi anladığımda dirseklerimi yatağa bastırarak doğruldum.

Yorgun ve boş bakışlarımı odanın içinde gezdirdim. Geniş bir yatak odasındaydım. Bembeyaz duvarları beyaz ahşap pencerelerle büyük bir uyum içerisindeydi. Yatak çift kişilikti. Gri kenarlıklara,kaz tüyünden olduğu aşikar olan yorgana pofuduk yastıklara ve duvara monteli yatağın tamamını örten bir tüle sahipti.

Tam karşısında gri ile toz mavisinin mükemmel uyumuna sahip olan aynalı bir takı dolabı vardı. Yanyana iki aynadan oluşuyordu ve küçük aynanın altında çekmeceler vardı. Aynaların kaydırılabilir olduğu çok belliydi.

Yatağın yanında yine gri ve toz mavisinden oluşan aynalı dolabın takımı olan küçük ayaklı bir dolap vardı.

Çapraz tarafımda ise kocaman buram buram düzen kokan bir çalışma masası ve duvara sabitlenmiş kitap rafları vardı. Rafların üzerinde çeşit çeşit renk renk kitaplar ansiklopediler ve dergiler vardı.

Kısacası temiz görünümlü ferah bir odaydı. Yumuşak yorganı üzerimden ittim ve yatağın üzerindeki tülü kenara sıyırıp ayağa kalktım. Bacaklarım o kadar halsizdi ki dengemi kaybedip yere düşmekten yatağın yanındaki küçük ayaklı dolap sayesinde kurtulmuştum.

Burnumun ucunda ısrarla kendini hatırlatan yanık kokusunun kaynağını aramak üzere odadan çıktım ve geniş koridorda yürümeye başladım. Koridor yatak odasıyla uyumlu olarak gri ve toz mavisinden oluşuyordu. Bu ev baştan aşağı gri ve toz mavisinden oluşuyor demek daha doğru olurdu. Geniş koridorun sonunda sağa ve sola uzanan ince basamaklı bir merdiven vardı.

Ağır adımlarla merdivenlerden indim. Geniş salonun tam ortasındaki koltukta uyuyan Doruk'u görünce kalbim kasıldı ve nefesim kesildi. Dudakları kıpkırmızı olmuştu ve olduğundan daha dolgun görünüyordu. Ellerini karnının üzerinde birleştirmişti. Sanki karnını korumak istiyordu da böyle bir tutuş sergilemişti. Hamile bir annenin karnını tutuşu  gibiydi.

Saçları dağınıktı ve yüzü solgun görünüyordu. Sakalları uzamıştı. İçimde yüzüne dokunmam için beni yakıp tutuşturan ilkel hislerime karşı gelemeyerek koltuğun önüne ilerledim.

Koltuğa boylu boyunca yattığı için oturabilecek bir alan yoktu. Ben de koltuğun kenarına tutunarak Doruk'un karnının üzerinde birleştirdiği ellerini iki yanına koyarak üzerine oturdum. Oturmamla gözlerini açıp sesli bir şekilde inlemesi bir olmuştu.

"Ah! Kumsal kalk üzerimden! " Anlamaz gözlerle yüzüne baktım. Kalbim burkulmuştu sanki. Ya da bana öyle geliyordu. Gözlerimi kaçırarak üzerinden kalktım.

Üzerinden kalkmamla o da koltuktan kalktı ve üzerindeki tişörtü sıyırıp yere attı. Çenemden tuttu ve yüzümü bakmam için karnına çevirdi.

Karnına bakmamla gözlerimin kocaman açılmasına ve ağzımdan şaşkınlığımı belirtecek cümlelerin çıkmasına engel olamamıştım.

"Doruk ne oldu? Bu bu ne ? Nasıl oldu bu?" Karnının üzerinde bir sürü kesik ve yanıklar vardı ve yaralar açıktı. Şu zamana kadar mikrop kapıp daha kötü bir halde olmadığına şükür etmesi lazımdı.

"Böyle tepki ver diye göstermedim Kumsal. Kucağımdan neden kaldırdığımı anla diye gösterdim. " Bana açıklama yapıyordu. Yanlış anlamam içindi yani öyle mi? Bu cevabı gözlerimi gözlerinin içine dikmeme ve dudaklarımın aralanmasına sebep olmuştu. Önce gözlerime ve sonrada aralık olan dudaklarıma baktı. Bakışları davetkardı. Öyle ki ben bu daveti geri çevirmek istemiyordum.

Bakışlarını dudaklarımdan ayırmadan aramızdaki mesafeyi sıfıra indirmek için bana doğru adımladı.

Hızlı ve seri bir hareketle kolumdan çekti ve koltuğun üzerine attı beni. Evet gerçekten attı. Kendisi de vakit kaybetmeden karnının acısını umursamadan üzerime çıktı. Bacaklarını belimin sağına ve soluna yerleştirdikten sonra beynimin alt üst olmasını sağlayacak sözleri davetkar dudaklarının arasından serbest bıraktı.

"Dün gece yangın yüzünden yarım bıraktığım işi tamamlamak istiyorum ve inan bu sefer yangın değil kıyamet kopsa dünyanın sonu gelse bile istediğimi almadan durmayacağım."





RUHUMA KARIŞ(Yeniden Yazılacak)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin