2024 yılından güncelleme: Hikayeyi yeni keşfedenlere selamlar. 🥰 2015 yılında yazmaya başlamıştım ve kesinlikle bu kadar okuma sayısına ulaşacağını asla düşünmemiştim. Neredeyse 10 yıl olacak! O yüzden saçma gelebilecek her sey için kusura bakmayın. O zaman 19 yaşındaydım, siz düşünün. 😌 Ayrıca ne yazık ki pek çok medya da açılamaz hale gelmiş, ben bile ne eklemiştim hatırlamıyorum.
Ve hala okumaya devam edip bu sayılara ulaştıran herkese çok teşekkür ederim. 🤎***
Süt'ü seviyordum.
Hayır, bu sizin bildiğiniz sütlerden değildi. Benim köpeğim Süt. Tatlı, beyaz bir terrierdi. Dört yıl önce, henüz yavruyken onu barınakta gördüğümde kirli, hasta ve ölümle burun burunaydı. Onu orada ölüme terk etseydim vicdan azabım bütün ömrüm boyunca yakamı bırakmazdı, eminim. Hemen sahiplendim, eve getirdim ve annemin bütün itirazlarına rağmen onun bakımını üstlendim.
Temizlenip tedavi olduktan sonra hızlı bir iyileşme gösterdi tatlı şey. Onu bir anlık yalnız bırakıp kendisinin boyutlarında bir kabın içindeki süte dalıp adeta yüzerken yakaladığımda ise adını bulduğunu anlamıştım.. Süt olacaktı adı!
Tabi ki annem buna da itiraz etmişti.
"Yahu, Süt diye köpek ismi mi olur?" diye.
Olur, anneciğim, senin kızın Narin ise her şey olur.
Her şeye rağmen Süt, hayatımızın önemli bir parçası, evin neşesi haline gelmişti. Onun kötülükleri, mutsuzlukları çekip alma gibi ilginç bir özelliği vardı. Ne zaman üzülsem bahçeye çıkar, onu izler, o neşeli hallerinde, ışıl ışıl gözlerinde avunurdum.
Ama bugün mutsuz olduğumdan değil mutluluğumu paylaşmak için onunlaydım.
Tıp fakültesine puanı yetmemiş, herkesin beklentilerini boşa çıkarmış biriydim. Zira gerçekten de potansiyeli olan, zeki bir kızdım. Benden duymuş olmayın, sınav zamanında birine kafayı takmış, bol bol aşk acısı çekmiş ve çalışır görünürken kitaplara onun adını karalamak gibi verimli (!) eylemlerde bulunmuştum.
Sonuç; beklentileri ve hayalleri geride bırakmış Narin Özcan.
Hayatı ertelemeyi, geride kalmayı sevmezdim. Bir sene daha hazırlanmak gözümde kocaman görünüyordu. Koca bir sene evde ders çalışmak, yaşıtlarım üniversite âlemlerinde gününü gün ederken eve tıkılıp kalmak, hele bir de bunu tıp için yapıp yıllar boyu okumak, okumak, okumak...
Hayır!
Bir kâbus gibiydi ve neresi olacaksa oraya talibim, diyerek kendimi gıda mühendisliğinin kollarına atıvermiştim.
İlk başlarda sürekli büyük bir hata yaptığımı düşündüm durdum. Dersler ilgimi çekmiyordu. Et, süt diye ders mi olurdu canım? Bazen çok komik gelirdi bu bana. Gülerdim kendi kendime. Ama hiç değilse kafam çalışıyordu. Öyle ya da böyle bölümü bitirdim.
Benim gibi orta halli bir aileden çıkanların geçirdiği evreler aynı oluyor. Kepleri fırlatıp okulun kapısından bir mezun olarak çıktığınızda kafanıza dank ediyor her şey. Bir seminer daha fazla gitseydim, şöyle kursa gitseydim de benim cv biraz uzun olsaydı diye dizlerinizi dövmeye başlıyorsunuz. Devlette iş bulurum belki diye KPSS kitapları aşındırıyorsunuz. Ama atanamıyor, yine usul usul iş aramaya devam ediyorsunuz. Sonra, araya birileri sokulur, eski tanışlar aranır, oradan oraya atlanır derken gönlü geniş bir akraba birden iş ayarlanıyor. Pek yüksek maaşlı olmuyor elbette ama yeni mezun genç için başlangıç aşamasında büyük bir nimet olarak görülen o işi adeta bir ana sevgisiyle kucaklıyorsunuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ORTA ŞEKERLİ
Humor[Aşkın Tatları Serisi - 1] Bir lezzet düşünün. Biraz yaramaz, boyuyla romantikliği doğru orantıda, yaptığı birbirinden leziz yemeklerle birlikte parmaklarınızı da yiyeceğiniz bir adamı alın, bırakın içine. Yanına da bazen tutamadığı bazen de...