Bölüm 4: Eski yer

126 19 5
                                    

BÖLÜM 4: ESKİ YER


Krius'un dediği yönde iki durak gittikten sonra tabelasında "Eski Yer" yazan bir durakta indim. Bu çok gülünç bir durak ismiydi. Ancak birkaç adım attıktan ve şaşkınlık içinde kendi etrafımda bir kez tam döndükten sonra bu ismin gayet uygun olduğunu anladım. Burası gerçekten eskiydi ama şimdiye kadar gördüğüm en güzel duraktı.Hemen duraktan çıkıp bu "eski yeri" keşfetmem gerekiyordu. Yolun karşısına geçtiğimde birden hayal kırıklığına uğradım çünkü ne bir dükkan ne bir mağaza vardı. Ve artık hiç bir şey durakta gördüğüm kadar eski ve sıcak değildi. Yine o bilindik gri hayata dönmüştük.

 Sağımdan ve solumdan hayatım boyunca gördüğüm o benzer gri yapılar devam ediyordu. Her şey oldukça tanıdıktı. Ne bekliyordum ki! Elimi cebime sokup sıkkınlıkla yerdeki ufak bir taş parçasını ittirdim.Fark etmeden taşa çok hızlı vurmuş olmalıydım ki taşı sıçratmış bulundum ve taş saçı sakalı birbirine karışmış, üstü başı paramparça olmuş bir adama çarptı. Adamın elinde dumanı tüten bir kahve vardı ve bana belli belirsiz gülümsedi, ancak gözlerime bakmadı. Normalde böyle insanların aramızda olmasına izin verilmezdi. Onları dışlanmış bölgeye, köle gibi çalışmaya yollarlardı ama o buradaydı ve belki de benim için kendisini o gri sokakta gösterme riskini kabul etmişti. Adamı takip etmeye karar verdim. Kesinlikle emin olduğum şey ise onu takip ederken adamın benim varlığımın farkında olduğuydu. Sanki sessiz bir iletişim halindeydik. Sol taraftaki ilk gri binanın içine girdik ve bodrum katına indik. Adamla hala konuşmuyorduk ancak bana yol gösterdiğini biliyordum ve ona güveniyordum. Bodrum katına indiğimiz an sağa döndük ve adam kahvesini yere bırakıp beni kendisine doğru çağırdı. Yavaş adımlarla yanına doğru yürüdüm. Yukarısında küçük pencereler olan taştan bir duvarın dibindeydik.

"Şimdi birbirimize sarılmamız lazım güzel kız." diye kollarını yana açmış gülümsüyordu adam. Dalga geçiyor olmalıydı.

"Buraya kimse tek başına giremez, bu bizim güvenliğimizi sağlayan bir yöntem. Kim olduğunu biliyorum, seni buraya Krius yönlendirdi ve benden sana yol göstermemi rica etti." Sesi ne yaptığını bilen yaşlı bir adam gibi kalın, hafif boğuk ve güven doluydu.


"Teşekkür ederim ancak anlayamadım, neden sarılmamız gerekiyor?"


"Anlayamadığın çok şey olduğunu biliyorum." diye yaşlı yaşlı kahkaha attı adam.

"Öğreneceğin onlarca yeni şeyden ilkini benden öğrenmene sevindim. Burada bizim gibi adamları olduğu gibi kabul ediyorlar. Bir işe yaradığımı bilmek çok güzel." diye minnettarlıkla havaya baktı bir saniyeliğine, sonra bana döndü ve tekrar "Buraya gel." dedi. İki insan birbirine sarıldığında saf bir enerji yayarlar ve duvar bu enerjiyi hisseder. Taşların bile bir ruhu vardır güzel kızım, bu ruh yeryüzüyle bir atar. İşte insanlar bunları hep unuttu. Ancak bu taşın daha farklı bir özelliği var. Hadi bunları da daha sonra öğrenirsin." dedi ve sarıldık.


"Hiçbir şey düşünme, sadece bana güven dediğinde kaskatı vücudumu akışa bıraktım. O an taştan duvar kendi kendine ayrılmaya başladı. Bu bir kapının açılması gibi bir olay değildi. Bu kızıl taşlardan yapılma bir duvarın bize izin vermesiydi. Yavaş yavaş, sürtüne sürtüne kendi taşlarını ayırıyor ve arkasında kalan gerçek eski yerin başlangıcını gözler önüne seriyordu. Bir adımda eski yere girdikten sonra elle döşenmiş koyu kemik rengi taşlardan oluşan dar bir yoldan girip yürümeye devam ettik. Taşların üzerinde çok uzun zamandır yüründüğü, aldıkları muazzam pürüzsüz şekillerden belliydi. Etrafımda hepsi eşit boyda ve aynı çatıya sahip kızıl rengi taşlardan yapılma küçük yapılar ve alt katlarında küçük şirin dükkanlar vardı. Bu taşlar dışında her şey güzel bir bakır - kemik rengi uyumu içindeydi.


