14. BÖLÜM - DÖNÜŞ

168 17 22
                                    

Rüzgardan;

Dişimi fırçalamayı bitirdikten sonra odama gittim. Tunç telefonla konuşuyordu. Doruk ise telefonuyla meşguldu. On gün olmuştu odamıza yerleşeli. Cem'in yerini asla dolduramazdı tabii ki ama kötü biriside değildi. İlk izlenimlerin yüzünden pişmanlık duyuyordum hatta. Tunç Dorukla neredeyse hiç muhattap olmuyordu. Benimde pek yakın olduğum söylenemezdi ama ara sıra küçük muhabbetler ediyorduk.

''Hayır sen kapat.'' dedi Tunç gülerek. Hemen ardından gülücüğü yok oldu. ''Kapattı.''

''Kim?'' diye sordum cevabını bildiğim halde.

''Yer kabuğunun çukur bölümlerini kaplayan, birbiriyle bağlantılı, tuzlu su kütlesi.'' dedi. Bu çocukla neden arkadaşlık yapıyordum? Ben bunları düşünürken Doruk ise sırıtıp, ''Deniz demek istiyo.'' dedi.

''Göl isimli bir kızla konuşmuyo tabii.'' deyip yatağıma oturdum ve dış fırçamla macunumu çekmeceye koydum. Lise bitmişti. Lys sonuçları açıklanmıştı. Benden bir bok olmazdı. Neyse ki zengindim.

Neyse ne. Lys sınavı moralimi bozamazdı.. Bugün büyük gündü. Cem'in doğum için Deniz'e verdiğim paradan bayağı artmıştı. Son on günkü harcamamı da çıkarttığımız zaman 580 liram vardı. Saat on ikiye geliyordu. Saat birde, öğle yemeği sırasında yurttan kaçacaktım ve yarın akşam yemeği sırasında dönecektim.

''Tunç hadi hazırlan.'' dedim ve bende üstümü değiştirmeye başladım.

''Ne için?'' Doğru, Tunç'a haber vermemiştim. ''Yurttan kaçıcaz saat birde. Param var. Cem işten çıkınca da Cem'le bir de cafeden bir arkadaşıyla buluşcaz.'' Tunç durgun bir ifadeyle bana baktıktan sonra, ''Ne zaman döneriz?'' diye sordu. ''Yarın akşam.'' dedim.

''Olmaz.''dedi.

Üstümü değiştirmeyi bırakıp Tunç'a döndüm. Pantolonum diz hizamdaydı ve gömleğimin düğmeleri açıktı. ''Ne demek olmaz?''

''Olmaz işte. Kızlarla işimiz var.'' Sinirlenmeye başlıyordum ve bunu açık açık belli ediyordum.

''Hangi kızlarla lan? Daha düne kadar yüzüne bakmayan Denizle mi? Seni her gördüğün de döven ya da dalga geçen Nille mi?'' Sinirlenince söylediklerini kontrol edemeyen birisiydim maalesef. Aynı zamanda ağzıma ilk gelenide söylerdim. Daha sonrasında ise pişman olurdum ama şuan değildim.

''Cem diyom lan burda. Bir günden fazla dışarda olucaz. Eğer yinede kızların peşinden köpek gibi gideceksen git.''

Yüzü kızarmıştı şimdi. Hala cevap vermiyordu ve bu beni sadece daha da çok sinirlendiriyordu. Pantolonumu yukarı çekerken dişlerimi sıkarak küfür ettim. Galiba bu son damlaydı.

''Ben gelmiyorum. Ne halin varsa gör.'' dedi ve odadan çıktı. Bakakaldım sertçe kapanan kapıya. Küçük ve sinirli bir kahkaha attım. Nankör.

Doruk'a dönüp, ''İşte kadınlar bu yüzden tehlikelidir.'' dedim ve gömleğimin düğmelerini iliklemeye başladım.

''Eğer imza sıkıntısı olmasaydı seninle gelirdim.'' dedi Doruk.

İmza sıkıntısı yoktu. Bu yurttan kaçma işini dün yemekte Yağızla konuşmuştum ve o, ''İmzaları bana bırak. Kimse sizin burada olmadığınızı anlayamicak.'' demişti. Yurtta hergün akşam saat dokuzda imzalı yoklama alınırdı. Herkes kantinde duran nöbetci öğretmenin önündeki listeye imzasını atardı.

''İmza sıkıntısı yok.'' dedim Doruk'a. O sırada Doruk'un gelmesinin uygun olup olmayacağını kafamda tartıyordum. İyi biriydi. Boş konuşmuyordu. Bunlar gelmesi için yeterdi. ''Bir arkadaş imza işini halledicek. Gelirsen sevinirim. Saat sekize kadar yalnız dolaşmak istemem.'' Cem ve arkadaşı cafeden saat sekizde çıkıyordu.

KİMSESİZLER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin