13. Bölüm

312 19 60
                                    

Bölüm ilk defa bu kadar geç geldi, çok üzgünüm. Ancak bizde çoğunluk gibi okul gazileriyiz. Hepinizden özür diliyorum. Keyifli okumalar!


Nil'den;


İçimde ki sıkıntı büyük değildi ama varlığı bile boğulmama neden oluyordu. Ve daha çok, sinirliydim. Sorun; notta yazılanlar değildi. Sorun; notun Mertten gelme ihtimali de değildi. Birinin gece benim yastığımın altına bu notu koyacak kadar yakınıma gelmiş olmasıydı, sorun.

"Biliyordum, Nil. Bir yerden patlak vereceği belliydi. Al işte!" diye hiddetle gürledi Rüzgar, oyuncaklardan büyük ayıya tekme savuşturarak.

"Dur oğlum ya! Notun kimden geldiği belli bile değil." Bariz belliydi. Sadece yatıştırmaya çalışıyordum. Zaten yeterince suçluluk duygusu altında boğuluyordu.

"Şu dediğine sen inanıyor musun? Bana pek inandırıcı gelmedi de."

Elinden notu çekiştirip buruşturdum ve hiddetle yere fırlattım.

"İyi ya benimde canım sıkılıyordu. Uğraşacak bir şeyler çıktı işte." dedim umursamaz görünmeye çalışarak. Umursuyordum. Ve umrumda olan şey yalnızca Rüzgar'dı. Bu panik onu alaşağı ederdi.

"Nil benden habersiz enerji içeceklerini götürüp sarhoş mu oluyorsun, sen?" diye konuştu, burun kemerini, işaret ve baş parmağıyla sıkıştırarak. "Bana bak, ben yoruluyorum. Uğraşmak istemiyorum."

"Rüzgar kendine gelir misin? Notu ben yazmışım gibi konuşuyorsun. Ne var yani, notu yazan o. Demek ki canı oyun istiyor. Sen uğraşma ve kusura bakma ben kendime korktu deyip kaçtı dedirtmem."

Sıkıntıyla nefesini dışarı üfledi. "Korkmakla ne alakası var? Beni gaza getirmeye çalışma. Şurada dört ay kaldı amına koyim. Ben başıma bela almak istemiyorum."

"Ne diyorsun Rüzgar ya!?"

"Asıl sen ne diyorsun, Nil?!" diye konuştu o da benim ses tonumu taklit ederek.

"Bir dakika ya! Neyi tartışıyoruz? Sakin ol önce."

Saçlarını sakince saçlarına daldırıp bir süre karıştırdı ve usulca bıraktı.

"Neyse ne ya? Siktiri boktan bir nota kafa takmak anlamsız. Sende takma kafaya."

Gözlerimi devirdim. "Hey! Sabahtan beri anlatmaya çalıştığım ne?"

Bu sefer güldü. Bu daha çok aklına bir şey gelmişte gülmüş gibi bir ifadeydi.
Başını aşağı yukarı salladı.

"Ben sadece haberin olsun diye çağırdım. Temkinli olmakta fayda var."

"Anladım. Ben şimdi Tunç'un yanına gidiyorum. Onunla bir işimiz vardı." dedi gülümsemesinin ardından. Az önceki gerginlik, fırtınada dağılan kum taneleri gibi havaya karışıp kaybolmuş gibiydi. Gülümseyerek başımı salladım.

"Peki. Görüşürüz."

Oradan ilk ayrılan ben olmuştum. Aylak aylak dolaşıp ilerlerken Deniz kesti önümü.

"Nereye böyle? Yağız'ın yanına mı?" diye kinayeli bir gülümsemeyle konuştu, koridoru geçerken. Tek kaşımı kaldırıp, yüzüne dik dik baktım.

"Hayır, o ne alaka şimdi?" diye homurdandım başımı olumsuz anlamda sallarken. Derdim; yatağa uzanıp bir an önce Hollywood Undead ile kafayı bulup, sarhoş olmaktı.

"Hım, anladım. Ee, anlatmayacak mısın? Yani illa benim mi sormam lazım?" diye sorup omzuma omzuyla vurduğunda çatık kaşlarımla hiddetle ona döndüm.

KİMSESİZLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin