"Bizler de yalnız değiliz." diye konuşmasını bitirdiği anda yer şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı.
İlk saniyeler görebildiğim kadarıyla Krius ve arkadaşları sol köşede son derece sabit duruyorlardı. Ancak yer sallanmaya devam ediyordu ve bize doğru çatlamaya başlıyordu. Yerin altındaydık ve bu bir şekilde devam ederse hepimiz burada ölecektik ama karşımızda duran tecrübeliler sürüsü hiçbir şey yapmadan sabit duruyordu!
Çatlaklar korkunç bir hızda büyüyor ve bizim olduğumuz yere doğru geliyordu ve herkes çığlık atıyordu. Bizimkileri yanımda tutmaya çalıştım. Gözlerim Tesa'yı aradı ve bizden çok uzakta olduğunu görebildim. Az önce sohbet ettiği çocukla birbirlerine tutunmuş çatlaklardan geriye doğru koşuyorlardı. Ancak kaçmak işe yaramayacaktı, zaten kapalı bir yerdeydik. Aklıma ilk gelen şeyi yaptım ve çatlakların başlangıç noktasını bulmaya çalıştım. Tek anlayabildiğim Krius'un hemen sağ tarafında duran kapüşonlu bir ceket giymiş sarışın bir çocuğun bir adım önde duran sağ ayağından başladığıydı. Ve çocuk dimdik ve dengede duruyordu. Yani bu felaketi o mu yönetiyordu? Neler oluyordu?
Sağ tarafımda bileğimden sıkıca kavramış olan Kayra'nın da benimle aynı yere baktığını gördüm. Artık korkmaya başlamıştım. Rüyalarımdan bir felaket olacağını anlamıştım ama bu kadarını beklemiyordum. Kalbim küt küt atıyordu, ciğerlerim ağzımdan dışarı çıkacakmış gibiydi. İşte yine o tanıdık korku dalgası tüm vücudumu sarmaya başlamıştı, ellerim titriyordu ve çaresiz hissediyordum. Ağlamak üzereydim ancak bu sefer haklı sebeplerim vardı.
Herkes yere çömelmiş, ellerini başlarına siper etmiş zarar görmemeye çalışırken sallantı bir an durdu ve şimdi de iğrenç, kulak tırmalayıcı tiz bir ses duymaya başladık. İşte şimdi ben de kulaklarımı iki elimle kapatmış çığlık atıyordum. Beynim kafatasımın içinde patlamak üzereydi. Gözlerim yuvalarından fırlayacaktı. Dayanamıyordum. Krius'tan gözlerimle yardım istemek için onların olduğu tarafa son kez baktığımda sarışın çocuğun sağ ayağını yere kuvvetlice vurmak üzere havaya kaldırdığını gördüm ve bir sonraki felaketi kabullenerek gözlerimi sımsıkı kapattım.
Bu sefer tavan üzerimize çöküyordu. Tiz ses yeniden çıldırtmaya başlamıştı bile. Yıkılan beton parçaları altında kalanlar olmuştu ve yardım çığlıklarını duyabiliyorduk. Her taraf yıkık döküktü. Aramızdan bir kaç kişi ayaklanıp hırsla beton altında kalanlara yardım etmeye çalışıyordu. Riz köşede kendine kapanmış, küçücük olmuş, histerik bir şekilde ağlıyordu.
"Stone, hemen toparlan ve Riz'in yanına git hadi, korkacak bir şey yok! Burada neler olup bittiğini anlayacak ve kurtulacağız." diye Stone'u kendine getirmeye çalıştı Kayra. Çok kararlı ve sert bakıyordu. Stone itaat eden bir şekilde hızlı hızlı başını sallamıştı. Şok geçiriyordu ama Kayra'nın kendinden emin ve kontrollü ses tonu onu biraz olsun kendine getirmeye yetmişti. Gözlerini kırpıştırdı, titreyen dizleriyle zarar görmeden ayağa kalkmaya çalışıp Riz'in yanına gitti.
"Kayra" dedim ben de onun kolunu sıkıca kavrayarak, "Şu ilerde, Krius'un hemen sağında duran sarışın çocuğu görüyor musun?"
"Evet tatlım." dedi son derece rahat bir ses tonuyla. Her şeyi bizden önce planlamıştı."O sarışın kendini beğenmişin işini bitirelim." derken gözlerini ayırmadan karşı tarafa bakıyordu. Bir anda nereden çıktıklarını anlamadığım Craig ve Eaton'la birlikte sol arka köşeye, tecrübelilerin bulunduğu yere doğru hırsla koşmaya başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKUSUZ
FantasyBaşarılı bir komplonun ardından Dünya düzeni tamamen değişmiştir. Artık ülkeler yoktur. Dünya rakamlarla bölgelere ayrılmıştır ve her yer tekelden yönetilmektedir. İçinde bulunduğu hayatta kendini kapana kısılmış ve çaresiz hisseden Lua, tamamen iç...