Birkaç adım sonra etrafıma göz attığımda yaşlı adamın artık yanımda olmadığını anladım, gitmişti. Tek başıma bu yeni dünyayı keyifle keşfetmeye devam ettim. Her şey çok coşkulu görünüyordu. İlerde yere oturmuş daha önce hiç görmediğim amatör enstrümanlarla müzik yapan bir grup insan vardı. Benden en fazla 4-5 yaş büyüktüler ve çok tatlı görünüyorlardı. Kot pantolonlu, krem rengi trençkot giymiş minyon tipli sarışın bir kız koşar adımlarla yanlarına gelip bir şarkı söylemeye başladı. Şarkısını söylerken öyle tatlı mimiklerle küçük bir dans şovu yapıyordu ki karşılarında durup kahkahalarla onları izlememek mümkün değildi. Dakikalarca orada kaldım. Hatta kalakaldım diyebilirim. Yanımda benim gibi şaşkın ama mutlu birkaç genç daha vardı, sanırım onlar da benim gibi yeniydiler ve neyle karşılaştıklarını anlamaya çalışmaktan vazgeçip eğleniyorlardı. Kız şarkısını bitirdikten sonra bizleri en tatlı haliyle selamladı ve yeniden koşar adım kendi arkadaşlarının yanına gitti. Bu kızla mutlaka tanışmalıydım. Bana bu kadar pervasız ve mutlu olmayı öğretmek zorundaydı çünkü sadece onu ve diğerlerini izlerken bile inanılmaz keyiflenmiştim.Kıkırdayarak yürümeye devam ettim. Dükkan sahipleri dükkanlarından dışarıya çıkmış birbirlerine laf atıyorlardı. Ve birden atılan laflar bize yönelmeye başladı:


"Hadi ama çocuklar 3 yılda bir böyle şaşkın gençlerle karşılaşıyoruz bırakın biraz eğlenelim." Resmen bizimle, şaşkınlığımızla dalga geçiyorlardı. Kendimi şu an dışardan görsem ben de alay ederdim, o yüzden hiç sorun değildi.


Biraz daha ilerlediğimde çok güzel bir meydana geldim. Bu meydanda, tam ortada bir heykel vardı. Geldiğim yerde heykel tabi ki de yasak olduğundan önünde durup biraz hayranlıkla heykeli izledikten sonra bu dört yoldan heykelin baktığı yöne doğru ayrılana doğru yönelmeye karar verdim.

Artık alışverişe başlama zamanıydı birkaç parça şey alıp dönecektim ancak girdiğim ilk dükkanda öyle güzel ve öyle ucuz kıyafetlerle karşılaştım ki artık geri dönülemez bir yola girdiğimi anında kabul ettim. Geldiğim yerde seçme hakkımız çok kısıtlıydı ve kazancımızın büyük bir kısmını giysilerle kaybetmek istemiyorsak ihtiyaçlarımızı kısıtlamalıydık. Ancak burada komik derecede ucuz şeylere inanılmaz güzel dokuları ve renkleri olan bin bir çeşit kıyafet vardı. Emin olmak için yandaki dükkana da bakmam gerekiyordu. Orta yaşlı bir kadının içten bir gülümsemeyle kasada durduğu bu dükkanda da küçük ev eşyaları satılıyordu ve her şey yine çok güzel ve ucuzdu. 

Tamam, artık emin olmuştum. Hayallerimin bile ötesinde, üzerime tam istediğim gibi oturan, harika şeyler aldım. Adeta yüzüme renk gelmişti. Alışveriş yapmaktan keyif alacağım hiç aklıma gelmezdi. Tüm dükkanları gezmek her şeye bakmak istiyordum ancak hava kararmadan geri dönmem lazımdı. Kuzeyde olduğumuz düşünülürse hava erken kararacaktı. Girdiğim son dükkandan çıktığımda kesinlikle kaybolduğumu fark ettim. Elleri benim gibi poşetlerle dolu üç kişilik bir şaşkınlar grubu buldum ve onların yanına koşar adım gittim.


"Merhaba ben Lua, sanırım kayboldum. Yurda dönüyorsanız size katılabilir miyim?" diye çekinerek sordum. Bu kayboluşun bana hayatımın en güzel tesadüfünü getireceğini bilemezdim. Hala şanslıydım.



KORKUSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin